MUASIR MEDENİYET SEVİYESİ
Türkiye'nin Batılılaşma ve modernleşme konusunda bir öğrencinin soruruyla muhatap oluyorum. Cevap vermek için bütün bir Tanzimat dönemi, Mustafa Reşit Paşa, Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa'yı yeniden okunması gerektiğini söylüyorum ona. Böyle ucu açık soruların açıkçası aşinası değilim.
Ayrıca bizim mahallede aydınların Batılılaşma ve Modernleşme ile öteye giden bir garazlarını da eklesem bu suale cevap vermemem gerekirdi. Ama sorunlardan ve sorulardan kaçan biri olmaktansa bu öğrencimize meseleye adam akıllı anlamasına yönelik daha önceki bazı okumalarımdan bahsettim.
Batılılaşma macerası Türkiye'de ne yazık ki toplumun isteği dışında gerçekleşti. İbn-i Haldun'un sözü olsa gerek "bükemediğin eli öpersin" misali devlet ricali batı karşısında yenilmişliğimizi kapatmak için önce alelacele işlere girişmiş daha sonra cumhuriyet kurulurken de her batının her istediğini yapmak için çaba sarf etmiştir.
Osmanlı döneminde askeru00ee, ekonomik ve teknik alanlardaki önceliğin yanı sıra moda zevk, estetik, yaşam biçimi, moda farklılaşması odaklarında etkin olarak hissedilmeye başlanan bu değişimin sebebi batı karşısında Osmanlı'nın almış olduğu mağlubiyettir.
Osmanlı, batı tipi modernleşme ile aslında batıda var olan refahın ülkemizde de olmasını, onların otomobili, uçağı, treni varsa bizde de olması gerektiğini düşünüyordu. Fakat örnekleme kopyalamanın ötesine geçmediği için bizi israfa, tüketime, eğlenceye, modaya yöneltmiştir.
Mesela o dönemin inşasını yapanların başında gelen Ziya Gökalp da bu yanlış Batılaşmaya karşıdır. Ona göre Avrupa'dan ilim ve tekniği almak bu hususta ona muhtaç olmayacak bir seviyeye yetişmekle mümkündür. Şöyle devam eder Gökalp "Bu gün bizim için Avrupalılaşmak demek Avrupalılar gibi tren, uçak, otomobiller yapıp kullanabilmek demektir. Muasırlaşmak, şekilce ve maişetçe Avrupalılara benzemek demek değildir." (Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak) Fakat o dönemde Ziya Gökalp görüşlerinde ısrarlı olmadığı ve başka hastalıklara meyilli olduğundan onun bu modernleşme çabası bir hatıra olarak kalmıştır.
Ziya Gökalp dışında Osmanlının medeniyet kodlarına daha yakın olan Mehmet Akif ve Bedizüzzaman Said-i Nursi de biz Batının tekniğini alalım ama ahlakını reddedelim diyorlardı. Onların bu çabası İslamcılık olarak nitelenmişti. Fakat unuttukları bir şey vardı. Her teknik kendi dünya görüşünü, kendi ahlakını beraberinde getirmiyor mu. Ayrıca bu iki aydının Abdülhamit Han ile ters düşmesi-burada kim haklı kim haksız tartışmasına girmeden- ülkeyi aydınlanma çabası açısından geride bırakmıştır.
Batılılaşmanın cumhuriyet döneminde tüm hızıyla cereyan ettiği günlerde devlet yine batıya öğrenci göndermiştir. Devletin amacı onlardan verim almayı, böylece muasır medeniyet seviyesine çıkmaktı. Fakat daha Paris'in sınırlarına girmeden ceketlerini atan, şu eğlence mekanı senin, bu gazino benim diyen öğrencilerin hatıraları ne yazık ki bize edebiyat derslerinde okutulmaktadır. Daha sonra Paris'te dinsizliğim arttı diyen bir Yahya Kemal'in itirafı, devlet bursunu kestiği için sokakta kalan bir öğrencinin hatıratı var. Paris kaldırımlarında gezerken yazdığı "Kaldırımlar" şiiriyle tanıdığımız Necip Fazıl merhum "ben otuz yıl kendimden habersiz gökyüzünde uçurtma uçurmuşum" diyecektir.
Tanzimat döneminin Orhan Pamuk'u gibi bol romanlı yazarı olan Mehmet Celal da modernleşme sonucunda devşirdiği romanlarının ev hanımlarına tavsiye etmiyor.Mehmet Celal " bir aşık, bir muhabbet, bir rakipu2026Hep böyle şeyler! Bu halde bir kadının vazifesi, hayal-perverane yazılmış romanları kütüphanesinden kaldırarark,onalrın yerine ciddi eserler koymak ve onlardan alacağı lezzetle zevcinin nasiyesinde (yüzünde) ve çocuklarının masumane tebessümünde aramaktır." (Fatih Andı,İnsan,Toplum, Edebiyat s.18)
Evet Batılılaşma, bizim dışımızda ve gelişti ve aydın olarak hala bu gemideyiz. İnşallah yeni dönemde modern (muasır) bir gemide yol alırız.