MUAHAFAZAKARLIK: 'HER ŞEY DAHİL'
Umran Dergisi'nin Mart sayısı çıktı; bu ayki dosya konusu muhafazakarlık. Orada "Muhafazakarlık: Ne Aynı Ne Gayrı" başlıklı bir makale yazdım. Yazımda temel bir problem olarak, muhafazakarlığın İslam ve İslamcılıkla olan bağlarını Türkiye'deki yakın tarih özelinde tartışmaya çalıştım. Başlıktan da anlaşılacağı üzere, İslamcılıkla muhafazakarlık arasında tarihsel ve konjonktürel bağlılıklar kadar teorik ayrıştırmalara da yer vermeye çalıştım. "Ne aynı ne gayrı" ifadesi, Eh-li Sünnet'in Allah'ın zatı ve sıfatları konusunda yaptığı tartışmadaki verilen cevabı andırmakla birlikte, İslam ve İslamcılıkla olan bağlantısı(zlığı)na işaret etmektedir.
Tabii ki burada özellikle tartışılması gereken husus; AK Parti'nin muhafazakarlığı ve onun geldiği noktadır. Fakat oraya gelmeden önce Muhafazakarlığa dair zemin hazırlayıcı birkaç öncül söylemem gerekiyor. Muhafazakarlık kelimesi, "korumak, muhafaza etmek anlamına geliyor. Yabancı dildeki karşılığı "conservatism" olan muhafazakarlığın, bu telaffuzunu çağrıştıran Türkçe'de bir kelimeye sahibiz: Konserve.
Konserveyi, ben ve benim yaşımın üzerindekiler çok daha iyi bilir. "Konserve kurmak" diye bir şey vardır ve evlerde kışa hazırlığın merasimlerinden birisidir. Konserve, yeşil sebzelerin kışın taze olarak yenebilmesi için yapılan bir işlemdir. En önemli özelliği de yeşil sebzelerin dışarı ile temas etmesini engelleyerek sıkıca kutulanmasıdır. Şayet kutular hava alırsa sebzeler bozulurlar. Bunu ilişkiyi sosyal bilim diliyle ifade edecek olursak; toplumların dış etkilerden korunmak üzere kendilerini muhafazaya almaları durumu olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle ihtilal, devrim, derin toplumsal sarsıntıların ardından muhafazakarlık daha fazla devreye girer ve ani kırılgan değişim ve altüst oluşlara karşı toplumda "varolan" üzerine odaklanarak kendisini korumaya alır. Bu bağlamda muhafazakarlığın kendisini yasladığı zemin, mevcut varolanlardır.
AK Parti, bilindiği gibi, Refah Partisi'nin içinden çıktı. AK Parti'nin başlangıçta Refah Partisi'ne karşı redd-i mirası, kanaatimce farklı bir yöntem ve İslamcılıktan farklılaşma bağlamında bir anlam taşımaktadır. AK Parti, gerek 28 Şubat süreci boyunca derin travmatik yaralar alan toplumsal kültür ve dokuyu tamir etmek, gerekse dönemin siyaseti açısından konjonktürel davranmak üzere yolunu Muhafazakar Demokrasi olarak belirledi. Nitekim Parti'nin bu bağlamda yayımlanmış kitabında görüşleri mevcuttur. Nitekim burada din, toplumsal bir veri ve geleneğin bir parçası olarak önemsenir. Yine muhafazakarlık vazgeçilmez hazinesi olan dini, modern bir müdahaleye tabi tutar, onu dünyevi saiklerle yeniden yorumlar. Dini, toplumun istikrarı ve otoritesi açısından kaçınılmaz sayar. Dindarlıktan çok dinin ritüellerine, din bağına ehemniyet verir." (Yalçın Akdoğan, Muhafazakar Demokrasi, ss. 113-123)
AK Parti, özellikle iktidarının ilk yedi yılında bu temel çerçeveden hareket etti. Hala kimi söylemlerinde bu havayı devam ettirmektedir. Tabii ki muhafazakarlık hiçbir değişimi kabul etmez değildir. Fakat bu değişimi "varolan"ı bozmadan yapmak gerektiğini düşünür. Özellikle iktidarın "elinde bilgisayar olan gençlik" söylemi, Türkiye muhafazakarlığının süreklilik ve kopuş noktalarına vurgu yapması bakımından anlamlıdır.
AK Parti özellikle son bir yıldır mevcut muhafazakarlık anlayışıyla ilerleyemeyeceğinin farkına vardı. Bu hem üç dönemlik iktidarının zaten yarattığı "muhafaza" ruhunun muhafazakarlık düşüncesine eklenmesiyle durgunlaşması, hem düşünsel atılımları böyle yapamayacağını görmesi, hem de Türkiye'nin tarihsel ve kültürel referansları ve misyonuna, tanımlanan muhafazakarlığın cevap verememesi dolayısıyladır.
Özellikle son bir yıldır meydana gelen olaylar, AK Parti'yi tekrar bir kimlik ve siyaset belirleme noktasında bir yol ayrımının eşiğine getirmiştir. Erdoğan'ın karizmasına verilen kredinin bir sınır vardır. Bu sınırların genişlemesi, AK Parti'nin kendisinde her anlamda değişme yaratması ile mümkün olacaktır.