Moraliniz Nasıl?
Halini hatırını sorduğum “şen şakrak” bir dostum bitkin bakışlarla,
“Hayatımın maddi,
manevi en moralsiz günlerinden geçiyorum” dedi.
Ciddi bir rahatsızlığı yoktu, yakınlardan biri vefat
etmemişti…
Bu kadar bezgin, bedbîn olmasının sebebini öğrenmek istedim.
“Atmosfer böyle,
işler de berbat. Dönmüyor abi dükkân!” diye cevap verdi.
Arkadaşın küçük çapta işi var, birkaç kişi çalıştırıyor.
Arttıkça artan dükkân kirası, diğer maliyetler, çalışanlara
yapması gereken maaş zamları ve piyasanın daralması, paranın çekilmesi iyice
bunaltmış…
Avukat Zeki Arıtürk
de bir başka sıkıntılı arkadaş, o da, “Maliyetler
o kadar arttı ki, benim bunları müvekkilime yansıtmam mümkün değil. Meslektaşlarımıza istihdam sağlayan
arkadaşlar, bürolarını kapatıp home-ofis tarzına geçmeye başladılar. ‘Seçerek
birkaç dava alır onları takip eder, kendimi iyi kötü döndürürüm, bunca yükten
de kurtulurum’ diye düşünüyorlar” dedi.
Bir başka Avukat arkadaşımız Ertuğrul Akar da, “İstanbul’da
büro kirası 50 bin lira, gel de çık işin içinden!” diye dert yandı.
Cumhur İttifakı’na oy vermiş arkadaşlar, her seçim öncesinde
de ekranlardan Cumhur İttifakı’nı savunmuş. Hâlâ da savunmakta.
GENÇLİĞE DİKKAT!
Gençleri en fazla dinleyen yaşlılar arasında olduğumu
rahatlıkla söyleyebilirim.
Onlarda da, “endişe”
had safhada. Her yıl bir milyona yakın mezun veren üniversitelerimizdeki
öğrenci sayısı 10 milyona yaklaşacak bu sene kaydolacaklarla birlikte.
Dağ, taş her yer üniversite!
Üniversite sayısından çok, öğrenci sayısında sıkıntı var.
Artık, istersen yaşadığın şehirde, hatta ilçede üniversiteli
olabiliyorsun. Bu güzel. Ya sonra?
Piyasa bu kadar çok mezunu emebilir mi?
Devlet, her yıl bir milyona yakın üniversite mezununu memur
yapabilirse, ne alâ…
Lâkin bu da mümkün değil.
Mezunlar birikiyor, birikiyor, birikiyor.
Öğrenciler, “Garanti
iş, garanti maaş, garanti izin, özel sektörde bunların hiçbiri yok!”
diyerek kapağı Devlet’e atabilmenin çarelerini arıyor.
Bir önceki Cuma Hutbesi’nde, KPSS’ye giren adaylara başarı
duası vardı.
Diyanet İşleri Başkanlığı da, gençlerin memur olma arzusunun
ne düzeylere vardığını görerek, bu seferlik böyle bir dua tercihinde bulundu.
Kamuda birçok çalışanlar var, bir de hiç çalışmadan dünyanın
maaşı alanlar.
Kızağa çekilmiş bir eski üst düzey memur iseniz mesela, aynı
maaşı almaya devam edersiniz, ama yapacak işiniz olmaz.
Daireye gitseniz, bir sandalyeniz bile yoktur oturacak,
kantindekinden başka!..
Size, “Gidin efendim
buradan, evinize gidin, kahveye gidin, parkta gezin, denize girin, ne yaparsanız
yapın, yeter ki buralarda dolaşmayın!” demeye getirirler.
Bakan değiştikçe, birileri “kızağa” alınır.
Kızağa alınanlar ya boşluktan kafayı yer, ya da dışarıda
çeşitli formüllerle “ek iş” yapar!..
Böyle bir hal.
Belediyelerde de çalışanlar çalışmadan maaş alanlardan
şikayetçidir.
Bu durum, birçok kamu kurumunda böyledir.
Özel sektörde çalışmadan maaş almak imkânsız gibidir,
beklentileri karşılamadığınızda ufak ufak ikaz edilirsiniz.
Günün birinde de gönderilirsiniz.
Kamuda işler böyle değildir.
Garanti iş, garanti maaş, garanti izin, farklı farklı
avantajlar…
Böyle olunca da, gençlerin kahir ekseriyeti “Devlet’e
kapak atmayı" amaçlar!..
Ne yazık ki, oran olarak çok azı amacına ulaşabilir.
Kalanlar, kendi işini kurmazlarsa, özel sektörde iş aramaya
başlarlar.
Şimdilerde, asgari ücret artı diğer istihdam maliyetleri,
işverenin en çok şikayet ettiklerinden.
İşveren kirayı ödemekten kaçınamaz, diğer sabit masraflardan
da öyle.
Yapılabilecek tek şey, çalışan maliyetini azaltmaktır,
mümkün olduğu kadar!..
Son vakitlerde bu yola başvuranların sayısı gittikçe
artıyor.
Bu da gözlerini kamuya odaklayanların sayısını iyice
tırmandırıyor.
Gençlerle konuştuğumuzda, moralsizlik havası görüyorum,
endişeli ruh hali.
Evlenmek, en az beş yüz bin lira ister.
Öncesinde, aileyi geçindirebilecek bir iş ister.
Bilhassa büyük şehirlerde ev kiraları uçmuş, bunları
halletmek ister.
Zor belâ evlenebilenlere baktığımda da, ilk bir yılda
mutlaka birbirlerine girdiklerini görüyorum.
Birbirlerini yiyor gençler, evlenmeyen bir pişmansa evlenen
bin gibi bir durum...
Her bir şartı hazırlayıp evlenmek isteyenler için bir engel
de süresiz nafaka meselesi…
İki ay evli kal, geçineme ayrıl.
Bir ömür boyu nafaka ödemeye mahkûm ol!... Dert çok.
Mecburi eğitim 12 sene malûm.
6 yaşında okula başlayan mecbur 18’e kadar ne dünyaya, ne de
ahirete hazırlayan okullardan birine gidecek. Sonra…
Sonra birçoğunun diploması pek de işe yaramayan
üniversitelerden birine…
Bu işleri biraz gevşetseniz de, 8’i bitiren icabında bir
mesleğe atılsa…
Onca yılı sıralarda, kantinlerde vakit öldürmekle
geçireceğine, meslek öğrenmekle, üretip kazanmakla geçirse...
Kısa yoldan hayata atılsa!..
Yok ille de uzatılacak yollar.
Ve ille de tek tip olacak, gençler!
Sıkıntı üstüne sıkıntı.
YAŞLILARA KULAK
VERİN!
Gençler böyle, yaşlılar ve emeklilerin de neler dediklerini
biliyorsunuz.
Memleketlerine katkı için bir ömür vermiş bu insanların
çoğu, hangi şartlarda yaşamlarını sürdürmek mecburiyetinde…
Geçtiğimiz günlerde Milat
Yazarı Sayın Ahmet Ay, “Emekliler Kırgın” başlıklı bir yazı kaleme almıştı.
Okunmasını tavsiye ederim.
Bu emekliler meselesinin bir an evvel halledilmesi lâzım.
Seyyanen zamdan da öte…
İntibak denilen mesele var.
2000 yılı öncesinde emekli olanlarla, sonradan emekli
olanlara tatbik edilen Aylık Bağlama Oranları
(ABO) arasında uçurum var.
Emekliler intibak istiyor.
Yani…
Aylık bağlanırken herkese aynı oran uygulansın.
Ayrımcılık yapılmasın!..
Bu konuyu ele almaya devam edeceğiz kısmetse.
EKRANLARDAN ŞİDDET
PROPAGANDASI!
Ve Sokaklar…
Caddeler…
Esenyurt’taki vahşet, şiddeti gündemimize getirdi.
Çeteler kol geziyor…
RTÜK denetimindeki (!) ekranlardan her gün şiddet
propagandası yapılıyor…
Magandalık özendiriliyor.
Birçok genç “çıkış
yolu” zannederek böyle tiplerin peşine takılıyor…
Mafyatik tiplerin unvanları “işadamı”!
Bunların elleri kolları da uzun, gel de baş et!
Küçüklü büyüklü çeteler…
Sokakta kafanızı kırsalar nereye gideceksiniz?
Yukarıda bahislerini ettiğim avukatlar Ertuğrul Akar ve Zeki
Arıtürk’ün ortak tavsiyesi:
“En iyisi hiç
bulaşma… Yolun da mümkünse adliyeye düşmesin!”
Hadi bakalım nasıl düşmesin?
Bir başka endişe alanı:
Ev sahibi-kiracı
kavgaları…
İstanbul’da en düşük kira 15 bin lira olmuşsa…
Eski kiracısı 2 bin liraya oturan adamı, yüzde 25 artışla 2
bin beş yüze razı edemezsiniz!..
Böyle olunca da, taraflar karşı karşıya gelir.
İstenmeyen hadiseler vukubulur.
İşte, görüyorsunuz, bu gerginlikler cinayetlere sebebiyet
verecek kadar vahim boyutlara vardı.
BELEDİYELER PAZARA EL
ATSIN!
Çarşı pazardaki durumlar malûm.
Dört kişilik bir aile bin lira ile zor çıkabiliyor artık
pazardan.
Tarlada üç, pazarda elli üç!..
Melih Gökçek
belediyeleri göreve çağırdı, belki duymuşsunuzdur:
-Belediyeler, ürünü tarladan alıp pazara getirsin.
-Hem üretici kazansın hem de nihai tüketici.
Belediyeler, konser monser işlerine, başka başka işlere
biraz ara verseler, bizleri de düşünseler ne iyi olacak!..
Devlet, fırsatçılara biraz had bildirse ne iyi olacak!
Öyle bir ortam ki, bunları dile getirecek yerli ve milli bir
muhalefet de yok.
Muhalefeti de, Cumhur İttifakı partileri ve o çevrenin ünlü
isimleri yapıyor.
Vatandaş siyasetten ümidi keserse, muhalefet bambaşka yerlerde
kurulur.
Karanlık odaklar pusuda bekliyor!..
Aman dikkat!
***
Yazıyı bağlıyorum…
Ya da bağlamıyorum.
Canım sıkkın, gidiyom ben!