MORA FACİASI
Şehirler, çağrışım yaparlar. Mekke, Medine, Kudüs, İstanbul, Bağdat, Kahire İslam dünyası için başka, Batı dünyası için başka çağrışımlar yapar. Her birinin hikayesi bambaşkadır. Viyana, Avrupalılar için zaferin sembolüyken bizim için yarım kalmış kazanımları, engellenmiş idealleri, akamete uğramış hayalleri sembolize eder. Bugün Viyana’nın popüler mekânlarından Prince Eugene Meydanı’nda bulunan Prens Eugene heykelinde atın ayakları altında Osmanlı sancağının alemiyle birlikte şehid olmuş Osmanlı askerinin miğferindeki hilaller aşağılanmaktadır. Bu manzarayı her yıl milyonlarca turist ziyaret eder. Malazgirt, Anadolu’nun İslamlaşmasının en önemli sembolleriyken Romen Diyojen ve Bizans İmparatorluğu’nun varisleri açısından korkunç bir kaybı çağrıştırır.
Yunanistan’ın Mora Yarımadası da bizde derin acılar bırakmış, her
adı geçtiğinde içimizde çizikler oluşturan bölgenin adıdır. 1821 yılının
Ağustos ayında Mora Yarımadası’nın her yerinde on binlerce Müslüman acımasızca
katledilmişti. Bebekleri taşlara vura vura öldüren Yunan teröristler, çocukları
sulara atıp sağ kalanları hunharca öldürmüştü. Tarihçi William LinnStClair, yaşananları şöyle anlatır"20.000'i
aşkın Türk erkek, kadın ve çocuk, birkaç hafta süren boğazlamalar sırasında
Grek komşuları tarafından katledildiler. Onlar kasten ve vicdan azabı
duyulmadan öldürüldüler... Çiftliklerde veya tecrit edilmiş toplumlar halinde
yaşayan Türk aileler, kısa bir sürede öldürüldüler; yakılan evleri,
cesetlerinin üzerine yıkıldı. Olaylar başlayınca evlerini bırakarak en
yakındaki kente sığınmaya çalışanlar da Grek güruh tarafından yollarda
öldürüldüler. Küçük kentlerde, Türkler, evlerine kapanarak kendilerini korumaya
çalıştılar, ama pek azı kurtulabildi. Bazı yerlerde açlığa dayanamayarak,
hayatlarının bağışlanacağına dair onlara söz veren âsilere teslim oldular, ama
yine de öldürüldüler. Ele geçirilen Türk erkekler derhal öldürülüyor,
kadınlarla çocuklar köle olarak âsilere dağıtılıyor, ama daha sonra onlar da
öldürülüyorlardı.
Mora'nın her yanında, sopa, orak ve tüfeklerle silâhlı Grek
âsiler, çevreyi dolaşarak öldürüyor, yağmalıyor ve ateşe veriyorlardı. Çoğu kez
Ortodoks papazlar, onlara önderlik ediyor ve bu sözde 'kutsal' eylemlerinde
onları kışkırtıyorlardı"
Mora’da yaşananlar unutulur mu? Asla!
Mora Yarımadası’nda 14 Haziran 2023 günü yaşanan başka bir facia ile yaralarımız bir daha kanadı, bu coğrafyaya olan kızgınlığımız bir kez daha depreşti. Tıka basa göçmen dolu bir tekne Yarımada’nın Navarin şehrinin 47 deniz mili uzağında Yunan sahil güvenlik ekiplerince fark edilip sıkıştırılıyor. Saatlerce bekletiliyor tekne. Susuzluktan hayatını kaybeden göçmenler olduğu bildiriliyor. Halatlarla bağlanan tekne sahil güvenlik tarafından hızla çekilince tekne yalpalayıp alabora oluyor. Sahil güvenlik yardım yapmakta gecikiyor. Sonrası can pazarı. Sonrası rezillik. Sonrası canilik. 81 kişinin cesedine ulaşılıyor. 104 kişi kurtarılıyor. En az 500 kişi denizde kayboluyor. Teknenin ambarında 100 çocuğun mahsur kaldığını ve minik cesetlerinin sudan çıkarılmayı beklediğini kayıt düşmeliyiz.
İyon Denizi’nde derinliklerinde çıkarılmayı bekleyen 500 cenaze varken kamuoyunun çalkalanması, devasa kurtarma operasyonları ile insanlık onuruna yaraşır girişimler olması gerekiyor. Heyhat! Hiç de öyle olmuyor. Mora’da yaşanan facianın sıcaklığı sürerken 19 Haziran’da yaşanan başka bir deniz kazası dünya kamuoyunu daha derinden sarstı. Geçen yüz yıl turistik bir gezi için yola çıkıp batan Titanik gemisinin enkazını gezmek için yola çıkan Titan adlı denizaltı batık yakınlarında battı. 3’ü milyarder beş kişinin yer aldığı denizaltının durumunu milyarlarca insan soluksuz takip etti. Denizaltındaki oksijen seviyesi nerdeyse dakika dakika paylaşıldı. Uydular, donanma araçları ve sayısız insan bu beş kişinin kurtarılması için deli divane oldu. O esnada 500 ceset İyon denizinde süzülüyordu.
Göçmen teknesinde iken denizde
kaybolanlardan 209 kişinin Pakistanlı olduğu bilgisi servis edildi. Eş zamanlı
batan Titan denizaltısında ölen beş kişiden ikisi Pakistan kökenli İngiliz
milyarder. İki Pakistanlı için
çalkalanan kamuoyu göçmen Pakistanlılar için parmağını bile oynatmadı. Paranın,
sosyal statünün, uyruğun her şeyin üstünde olduğu “insanlık onuru” denen şeyin
belirtisiz bir isim tamlamasından başka bir şey olmadığını bir kez daha görmüş
olduk.