Molalar, teneffüsler, tatiller
Hayat mutlak
durağanlığı da mutlak hareketi de sevmiyor. Yaşamak, bu ikisinden bir hikaye
çıkarmak demek. Uykunun yakazaya, yakazanın uykuya ihtiyacı var. Sonsuz uyku
ölüm halidir. Gözleri biteviye açık olmak da aynı anlama gelir. Hem sonsuzluğun
sınırlarını hem de hiçliğin kıyılarını Allah bilir. İnsana kalan ise bu ikisi
arasında bir denge kurmak, bu ikisinden devşirdikleriyle görünür olma çabasını
devam ettirmektir. Mutlak durağanlık maddeyi, maddesel olanı; mutlak hareket de
bitimsiz kımıltıyı, manayı işaret ediyor. Hayat durağanlığın içine giren
hareket, hareketi biçimlendiren durağanlık sentezi olarak var. Bir madde ve
mana sentezi olan insana da ne yapıp edip bu ikisini uyumla birleştirmek
kalıyor. Tek başına mekanın ve tek başına zamanın hiçbir anlamı yok. Yaşamın
olması, devam etmesi için bu ikisinin bir yerde, bir şekilde buluşması
gerekiyor.
Molalar,
teneffüsler ve tatillerin yeşerdiği, hatta akrabalık kurduğu yerler tam da
buralar. Hareket molaya, kilitlenme teneffüse, yorgunluk tatile ihtiyaç
duyuruyor. Üstelik ontolojik olarak bu üçü de geçici hal kipleridir. Hayatın
ortasında, geriye ve ileriye sünen, genişleyen ve yer kaplama talebi olan
durumlar olarak değil, hayatın kıyısında, paranteze alınmış ve bazen de altı
çizilen haller olarak varlıklarını belirginleştiriyorlar.
Bedenin mekan
üzerindeki yolculuklarına anlam veren çentik noktaları duraklardır ve her
yolculukta geriye kalan önemli hatıralar molalardır. Zihin anlam arayışını
sürdürürken ansızın yorgun düşer ve kilitlenir. Bu nefessiz kalmaya, zihnin
oksijene duyduğu ihtiyaca teneffüsler cevap verir. Tatil, zihin ve bedenin her
ikisinin yorulduğu noktada atalete duyulan ihtiyaçtan kaynaklanır. Tatillerde
tembellik hakkımızı kullanır, kendimizi yeniler, kaldığımız yerden yeniden
devam ederiz.
Hayat aynı
zamanda bir ölçü ve kıvam işidir. Hiç molasız yolculuk keyifsizliği davet eder.
Adım başı mola vermek varmayı geciktirir. Yorgunluğa denk gelen molalar en
iyileridir. Durakların tam da yorgunluğun zirvesine kurulmuş olması, onları
olduğundan daha sevimli hale getirir. Beden orada, o durakta, zihnini açmak
için bütün duyargalarını sonuna kadar açar, durağa özgü nesneleri içer gibi
süzer, içine alır, kendinden kılar, anılaştırır. Molalarda vücut katılığını
üzerinden atar, esnekliğine kavuşur, birbiriyle yer değiştiren organlarını
yerli yerine koyar, yolculuk özlemine yeniden kavuşur. Molasız yolculuk,
bedenin istemeksizin bir yerden başka bir yere sürüklenmesidir. Molasız
yolculukların insanda keyifsizlik yaratmasının sebebi, isteyerek yapılan işteki
hevesin yerini zorla yaptırılan işteki antipatinin almış olması, hevesin heves
yitimine yol açmasıdır.
Teneffüs
ayarları da ölçüye dairdir. Zihnin bilgiyi içerme, kendileştirme, hazmetme
kapasitesi vardır. O kapasiteyi aştığında bilgi deriye çarpar, yere düşer. Bir
noktadan sonra dikkat eksikliği bilginin zihne ulaşmadan dökülmesine, dikkat
kilitlenmesi de betona çarpar gibi yorgunluk üretmesine yol açar. Böylece bir
sohbette, -velev ki öznesi ben olayım- her düzeydeki dersler ile seminerlerde
teneffüse ihtiyaç duyarız. Bu süreç aynı zamanda zihnin kendini toparlaması,
yeni bilgilere aç ve açık hale gelmesidir. Açlık nasıl bütün yiyecekleri
lezzetli kılarsa teneffüs de bütün dersleri keyifli hale getirir.
Tatil hem bir
teneffüs hem de moladır. İster hafta sonu isterse yıl sonu olsun, bütün
tatiller kilitlenmiş zihinler ile bedenleri yeniden açmanın, yorgunluktan
kurtulmanın, zamanın çarkları arasında sıkışmış bedenini oradan çekip almanın,
kaybolmuş olan benliğini bir daha bulmanın aracıdır. Tatiller de molalar ve
teneffüsler gibi amaç değil araçtırlar. Sonuncu durak dışındaki bütün duraklar
nasıl varılması gereken asıl yere vardırmanın birer vesilesi iseler bütün
teneffüsler de bir sonraki derse vardırmanın, daha güçlü vardırmanın
araçlarıdır. Her tatil, bir sonraki çalışma dönemine olduğundan daha zinde başlamanın
vazgeçilmez aracısıdır.
Yolculuğun tam
ortasında, gidecek olduğun yerden vazgeçmek ve durakların birinde inip orada
yaşamaya karar vermek… Bir teneffüste sınıfı terk edip başını alıp gitmek ve o
derse bir daha hiç girmemek… Bir tatili kalıcı hale getirip işine dönmemek…
Bunların hepsi radikal kararlardır ve bir daha dönmemek üzere rutinden mutlak
vazgeçişi ima ederler. Aldığın nefesi vermeyi reddetmek, yaşam yolculuğunun bir
noktasında ondan vazgeçmeye karar vermek, intihar etmek gibi.
Molaların, teneffüslerin
ve tatillerin olmaması hiçliğe ve yokluğa vurgu yapar, gereğinden daha fazla
uzatılması müntehir zamanları davet eder.
Yorgunluk, baygınlık, uyuşukluk, mayışıklık, sersemlik ve atalet zamanın
insandan hayatı esirgemesinden başka bir anlama gelmezler. Bunların hepsinde
bilinç hayatın dışına çıkar, donuklaşır ve bir ağaç gibi bile değil, bir
oduncasına ondan kendini men eder. Sık molalar, geniş teneffüsler ve süresi
uzatılmış tatiller de insanın elinden hayatı çekip alan profesyonel
tuzaklardır.
Oyunu
güzelleştiren şey, sobelenmemiş olsa da saklananın oyun süresi içinde ortaya
çıkmasıdır. Oyun devam ederken kayıplara karışmak oyun dışı olmak demektir.
Molalar, teneffüsler ve tatiller saklanılacak esaslı yerlerdir. Ancak vaktinde
oyuna dönüp zamanın bu müntehir hallerine göz açtırmak, onlara yeniden yaşam
pınarı sunmak gerekir. Çünkü beden yolculuğa moladan, zihin bilgiye
teneffüsten, varoluş çalışmaya tatilden daha çok yakışır ve bir şeyin
güzelliği, kendine yakışanla ölçülür.