Dolar (USD)
32.57
Euro (EUR)
34.97
Gram Altın
2429.41
BIST 100
9722.09
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

21 Haziran 2019

Modernlik ve tarikat-4

Sayın SözerGelenekten Modernliğe İskenderpaşa” isimli çalışmasında, tarikatın gelen her şeyh vasıtasıyla yaşadığı değişimi inceleyerek, İskenderpaşa cemaatinin modernleştiğine dair örnekler veriyor.

Önce tarihi süreç içerisinde Anadolu’da tarikatların toplumsal ve siyasal yönden yerine getirdikleri işlevlere genel olarak değindikten sonra konuyu özelde İskenderpaşa cemaatine getiriyor.

Bu cemaatin Nakşiliğin Müceddidi koluna ve bu kola nispetle de Mevlana Halid’e uzandığını belirtiyor. İskenderpaşa cemaati tarihinin Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi’ye dayandığını, bu zatın II. Abdülhamid’in İslam konusundaki hayırlı işlerinde destek olurken beğenmediği hususlar da ikaz mektupları gönderdiğini de belirtiyor. Mesela bu zat 1838’de İngilizlerle imzalanan Serbest Ticaret Antlaşmasına karşı halkı nasihatlerle uyararak yabancı mallarını boykot etmeye çağırmış.

İş bununla da kalmamış Gümüşhanevi, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında müritleri ile birlikte cepheye giderek fiilen savaşa katılmaktan da içtinap etmemiş.

Yine tarikatın önde gelen isimlerinden Mehmet Zahid Kotku’nun ilk sermayeyi kendisi koyarak yüzde yüz yerli Gümüş Motor’un kuruluşuna öncülük yaptığına değiniliyor. Keza yine bu kişinin merhum Erbakan başkanlığında kurulan partilere katkı ve desteği de belirtiliyor.

Yazar Kotku’dan sonra gelen Esad Coşan ve Nurettin Coşan’ın modernleşmeye başladığını iddia ediyor. Kotku dönemi için ister ontolojik, ister formel olsun modernliğin hiçbir şekline rastlanmadığını, ancak peşinden gelen iki şeyhin ontolojik manada olmada da formel anlamda modernleştiklerine değiniyor.

Yazara göre cemaatin modernlikle karşılaşması ve tanışması Esad Coşan’la başlamıştır. 1980 sonrası merhum Özal ile başlayan telekomünikasyon devrimi ile birlikte tarikatta eleştirel mantığın temsilcisi olmuştur. Değişimde Esad Coşan’ın mesleğinin üniversite hocası olmasının da etkin olduğunu kayıt eder Sayın Sözer.

Yaşanan bu değişim cemaatin epistemolojik tasavvurunu da etkilemiştir. Mesela Kotku zamanında okutulan el-İbriz ile Coşan zamanında cemaatin çıkardığı İlim ve Sanat dergisinin epistemik açıdan kıyaslanması halinde bu hususun açıkça müşahede edilebileceği kanaatindedir yazar. Keza yine tekkenin sembolü olan Ramuzu’l-Ehadis ders çalışmaları yerini “Sahih Kaynak Çalışmaları” ve “Kur’an’ın anlamıyla buluşmak” kapsamında meal okumalarına terk etmesi de yazara göre değişimin bir göstergesidir.

Bu değişimin Nureddin Coşan ile birlikte daha görünür hale geldiği belirtilir. Bu zat artık geleneksel kodlar içerisindeki şeyhlik vazifesini bir tarafa bırakmış adeta sanal şeyhlik yapmaya başlamıştır. İntisap dersleri, şeyh rabıtası, ölüm rabıtası, zikir gibi geleneksel uygulamalar terk edilmiş dolayısıyla şeyhlik ve tarikat anlayışında bariz değişiklikler yaşanmaya başlanırken internet etkin bir şekilde kullanılır olmuştur.

Kitap okunduğu zaman buna benzer pek çok somut değişikliklerin yaşandığına dair daha ziyade bilgiye rastlanılacaktır. Ancak burada değişimin olması kadar izahı ve nedeninin de en sahici bir şekilde ortaya konulmasının elzem olduğu düşüncesindeyim.

Yazar rasyonelleşen ve sorgulayıcı yeni tavırları, tasavvuf/tarikat anlayışında hatta İslam telakkisinde ki değişim ile izah etmektedir. Keza yine dijital ve sanal dünyanın bizi çepeçevre kuşattığı bu ortamda insana ulaşmanın geleneksel yollarla artık olamayacağı kanaatinin cemaati değişime zorladığını söylemektedir.

Yeri gelmişken şu kanaatimi ifadeye çalışayım. Evvela “sekülerizm” kavramı gerek açıklığı ve gerekse seçikliği bakımından külliyen Batıya has bir kavramdır. Bir o kadar da bize yabancıdır. Daha doğrusu Batının Hıristiyanlık tecrübesinin tarihi bir sonucudur. Zira İslam sadece ahiretten haber vermez. Dünya işleri için de ilkeler koyar. Bu bakımdan bizatihi dünyaya dairdir. Yukarıda ismi geçen silsiledeki bütün şeyhlerin dünya işlerine dair eylemde bulundukları hatırlanacak olursa bunun izahının sekülerleşmek ile mümkün olmayacağı inancındayım.

Lakin yaşananlara bulunacak isim bakımından faydalı olacağını sandığım zikre değer bir husus bulunmaktadır. “Hak” değişmez olandır. “Hakikat” ise bu değişmezin yaşanan zamana has tezahürüdür.

Eser okunması gereken bir çalışma. Umarım daha kapsamlı çalışmalara önayak olması bakımından ilgililerince yeterince değerlendirilir.