Dolar (USD)
32.60
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2495.91
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

14 Haziran 2019

Modernlik ve tarikat-3

Aslında “Gelenekten Modernliğe İskender Paşa” kitabının yazarı Sayın Selim Sözer de Avrupa-merkezciliğe karşıdır. Bu tasa neticesi kitabında Batı-dışı modernleşme çabalarına dair literatüre yer ayırmıştır.

Lâkin burada göz ardı edilmemesi gereken önemli bir husus vardır. Yazar, modernliğin kavramsal çerçevesini çizen modernitenin yani temelinin sadece Batının belirlediği vasıflar muvacehesinde müteşekkil olacağını söyleyerek yahut ima ederek, aslında murad etmemesini rağmen Avrupa-merkezciliğin yeniden üretimine katkı sağlamaktadır.

Diğer bir ifade ile Batı-dışı toplumların modernite (yazarın deyimi ile ontolojik modernlik) üretemeyeceklerine dair peşin bir ön yargıyı satır aralarında taşımaktadır. “Modernlik kaçınılmazdır” ve “Batı-dışı ülkeler modernliğin formel yönünü alıp otantik yapısını görmezden gelerek çağdaşlaşmalılar” şeklindeki önermeler sorunu çözmemekte, sadece halının altına süpürmek suretiyle çözüyormuş gibi yapmaktadır.

Batı mahreçli modernlik

Zannımca bunun üzerinde düşünülmelidir.

İşe evvela Batı mahreçli modernliğin temellerini sorgulayarak başlanılmalıdır. Zira unutulmamalıdır ki tarihsel varlık alanı yani insanların yapıp-ettikleri ki buna bilim ve teknoloji de dâhildir, o toplumun kültürel müktesebatının bir ürünüdür. Bunu “insanlığın ortak başarısıdır” diyerek geçiştirmek de mümkün değildir. Çünkü her ürün çıkmış olduğu kültürün faillerinin, hadi Nietzsche’den ödünç kavramla üst-insanının bir yaratısıdır. Dolayısıyla o kültürün markasını taşımaktan ve ithal edilen yerlerde değişim yapmaktan hâli değildir.

Bu bağlamda Sayın Sözer’in tespit ettiği üzere Batılı modernliğin temelini oluşturan umdeler sıkı bir sorgulamadan geçirilmelidir. Aksi halde formel modernlik adı altında Batının modernliğinin tekrar tekrar tedavüle sokulması hâsıl olacaktır ki bu da Batıdan başka hiçbir toplumun çıkarına olmayacaktır.

Bu umdeler biri diğerini gerekli ve anlamlı kılan aynı paradigmanın ayrılmaz parçalarıdır. Hümanizm insanın tek ölçü olması demektir. Bu aynı zamanda Tanrıya hayatın genel akışı içerisinde hiç yer vermemek, söz hakkı tanımamak demektir ki bu da sekülerizmdir. “Peki, insan neden tek ölçüdür?” sorusunun cevabı “akıl” sahibi olması şeklindedir. Descartes’dan Kant ve Hegel’e kadar bütün filozoflar insanın özünün “akıl” olduğunu kaydeder. Bu bakımdan rasyonalizm gerekli bir parçadır. Yeri gelmişken değinmekte fayda var, modern dünyadaki “akıl” ile Antik Yunandaki “akıl” tıpa tıp aynı değildir. Antik Yunanın aklı erdemlerle bağlantılı bir akıl iken modern dünyanın tasarımladığı akıl ise “araçsal akıl”dır.

Batı’nın miti: İlerleme

Bu üç umdenin birlikteliğinin tarih açısından yorumunun pozitivizm olacağı besbellidir. Yani Batının miti: İlerleme… Yahut Batının, Batı-dışı halkları efsunlayan tekinsiz ideolojisi: İlerleme.

Günümüz Müslümanları bence Batının bu felsefi temellerini kendi değerlerinin süzgecinden geçirmek suretiyle yeni bir temel oluşturarak kendi çağdaş varoluşlarını, tarihi varlık alanına çıkarmalıdırlar. Avrupa- merkezciliğin sahici bir alternatifi ancak bu suretle gerçekleştirilebileceği gibi Batının ahlaksızlığı, ikiyüzlülüğü, tahakküm ve kibri, talan ve sömürücülüğü, en önemlisi insanların sahte tanrı değil “kul” oldukları hakikati ancak bu yolla aşikâr hale getirilmiş olacaktır.

Sayın Sözer İskenderpaşa cemiyetinin peşi sıra gelen üç şeyhinin uygulamaları ile nasıl modernleştiğine dair samut örneklerde vermektedir.