Modern insanın sorunu: Yalnızlık (II)
Geçen hafta insanın serüveni çerçevesinde sanayi devrimi ile yalnızlığın sorun olarak toplumların gündemine girdiğini yazmıştım. Modern yaşam şartları, insanı yalnızlığa zorlamaktadır. Bu yazıda önce konu ile ilgili gözlemlerime göre yalnızlığı bazı çeşitlerini, sonra da hastalık olup olmadığına değinelim:
Türleri
- Yaşlılık yalnızlığı: Yaşlı insanlar yalnız kaldıklarını daha sık söylemekteler. Yaşlılık döneminde bir yalnızlıktan söz edilebilir.
- Derin arkadaşsızlık: Nüfusun artması, teknolojinin gelişmesi ve iletişimin kolaylaşması, arkadaşlıkların sayı ve yoğunluk olarak dostluğa dönüşmesini aynı oranda artırmadı. Tam tersine şehir yaşamındaki yüzeysel ilişkiler, kişinin yalnızlık duygusunu artırıyor. Aslında çevrede çok sayıda insan olsa da kişinin hayatında özel birinin olmayışı, karşılıklı sevginin olmadığı durumlarda yalnızlık duygusu kaybolmuyor.
- Zorunlu izolasyonlar: Bu tür yalnızlığa roman kahramanı Robinson Crusoe'nunki gibi veya hapishane veya tecrit uygulamaları örnek verilebilir.
- Tepkisel yalnızlık: Çevresindeki insanlara ve gelişen olaylara öfke duyabileceği türden bir yalnızlıktır. Bir kişinin, sevmediği insanların arasında veya hoşlanmadığı olaylara tepki duyup kendini geri çekmesi ve içine kapanmasıdır. Uzmanlara göre bu durumun sürekli olması ve her koşulda sürmesi psikolojik bir bozukluğa işaret ediyor olabilir.
Nedir?
Yalnızlık, TDK sözlüğünde ‘yalnız olma durumu; kimsesizlik; kimse bulunmama durumu, ıssızlık; tenhalık şeklinde tanımlanmaktadır. Sözlüklerin tanımladığı yalnızlık tek başına olmayı ya da bir insanın kimsesinin olmamasını ifade eder. Örneğin çeşitli nedenlerle tek başına yaşayan, iş gereği gurbette yalnız kalan ya da arkadaşı olmayan insanların durumu bu tanıma uyar. Öncelikle uzmanların şu tespitini hatırlayalım: “Yalnızlık hiçbir ruhsal hastalık ile ilgili olmaksızın her insanın yaşayabileceği bir durumdur.” Yani bazı işler veya özel nedenler dolaysısı ile tek başına durumunu anlatan yalnızlığa “normal” yalnızlık denebilir.
Ancak sözlüklerin tanımladığı yalnızlık ile ruh sağlığı alanında kullanılan yalnızlık, biraz farklıdır. Bu; “anormal veya hastalık” şeklinde ortaya çıkan yalnızlık olarak adlandırılabilir.
Uzmanlar (bk. E. Özmen, https://psikoloji-psikiyatri.com/yalnizlik/) bu yalnızlığı şu şekilde açıklamaktadır: “İnsanın en temel psikolojik gereksinimlerinden olan bağlanma, bağlılık, aidiyet, birliktelik ve yakınlık gibi hisleri kimseye karşı hissedememesidir. Yalnızlık hissine genellikle kendine değer verilen, değerli ve değer görmeye layık bir insan olarak görmeme eşlik eder. Yalnızlık ruhsal hastalığın bir belirtisi olarak görülebileceği gibi bazen de ruhsal hastalıkları tetikleyebilmektedir. Yalnızlık ile ilişkili olabilen ruhsal bozukluk arasında depresyon, sosyal anksiyete/sosyal fobi, çekingen kişilik, şizoid kişilik (içedönük insanlar), madde kullanım bozuklukları sayılmaktadır. Yalnızlık hissi olanlarda özellikle alkol olmak üzere madde kullanım bozuklukları görülebilmektedir.”
Ne yapmalı?
Bu anlatılanlara göre birçok kişi yalnız insanların mutlu olamayacağını düşüncesine kapılmamalıdır. Uzmanlar tam tersine mutlu olmak için mutlaka romantik bir ilişkiye gereksinim duyulmasını sağlıksız bir durum olarak ele almaktadır. Ayrıca yalnızlık alışkanlığa dönüştüğünde, kişi kendi dünyası dışına çıkma isteği duymayabilir, hatta yeni ilişkilerden rahatsızlık bile duyabilir demekteler. Bu nedenle çözümün ilk adımı olarak iş veya zaruret nedeniyle tek başına olmaya alışılmalıdır. Diğer yandan yüce bir Yaratanın varlığına inanmak, yalnızlık duygusunu azaltabilir. Buna makul ölçülerde sosyalleşme de eklenmelidir.
Son söz: Her yalnızlık, yalnızlık duygusu demek değildir.