Modern eğitim ve toplumsal çürüme
“Vurduğu yerden ses getiren bir akademik çevre edinmezsek Misâk-ı Millî ’den bahsetmemiz irili ufaklı bütün devletlerde bir sinek vızıltısı intibaı uyandıracaktır” diyor ismet Özel son yazısında.
Sonra diyor ki; “Bir
milli pazar ihdas edemezsek ekonomik ve mali kölelikte süratimize hiçbir millet
yetişemeyecektir. Kâr elde etmede akarsularımız devreye sokulmazsa
dilenmekten zevk alan bir millet durumuna düşeceğiz.”
Bunları elbette bir vazife olarak görüyor. Ancak bir
sorunumuz var; “Mali sermayenin Türk
hayatına şekil vermesine itiraz eden ve sıhhatli yolun hangisi olduğunu bize
gösteren bir zümreden mahrumuz.”
Sorunun kaynağı da ortada; “Batılı hayat tarzından medet umulması sebebiyle kambur üstüne kambur
gelmiş olmasına karşı bir çare bulmanın yolu var mı?”
Bu sorunun cevabını yine İsmet Özel’in ifadesiyle cevap
verelim. Her hoşuna giden durum karşısında kuyruk sallayan it karakterliler
için bir çarenin olmadığını söyleyebiliriz.
Görüyoruz işte, baş
kesmekten bahis açan şairlerimiz, asker yokluğunda depremzedelere tecavüz
edildiğini söyleyecek kadar iftirada ileri giden profesörlerimiz ve bu
profesörü destekleyen başka profesörlerimiz, ev kiralarını arttıranlar,
dolandırıcılar, ihmalkârlar, küçücük çıkarları için en kutsal değerlerini bile
hiçe sayanlar ve daha neler neler…
Sevgili okur, Türk
milleti olarak bizim başımıza ne geldiyse modern eğitim hapını yuttuktan/yutturulduktan
sonra geldi.
Okul adını verdikleri seri üretim fabrikalarında imal edilen
insan tipi, kendi kültürel geleneklerinden uzak kalmış olmasından dolayı hem
biçim hem de öz bakımından artık kendi aklına, ruhuna, fikirlerine,
öncüllerine, düşünme biçimlerine sahip olamadı.
Buna yeni eğitimli güya çağdaş, akılcı, bilimci insan tipi
dediler. Oysa o, geçmişten süzülüp gelen
bilgelik değerlerine sahip olmayan ve batılı değerlerinin tutsağı haline
getirilmiş bir esir idi.
Bakınız zorunlu,
tek-tip, modern eğitim, eğer bu şekilde devam ederse medeniyetimizi yok
edecektir. Kaldı ki temel hedefi de bu değil miydi?
Bugün zihinsel, psikolojik ve toplumsal bakımdan çürümenin
eşiğine geldiğimiz bu zorlu çağda böylesine eski ve amaçları bakımından
insanlık değerlerine, tarihe, kültüre ve öze yabancı bir sistemi taşıyor
olmamız büyük bir talihsizlik değil midir?
Bugün sahip olduğumuz
bilgi, aldığımız eğitim, hayata dair bir anlam ve derinlik katmıyorsa dahası
bizi özgür kılmıyorsa tam tersi özümüzün gürleşmesine mani ise ne diye bu
sistemi sürdürmeye çalışıyoruz?
Mimarimize, kenti kültürümüze, yaşam anlayışımıza, dürüstlüğümüze,
ahlaki bakımından olgunlaşmamıza, bir şahsiyet sahibi olarak belirmemize katkı
sunmuyorsa neden bu sistemi değiştirmiyoruz?
İsmet Özel hariç tek bir yaşayan şairimizin olmayışı bizi
rahatsız etmiyor mu örneğin? Öylesine kıymeti bilinmedi ki artık şiir yazmayı
bıraktı.
Düşünceye olan
ilgimizin azalması, bilge insanların yokluğu, sahici anlamda bilime gönül
vermiş insanların olmayışı gerçekten büyük eksiklikler değil mi?
Ve işin asıl hazin tarafı ise kimsenin bu eksiliklerin
farkında olmayışı.
Bize tahsille nasıl
cahil olunabileceğini gösteren bir eğitim düzeneğine sahibiz. Gördük ki
bazılarının aldığı terbiye gözleri olmasına rağmen insanda bakma yetisini
kaybettirebiliyor.
Dünyada ender bahşedilen lütuflardan biri de kuşkusuz
düşünme melekesine sahip olmaktır. İnsan düşündükçe, var oldukça,
özgürleştikçe, kendini bilir, insanlaşır ve ilahi nizamın en temel
unsurlarından biri haline gelir ve ancak o zaman kendi ekseni etrafında dönmeye
başlar.
Tek tek elimizden aldılar. Bakar mısınız şu halimize?
Eğitim denilince sadece itaat etmeyi, ettirmeyi algılayan bu
anlayışın hüküm sürdüğü bir ortamda bizi kendimize getirecek bilgeler yetişir
mi? O yüzden oturup buraya ait yeni bir eğitim sistemi kurmalıyız.