Mobil İBB Başkanı'nın bitmeyen mağduriyeti
İlk köşe yazıma ‘herkese merhaba’ diyerek başlıyorum. Bilhassa son on yıldır hayatımıza giren sosyal medya platformlarında herkesin birbirine kolaylıkla ulaşıp hakaret edebildiği, saygının ve sözün örselendiği hatta nasihat ve sözün bir ağırlığının kalmadığı zamanlardan geçiyoruz. Büyüklerimizin ‘ahir zaman’ diye tarif ettiği noktada olduğumuzu var sayarsak, kıyamet alameti gibi insanların her an her yerde karşımıza çıkmasını da ancak bu şekilde izah edebiliriz. İş yerinde, okulda, sokakta, toplu taşımada, markette, pazarda ve dahi hayatın her alanında sabrımızı taşıran hadise ve şahıslarla karşılaşmak hayatın olağan akışından bir parça. Bununla birlikte doğup büyüdüğümüz, yaşamımızı sürdürdüğümüz ülkenin ve toplumun kaderinde söz sahibi olmaya hazırlanan siyasetçiler de hayatımızın baş köşesine oturmuş; elimize bile isteye kelepçelediğimiz telefonlarımızın ekranlarından neredeyse 7/24 propaganda yapıyor. 14 Mayıs Pazar günü Türkiye tarihi bir seçime giderken ittifaklar da bir bir tükenen sayılı günleri lehine çevirmek için uğraşıyor.
Tek parti döneminden çok partili hayata geçişin ilk seçiminde sandığa koşarak CHP’den kurtulmak için oy kullanan vatandaş, CHP diktatörlüğüne bir daha hiçbir zaman iktidar yüzü göstermedi. 1923’ten Adnan Menderes’in iktidara geliş sürecine kadar halka zulmeden, ülkenin rejimini, dilini değiştirip geçmişini karalayan, savaştan yeni çıkmış fakir vatandaş yiyecek ekmek bulamazken köşklerde içkili balolar tertip eden, büyük meblağlara ülkenin dört bir yanına heykeller diken, yetmezmiş gibi milletin dinine de göz dikip ezanı Türkçe’ye çeviren CHP’nin ayıpları elbette saymakla bitmez. Peki geçen bu zaman zarfında ne değişti? Hiç! Seçim öncesi Uşak’a giden İsmet İnönü, Demokrat Partili bir şahıs tarafından taşlandığını iddia etmiş ve uydurma mağduriyet tiyatrosunu 1959’da dönemin gazetelerinde manşetlere taşıtmıştı. Aynı tiyatroyu 64 yıl sonra bir başka CHP’li; Ekrem İmamoğlu da Erzurum’da sergiledi. İBB’nin sürekli mağdur mobil başkanı İmamoğlu, 1 milyon 700 bin kişinin katıldığı Büyük İstanbul Mitingi’nin şaşkınlığı ve tedirginliğiyle, aynı günün akşamı Sabiha Gökçen’de sözde doğaçlama mitingçik organize etti. ‘Taş yerinde ağırdır’ sözünden hiç nasibini alamamış olan balıkçıların ve tatillerin başkanı Ekrem İmamoğlu şehir şehir dolaşıyor, İstanbul’a da ancak şov yapmak için uğruyor.
CHP PR’ının İstanbul’a sunulmayan hizmetten kat be kat fazla çalıştığı günümüzde, kırık bir masa etrafına toplanmış ‘kimi Hindu kimi yamyam kimi bilmem ne bela’ minvalinde irili ufaklı birçok parti, particik, oluşumcuk, kırdığı potlar ve gaflar dolayısıyla tuvalet terliği kıvamına gelmiş Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemekten çekinmiyor. Girdiği her seçimi kaybeden adamın ülkeyi ne şekilde kaybedebileceğinin hesabını dahi yapmaktan aciz bu güruhun ağzında aylarca çiğnediği ‘kaybettiler, gidiyorlar, yargılayacağız’ sakızı da pazar günü Atatürk Havalimanı’nda toplanan devasa kalabalığı görünce düştü. Tabi yüzlerindeki maskeyle birlikte suratları da düştü. Akıllarına bir mağduriyet taşıyla son bir kere daha şans deneme oyunu geldi, o da tutmadı. CHP trollerinin yoğunlukta olduğu Twitter’daki anketlere bakıp seçimi kazandıklarını düşündükleri Twitter’da dahi TT olamadılar.
Her ne kadar son yıllarda tüm seçimlere tarihi desek de bu kez gerçekten bir başka tarih yazılacak. Bir yanda AK Parti, MHP, BBP, Yeniden Refah ve desteğiyle HÜDA PAR, diğer yanda ise 7 parti ve arkasında gölgeler, bazı ülkeler, FETÖ’cüler KHK’lılar, PKK’lılar ve daha birçok fraksiyon… Türkiye’yi bile isteye uçurumdan aşağıya itmeyi vaat eden bu kafalardan çıkan tehditkâr gürültüyle, nereden uzandığı belli olmasa da karanlığının tonu 7’li ittifakın diline aksedenlerden birkaç oy karşılığında vaat beklentisiyle seçime gidiyoruz. Milletin aklı başında; 2002’den beri ne yaptığını açık ve net biliyor. Türkiye’nin istikbalini terör örgütlerine ve ABD’ye endekslemeye kalkanlara tek parti döneminden beri koltuğu nasıl teslim etmediyse, aynı tavrı 14 Mayıs’ta da göstermek için sandığın yolunu gözlüyor.