Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
30 Mart 2014

Mizahın İzahı

Bugün hayırlısıyla Türkiye'mizde mahalli seçim var. Verilecek olan kararın, yapılacak olan tercihin aziz milletimiz, ülkemiz, Türk dünyası, İslam alemi ve bütün mazlum milletler için hayırlı olmasını diliyorum. Aylardan beri gerilimli günler yaşadık. İnşallah sıkıntılı günlerin sonuna gelindi, akşamki hayırlı haberlerle yeniden huzura kavuşacağız. Öyleyse bugün biraz mizahtan bahsetmek iyi olur diye düşünüyorum. Çağrı Yayınları'ndan çıkan Mizahın İzahı adlı kitabımdan bazı nükteler seçtim. Umarım beğenirsiniz:

Memduh Cumhur Üsküdar'daki dost meclisinde anlatmıştı: "Tanburi Cemil'in talebesi Abdülbaki Baykara bir toplantıda bulunuyormuş. Orada üniversite hocaları varmış. Bir ara söz tekkelere gelmiş. Hocalar tekkelerin bozulduğunu ve kapatılmasının uygun olduğunu söyleyince, bu kurumların asırlarca nasıl önemli fonksiyon icra ettiğini bilen Baykara şöyle demiş: "Bizim tekkelerde Dede Efendi, Itru00ee ve Şeyh Galip yetişti. Sizin üniversitelerde acaba kimler yetişti?"

Tiyatro sanatkarı Ahmet Fehim bir gece tiyatroda Zor Nikah'ı oynayacakmış. Vakit gelip çattığı halde perde açılmaz. Tiyatro pek tenha. Seyirci gelebilir diye bekleniliyor. Halk sabırsızlanarak ıslık çalmaya başlayıp gürültü koparınca Ahmet Fehim perdeyi aralar ve seyirciye gülerek şöyle der: "Efendiler, gürültü istemem. Şunu biliniz ki, biz sizden daha kalabalığız."

Ahmet Midhat Efendi, Hasan Mellah isimli romanındaki bir tasviri çok uzatır. Yazarımız bir hırsızın ağaçtan düşüşünü anlatmak için lafı eveleyip geveler ve sayfalarca yazar. Ağacın cinsini uzun uzadıya tasvir edince okuyucu Ahmet Midhat Efendi'nin Beykoz'daki evinin önüne toplanır. Kalabalığı gören yazar pencere önüne gelir ve kalabalığa sorar: "Ne istiyorsunuz?" Cevap: "Yeter artık şu hırsızı ağaçtan düşür. Yoksa biz gelip seni pencereden aşağıya atarız."

Ali Nar, İslamu00ee Edebiyat Vakfı'nın Fatih'teki merkezinde anlatmıştı. Söz latifeden, nükteden açıldı. Mizahu00ee eseri var. Ayaküstü şunu anlattı: "Müslümanın Gökkuşağı isimli kitabım matbaadan yeni gelmişti. Dostlarıma dedim ki: "Kitap 1000 adet basıldı. 100 kitap okunsa, 10'u anlaşılsa 1 kişi de amel etse kafidir."

Arif Nihat Asya'nın eşi Servet Hanım Kimya öğretmeniymiş ve eşiyle aynı lisede görev yapıyormuş. Servet Hanımın notu felaket. Öğrenciler, bir gün onu şaire şikayet ederler: "Hoca hanımın notu çok kıt. Yazılılarımızı okurken sanıyoruz ki spor toto kolonlarını okuyor. Sıfır, bir, üç, ikiu2026 En yüksek numarası beş. Hocam kendisine söyleseniz deu2026" Asya, öğrencilerin sözünü kesmiş: "Çocuklar evde iş bölümü yaptık! Birbirimizin işine karışmamak için sözleştik. Sıfırdan 5 numaraya kadar notları Hoca Hanım, 6'dan 10'a kadar olan notları da ben vereceğim. Anlaşmamız böyle, karışamam."

Bekir Sıtkı Erdoğan'a sormuşlar: "Neden şiir yazıyorsun?" Şairimiz şu cevabı vermiş: "Bu, arıya 'Niçin bal yapıyorsun?' diye sormak gibidir."

Cemil Meriç ile Memduh Cumhur kendi aralarında sözleşmişler, her biri diğerini başka biriyle tanıştıracakmış. Cumhur, Cemil Meriç'i Halil Can'la, Meriç de Memduh Cumhur'u Kemal Tahir'le tanıştıracakmış. Bir hafta geçmeden hem Halil Can hem de Kemal Tahir vefat eder. Bunun üzerine Meriç, Cumhur'a şöyle der: "Bundan sonra hiç kimseyi birbirimizle tanıştırmayalım. Baksana onlardan bahsettikten sonra hemen ölüyorlar."

Yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı)'nın oğlu sinir hastalıkları uzmanı olmak için sınava girmiş. Bir iki dersini eylül ayına bırakmak istediğini babasına bildirince Kabaağaçlı şu telgrafı gönderir: "Aman imtihanını çabuk ver, çünkü sana ihtiyacım var."

Timaş'ta Babıali Sohbetleri'nde Münevver Ayaşlı'yı anıyorduk. Dursun Gürlek bir ara Çaylak Tevfik'in Bu Adam isimli romanından bahsetti. "Bu adam diye başlar roman öyle biter." dedi ve ekledi. Bir gün Çaylak Tevfik'e sorarlar: "Hastalığınız vardı, geçti mi?" Cevap vermiş: "Hem de kaç kişiyeu2026"

Mutlakiyet döneminde Aydın ilinde Aydın adında bir gazete çıkıyormuş. Pek ilgi görmeyen gazetenin satışı da çok azmış tabiu00ee. Bu gazetenin tirajını Şair Eşref'e sorduklarında şu cevabı vermiş: "Bir sözün mahrem kalmasını isterseniz Aydın gazetesine yazdırınız."

"Kilim" türküsüyle gönüllerde taht kuran Fatih Kısaparmak, bir ara uzun bir sessizlik dönemine girer, ortalıkta görünmez. Daha sonra bir yakını görünce hemen sorar: "Fatih Bey, uzun zamandan beri görünmüyorsunuz, nerelerdesiniz yahu?" Cevap muhteşem: "Bu zaman zarfında avaz avaz sustum."

Nazif Gürdoğan'a göre Fethi Gemuhluoğlu'nun 700 aşığa katkısı var. "Bizim kültür tenkit kültürü değil, tebliğ kültürüdür." dermiş. Bazı dostları, niçin yazmadığını sorunca, 50 yıl boyunca yazı ve söz orucu tutuğunu açıkladıktan sonra devam etmiş: "İslam'da 'oku' emri var, ama 'yaz' emri yok."

Bir toplantının sonunda şair ve yazar Yahya Akengin çaylı sohbet esnasında şu iddiada bulunur: "Agah Oktay Güner, Namık Kemal Zeybek ve ben Bayburt'un üç kasıntılı adamıyız." Muhsin Karabay Fırat Kızıltuğ'un kulağına eğilir: "Hocam sizin adınızı anmadı, siz Bayburtlu değil misiniz?" Kızıltuğ, şu güzel cevabı verir: "Çünkü ben kasıntılı değilim, Bayburtluyum."

Bir meraklı, renkli kişiliğiyle tanınan ressam Fikret Mualla'ya bir resmini gösterir ve "Bu resmi kaç saatte yaptınız?" diye sorar. Sanatın derinliğinden nasipsiz adamın sorusundan hoşlanmayan ressam, şu cevabı verir: "45 yılda."

Merhum Hasan Nail Canat, derviş gönüllü bir sanatkar, milletinin değerlerine bağlı bir tiyatro oyuncusuydu. Bir oyununa seyirci olarak çok az kişi katılınca sahneye çıkar ve büyük bir heyecanla: "İzdiham yapmayın!" der.

Hepinize hayırlı, huzurlu, sağlıklı, bereketli, kitaplı ve neşeli bir ömür dilerim aziz okuyucular.