Mizah kisvesi altında tehdit!
Bu ismi taşıyan kitabımdan bahsetmeyeceğim. Ancak son günlerde ‘mizah’ süsü verilmek istenen bir meseleden söz edeceğim. Metin Akpınar ve Müjdat Gezen vukuatı malumunuz. Söylenen sözler tahripkâr, tahrikkâr ve tehditkârdır. Türkiye’de halkın ve yurtdışındaki bütün soydaşlarımızın haklı infialiyle karşılandı. Bu konuda basında iki üç gün içinde pek çok yazı yazıldı, yazılmaya devam edecek. Tehditlerini ‘mizah’a sığınarak yorumluyorlar. Sözlerini reddedip inkâr etmeye çalışıyorlar, olmadı tevil yoluna giriyorlar. Hazır destekçileri hemen devreye girip onları savunmaya çalışıyor.
Zırva te’vil götürmez!
Baylar boşuna uğraşmayın, “Zırva tevil götürmez.” Peki, bu rezalette bu iki isim yalnız mıydı? Hayır, onlara bu zemini hazırlayan eski gazeteci Uğur Dündar’ın hiç mi kabahati yok? Ya ekranı ‘arena’ya çevirten ‘halk tv’nin sicili çok mu temiz? Bütün bunlar da düşünülmeli. Bu tabii ki bizim değil savcıların işi? Elbette gerekeni yapacaklar. 81 milyon insanımızın temsilcisi olan ve halkın helâl oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanı’na uluorta hakaret etmenin, onu tehdit etmenin o kadar kolay olmadığının bilinmesi lâzım. Çocuk katili Netanyahu ile aynı günlerde bu hakaretleri yapmaları da manidar bir tesadüftü. Yaşları gereği bu işten sıyırsalar da milletin vicdanında üçü de şimdiden mahkûm oldu bile.
Mizahın neresindeler!
Madem mizah dedik, sözümüzde duralım. ‘Mizahî eleştiri’ yapmışlar güya. Bayım, kimi kandırıyorsun? Mizahın ne olduğunu evelallah biliriz. Bu konuda üç kitaba imza atmış biri olarak rahatlıkla diyebilirim ki o konuşmalarınızda bayağı bir tehdit vardı, halkı isyana teşvik vardı, tahkir vardı. Daha ne olsun. Mizah dünyanızla da yüzleşelim isterseniz.
Metin Akpınar’ın oynadığı filmler hiç de güldürücü değil. Komedyenliği kuşkulu. Zeki Alasya en azından biraz sevimli, sempatikti, ordan kurtarıyordu. Ama Akpınar kaş göz işaretiyle işi götürmeye çalıştı yıllarca, ancak tutmadı. Akılda hangi filmi, hangi oyunu kaldı? Ama Allah var, sesi fena değil, biraz terbiye edilse belki de bir gazinoda bazı parçalar okuyabilir. Müjdat Gezen’e gelince. Onda, mizah da yok, müzik yeteneği de. ‘Darbukatör Baryam’ tiplemesi dışında bir şey hatırlamıyorum. O da bir dönem oynandı, bitti gitti, şimdi hatırlayan bile yok.
Siyasi şov yaptılar!
Esasen bütün mesele şu: Sanat yetenekleri temelde zayıf olan veya zamanla gerileyen bazı kişiler, siyasi şovlar yaparak, biraz da üst perdeden bağırarak işi halletmeye ve gündemde kalmaya çalışıyorlar. Gezi rezaletlerinde onları görürsünüz, çapulcu hareketlerde hemen dikkati çekerler. Sayıları çok fazla değildir esasında. Sinema dünyasından, tiyatro âleminden topu topu beş on isim. Adanmışlar gibi birbirlerine çok bağlılar. Demokratlığı da kimseye bırakmazlar nasıl oluyorsa. Ama meselâ o tiplerden birisinin şu sözüne şahit olamazsınız: “Arkadaş, ben bu hükümetin veya cumhurbaşkanının politikasına karşıyım, ölçülü biçimde eleştiriyorum da. Ama onları halkımız seçtiği için de saygı duyuyorum. Düşüncelerine katılmasam da bunu hazmediyorum.” Çünkü demokrat değiller, demokrasiyi içlerine sindirememişlerdir. Bu yüzden hep çelişki ve bunalım içindeler. Bir demokratın darbeci olduğu görülmüş şey mi? Ama bunlar basbayağı kanlı darbeci. Hele bu darbe onlardan yanaysa tutup başlarının üstünde tutarlar. 27 Mayıs’a alkış tutarlar ama 71 Muhtırası’na isyan ederler. 80 Darbesi’ni sevmezler fakat 28 Şubat Postmodern Darbesi karşısında sesleri kısılmış, gıkları çıkmamıştır. Utanmadan savunanları bile çıkmıştır. Çünkü o sıralarda dindar insanlar ezilmiştir. Başörtüsü yüzünden eğitimleri engellenen çocuklarımız perişan edilmiştir. Bu mağduriyetler, onları asla üzmemiştir, isyan ettirmemiştir. İşte bunların demokratlığı da bu kadar!
Bazıları rahatsız oluyor!
Mizah diyorduk değil mi? Devam edelim. Bugün Hasan Kaçan gibi usta bir sanatkâr varken 70’li yılların basit ve ucuz komikliklerini yapanlara kim dönüp bakar? Sözün özü şudur: Bugün 16 yıldan beri halkımızın desteğiyle ayakta duran, PKK ve FETÖ alçak örgütlerinin deviremediği bu hükümet ve elbette Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, içeride ve dışarıda elde ettiği büyük zaferlerle bazı nâdânları çok rahatsız ediyor, etmeye de devam edecek. Aziz milletimizin, yüce devletimizin ve şanlı ordumuzun uyum içinde olması kem gözleri kahrediyor. Dışarıda İsrail gibi çocuk katilleri devletler, içeride de hainler ve gafiller direnmeye devam edecekler. Ama nafile! Nereye kadar?
Yanıldığınızı kabul edin
Benim bu hazımsız kişilere bir tavsiyem olacak: Bakınız bu yaşa geldiniz, bu mübarek millet sayesinde ekmek yediniz. Siz de gönlü yüce bu halka saygılı olunuz. Tercihlerine hürmet ediniz. Hep yanıldığınızı ve yenildiğinizi kabul ediniz. Siz bu milletle, bu devletle savaşamazsınız. Türkiye ile harbedenlerin sonunu 15 Temmuz’da gördünüz. PKK dağlardan kazınıyor. Sıra Kandil ve Sincar’da, görmüyor musunuz? Ne olur bir an için yerli aydın, millî sanatçı olun. Olamıyorsanız bari susun. Seyircileriniz ileride sizden utanmasın. Ömrü kültür ve sanata hizmet etmekle geçmiş bir gazeteci olarak size öğüdüm budur.