Mizacımızı değiştirmek
Her canlı kendi fıtratı üzerine doğar ve kaderi de bir anlamda ona göre şekillenir. Nüve, potansiyel olarak türünün niteliklerini haizdir. Bütün canlıların karakteristik özellikleri mayalarında gizlidir ve fırsatını bulunca ortaya çıkmayı bekler. Fırsatlar ya o canlıyı türünün mükemmel bir prototipine ya da her tarafından zafiyet akan delik deşik bir su-i misale dönüştürür.
İnsan da böyledir. İnsan fıtratı üzere doğar ve başlangıçta insan oluşun bütün fırsatları elindedir ama her canlıda olduğu gibi insanda da riskler ile fırsatlar iç içedir ve ötekilere göre biraz daha tercihe bağlıdır, biraz daha iradenin akış yönü risklerden kaçıp fırsatlara sarılmanın imkanlarını belirgin şekilde ortaya koyar.
Anadolu’da mizaca maya derler. Bazen tutar, bazen tutmaz. Tutunca türünün bütün özelliklerini parlak şekilde temsil ederken, tutmayınca sadece şekli değil özü de çirkin görünür. Mizaç için fıtrattan ziyade mayanın kullanılışı doğuştan gelenlerle sonradan edinilenler arasındaki ilişkiyi daha iyi temsil edişidir. Fıtrat tepkimeye girmemiş doğuştanlık olduğu halde, maya tepkimeye girmiş doğuştanlıktır. Böylece temiz fıtrat bazen yanlış tercihle kirli mizaca dönüşmekte, fıtrat temiz, mizaç kirli olabilmektedir. Aslında bu yönüyle mizaç, fıtratın bir adım ötesinde yer alır. Onun kurduğu ilişkilerden arta kalan kısmı olarak tarif edilebilir. Huy da denir ya, huy fıtratın eyleme dökülmüş halidir. Mizaçtan farkı anlık tepkimeyle ortaya çıkışıdır. Huy, özün biçimdeki hafif görünümüyken mizaç özün kalıcı dışarıda gezerlik halidir. Her ikisi de mayadan beslendikleri halde mizaç mayanın tepkimeye yönelik niteliğini huy ise nicelik boyutunu ortaya serer. Böylece huyun olumlu ve olumsuz görünümü sadece kişisel ilişkilerde ve zamanın belli noktalarında ortaya çıkar ve geçici izler bırakırken mizacın müspet ve menfi biçimleri kişisel ilişkileri aşarak toplumsala, belli zaman dilimlerini aşarak zamanın çok daha geniş alanlarına yayılır ve çok daha kalıcı izler bırakır. Huy güncel yaşam pratiğiyle mizaç ise hayatın bütünüyle ilgilidir. Bu sebeptendir ki huyunu sevmediğiniz bir insanın olumsuzluğundan salim olmak için yanından uzaklaşmanız yeterken mizacının ayarları kaçmış, tırnak içinde mizacı bozuk birinin kötülüğünden salim olmak için uzaklaşmak yetmez. Huy bazen uykuya çekilir, mizaçsa sizi sonsuza kadar takip eder. Kolektif şuur fizyolojik kanser tetikleyici bozuk hücreler için ‘huy’ kelimesini kullanır. Aynı kansersi doku hücresi ruh alanına taşındığında söz konusu bozukluğun ‘mizaç’ ile ifadesi gerekirdi. Mizaç belli bir biçimi, rengi, kokusu ve hatta yoğunluğu olan bir şeydir ve hızlıca dağılma özelliğinden dolayı olduğundan çok daha seri inşa ettiği gibi olduğundan çok daha hızlı tahrip eder. Huyu bozuk denmez, huysuz denir; huysuzluk biraz da kişinin kendiyle ilgilidir; mizaçsız denmez, mizacı bozuk denir, mizaç bozukluğu fazlasıyla başkalarıyla ilgilidir.
Mizaç elbette gücünü kuvvetini fıtrattan alır ve onun motor gücü derinlerdeki isteklerin mahiyetidir ama mizaca yön veren bir yönüyle de toplumun kolektif şuuru, o şuurun güncel hayata ait referansları ve göstergeleridir. Mizaç sağlam, toplum sağlamsa oradan harika insanlar çıkar, harika nesiller yetişir. Mizaç sağlam, toplum düzeni bozuksa oradan yarı büyük çelişkiler ve sonu gelmez ikilemler beslenir. Mizaç bozuk, toplum sağlamsa, bozukluk huy kertesine geriler ve etkisi kişi sınırları ile güncel yaşam pratiklerinin arasına sıkışır. En kötüsü mizaç bozukluğu ile düzen bozukluğunun karşılaşmasıdır. Bu ikisinin yan yana gelişi toplum açısından tam da bir çöküşü işaret eder. Bir insan düşünün ki oluşturduğu mizaç sonuna kadar boş, sonuna kadar aç, sonuna kadar sefil, sonuna kadar değersizlik üstüne kurulu, sonuna kadar narsist, sonuna kadar egoist, sonuna kadar oportünist, pragmatist vs. Bir toplum düşünün ki bireyine sonuna kadar boş işler aşılıyor, boş uğraşları hedef gösteriyor, boş uğraşları özendiriyor, benliği kışkırtıyor, bencilliği kutsuyor, fırsatçılığı erdem, günü kurtarmayı harika hislerle bitiştiriyor. Bu, bireyin ve toplumun iflas halidir.
Hayat, bizden biraz da emek ister. Fıtrat düzgünlüğü ahlak olgunluğuyla zenginleşmediği sürece bir noktada huy gevşekliğine yol açar. Huy gevşekliği küçük kaymalarla mizacı törpüler, ışığını yitirmiş mizaç doğrudan karakter zafiyetine götürür. Elbet burada bizim için hazırlanan sahnenin göstergeleri çok önemlidir. İçine doğduğumuz toplumda neyi bulursak onu talep ediyoruz. Neyi görürsek ona yürüyor, neyi istersek ona koşuyoruz. Değeri oluşturan ve ona kıymet biçen biraz da çağın ruhu galiba ve sorun biraz da belli dönemlerde ruhun çağı terk etmiş olması, çağın kendi başına, kendi kendine kalmış olması… Küçük çocuklar büyüyor, büyükler yaşlanıyor, yaşlılar ölüyor ve sistem hiç değişmiyor. Küçükler büyüklerin, büyükler yaşlıların yaptığını yapıyor. Çünkü mizaç değişmiyor, çünkü mizacı öyle ya da böyle bir içeriğe büründüren sistem değişmiyor. Kenarda kaldığımız dönemlerde hep ötekilerden kaynaklanıyor diyoruz, hep ötekiler bu sorunların sebebi. Sonra biz geliyoruz, tam ortaya yerleşiyoruz, hiçbir şey değişmiyor… Yazık ki mizaç değişmeden sistem değişmiyor. Belki de sistemden önce mizacımızı değiştirmek gerekir…