Mısralarla Gelen
Şairlerimiz şiirlerindeki mısralarıyla sevinçlerini de dile getirmişlerdir, hüzünlerini de. Aşklarını da terennüm etmişlerdir inançlarını da. Hamaset deyip kahramanlık şiirlerini küçümseyenler çıkmıştır, ama iyi şairler yeri geldiğinde en güzel vatan şiirlerini haykırmışlardır, en güzel memleket mısralarını söylemişlerdir. Bundan da asla gocunmamış, aksine bu ebedu00ee şiirleriyle iftihar etmişlerdir. Uzun zaman nesiller bu şiirlerle beslenmiş, vatan sevdasını, memleket hasretini, bayrak sevgisini idrak etmişlerdir. En iyi bayrak şiirlerini gönülden kopan sevdalarıyla birlikte seslendiren şairlerimiz, bu edebu00ee destanlarını al bayraklarla birlikte gönderlere çekmişlerdir.
Mesela Cahit Külebi, "Hikaye" isimli şiirindeki şu duyguları ne kadar sahici, ne kadar yürekten ve aslında ne kadar da bizdendir: "Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin! / Benim doğduğum köyler de güzeldi / Sen de anlat doğduğun yerleri / Anlat biraz!" Şair, yüreğinde kor gibi tutuşan karasevdayı anlatırken bile bir yönüyle ülkesine olan büyük tutkusunu aşikar eder.
Zaferleri kahramanlar yapar, tarihleri de millet yazar. "Zaferin Türküsü"nü ise "Han Duvarları"nın şairi Faruk Nafiz Çamlıbel kaleme almıştır: "Yaşamaz ölümü göze almayan / Zafer, göz yummadan koşana gider. / Bayrağa kanının alı çalmayan, / Gözyaşı boşana boşana gider! / Kazanmak istersen sen de zaferi, / Gürleyen sesinle doldur gökleri, / Zafer dedikleri kahraman peri, / Susandan kaçar da, coşana gider. / Bu yolda herkes bir, ey delikanlı, / Diriler şerefli, ölüler şanlı! / Yurt için döğüşen başı duman, / Her zaman bu şandan o şana gider"
Okul ders kitaplarında okuduğumuz "Bu Vatan Kimin?" şiiri ne kadar derin anlamlar taşır biliriz. Şairi Orhan Şaik Gökyay, cevabı belli bir soru sorar ve ardından yine kendisi cevap verir: "Bu vatan, toprağın kara bağrında / Sıra dağlar gibi duranlarındır / Bir tarih boyunca onun uğurunda / Kendini tarihe verenlerindir." Şair, cevabına şahitler arar ve bulur: "Tarihin dilinden düşmez bu destan, / Nehirler gazidir, dağlar kahraman / Her taşı bir yakut olan bu vatan /
Can verme sırrına erenlerindir."
Necmettin Halil Onan "Bir Yolcuya" seslenirken vatanlaşan ve kutsallaşan topraklara dikkat çeker ve elini kaldırıp şöyle haykırır: "Dur, yolcu! Bilmeden gelip bastığın / Bu toprak, bir devrin battığı yerdir. / Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın / Bir vatan kalbinin attığı yerdir." Necmettin Halil, milletin zaferini müjdelerken günümüzün kutlu mücadelesine de adeta işaret etmektedir: "Düşün ki haşrolan kan, kemik, etin / Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin / Bir harbin sonunda, bütün milletin / Hürriyet zevkini tattığı yerdir."
Destan şairimiz merhum Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, birlikte çalışma şansını elde ettiğim müstesna bir sanatkar, mükemmel bir insan, yerli ve millu00ee bir münevverdi. Şiir kitapları, nesilleri ayakta tutan diri mısralarıyla Türk edebiyatına armağan edilmiş, taçlanmış muhteşem ve müstesna eserlerdir. Malum 12 Eylül Öncesi'nde memleket evlatları göz göre göre Hakka yürürken bu acı manzaralara tanık olan, ağıtlar yakan şairler de vardı. Gençosmanoğlu o günlerin şahitlerindendir. Merhum Gün Sazak için yazdığı şiire şöyle başlar: "Kurudu gözde pınarlar / Canım içre canın gitti / Devrildi iri çınarlar / Nice gül fidanım gitti." Gençosmanoğlu, bundan sonraki mısralarında akan kanların kutsallığını, düşen yiğit bedenlerin şehadetini terennüm ederken yüce gayeler için hayatlarını hiçe sayan unutulmaz kahramanları okuyucularına da gösterir: "Bölünmesin diye millet / Baki kalsın diye devlet / Dağlar gibi kemikle et/ Seller gibi kanım gitti." Tarihimizi destanlaştıran, destanlarımızı gençlerimize sevdiren Gençosmanoğlu, Mehmed u00c2kif'in ideal genci olan "Asım'ın Nesli" şiirinin sonunda, bakın ne diyor: "Ne dünyalık istediler, ne aferin umdular, / Ne kavgadan vazgeçtiler, ne gücenip küstüler. / Vatan, millet, din ve devlet, al sancaklar hakkına / Dar günlerin erkek aslan sesiydileru2026 Sustular!"
Birkaç yıl önce ebedu00ee aleme uğurladığımız şair Bekir Sıtkı Erdoğan da "Cihanda Türk" şiirinde Anadolu'yu yurt edinişimizin büyük ve hüzünlü hikayesini anlatır: "Atlarımız aldan, kırdan, ağızdan, / Akıncılar kopmuş gelmiş Oğuz'danu2026 / Küçüklü büyüklü hep bir ağızdan / Evrence söylenir türkümüz bizim." Ve devam eder kutlu maceraya dönüşen fetih yolcuğumuz : "Surlar Fatih'lere karşı duramaz, / Değme dağlar bize göğüs geremez. / Kapımızdan rüzgar bile giremez; / Açıktır evimiz, barkımız bizim!"
Bekir Sıtkı Erdoğan, bundan sonraki kıtalarında aziz milletimizin imanını, heyecanını ve kartallar gibi kanatlanıp göklere süzülüşünü dile getirir adeta. İnsanımızın üstün cesaretini şöyle ifade eder: "Akından akına seslendikçe biz; / Coşardı dalgalar, taşardı denizu2026 / Çağları öğüten bir değirmeniz; / Kanımızla döner çarkımız bizim! / Kanundur değişmez dünyanın seyri, / Şerre göz yumanlar göremez hayrı! / Savaştan yılmayız; Allah'tan gayrı / Hiç kimseden yoktur korkumuz bizim." Sadece meydanlarda değil, tenhalarda da iyi şairlerin sığınacağımız güzel ve mükemmel şiirleri, soylu duygularla yüklü ölümsüz mısraları vardır. Unutmayalım!