MISIR'DA İDAMLAR
Mısır'da 529 kişinin idam kararının çıkması, doğrusunu söylemek gerekirse sözün bittiği yer olarak görünüyor. Ne olursa olsun, insan bir olayda "makulluk" arar; ama bu kararın, ister sağdan sola isterse yukarıdan aşağı bakalım, makulluğun yanından bile geçmediğini söyleyebiliriz. Onun için de aklın sınırları içerisinde değerlendirmek ne derece mümkündür sorusunu başta sormak lazımdır.
Bu "gayr-ı makulluk", hiç şüphesiz bazı şeylerin temel göstergesidir. Bu karara öncelikle "adalet"e dayanarak ulaşılmadığını herkes biliyor. Burada bir problem yok. Ancak idam kararı verilen kişi sayısının 529 gibi "astronomik" olmak gibi bir nitelik taşıması, suç ile ceza arasındaki orantı(sızlığ)ın büyümesi ve dolayısıyla en başta "suç" ve "ceza"nın kendisini iptal etmek anlamına geldiğini açıkça göstermektedir.
Öte yandan iptal edilen başka şeyler de var; "Akıl", hukuk", "adalet", insanlık." Yönetim ve iktidarın, kendi gücüne dair yazdığı bir teoloji var ve klasik teolojileri iptal etmeye yönelik suikat düzenlemiş gibi görünüyor. Toplumlarda meydana gelmesi muhtemel en kötü şey; insanların üzerinde yürüyebilecekleri ve güvenliklerinin çerçevesini çizen kavramların anlamlarını kaybederek; bunların birer ümit olmaktan çıkmasıdır. Adalet, anlamı ve içeriği değişmedikçe, iptal edilmedikçe adaletin gerçekleşme ihtimal ve ümidi olur. Şimdi Mısır'da mevcut durum, bu ihtimal ve ümidi sıfırlamış görünüyor. Bu bağlamda iktidar ve toplum arasındaki ilişkilerin orantısız güç ve şiddet uygulamalarına dayalı bir çerçeveyi iktidar kullanıma sokuyor.
Mısır'da idam kararı verilen 529 kişinin cezasının 28 Nisan'da kesinleşeceği yolunda haberler geçildi. Ölüm kararının bu kadar çabuk alındığı ve hızlı uygulamaya konulduğu bir yerde, "ölüm"ün de tehlikeli oyunlara dönüştürüldüğü ve "acı"nın yok edilmeye çalışıldığı bir başka insanlık durumu ölümü yaşanacak. Türkiye'nin uluslar arası ilişkileri ve sivillerin etkinliği ile bu idamların durdurulması konusunda çaba gösterilmesi, bir görev olarak ortada duruyor. İnşaallah bu akıldışı uygulamaya bir son verilir.
Bir de Mısır'da Mursi'nin devrilmesiyle başlayan sürecin, Türkiye ve İslamcılarla ilintisine değinmek gerekmektedir. Bir kere Mısır, Türkiye, Ukrayna'da meydana gelen olayların birbirinden asla kopuk olmadığını, küresel güç dengeleri ve aktörlerince dizaynın bir parçası olduğunu görmek lazımdır. Yeni durumda anlaşıldı ki, küresel aktörler ülkelerin zayıf halkaları üzerinden manipülasyonlarla halk ayaklanmalarını teşvik etmek ve yönetmek gibi daha postmodern bir tarzda hareket ediyorlar. Bunun Türkiye ve Ukrayna'da denendiğini gördük ve işin aslı Ukrayna'da başarıya da ulaştı. Fakat yine de Türkiye için buna benzer tehllikelerin henüz geçmiş olduğunu söylemek mümkün değil. İslam dünyası ile ilgili temel sorun da, bu dünya içerisinde güç dengelerini ve ilişkilerini bozucu kelebek etkisi yaratabilecek dinamikler ve dirençleri kontrol altında tutmaktır. Bu bağlamda Mısır'da, "İhvan" özelinde islamcıların yaratabileceği değişim rüzgarları bir tehdit olarak algılanmıştır. Mısır'da Mursi'nin başarılı olması ya da en azından normalleşmeye dair uzun vadede ümit olması, bölgedeki ülkelerde köklü yönetim değişikliklerini zorlayacaktır.
İşin aslı, bir çok Arap ülkesinde bu sorgulama ve değişimler kaçınılmazdır; sosyolojik kurallar bunun böyle olacağını söyler. Aslına bakılırsa darbeler, bu sorgulama ve değişimin kaçınılmazlığını sadece kuvvetlendirirler. Çünkü dünyanın Mısır'daki darbeyi meşrulaştırabilecek bir teorisi olmadığı gibi; tutarlı bir açıklaması da yok.
Zaten idam kararı ve sayısı da bu "açıklanamaz"lığın bir göstergesi değil mi?