Milli ve manevi değerlerimizin korunması seferberliği
Aslında bugün başka bir konuyu hazırlamıştım. Ancak, 29.01.2022 Tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2022/1 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’ni önemli bulduğum için, diğer yazıyı bir hafta ertelemiş oldum. Yılın 1 numaralı Genelgesinin bu konuda olması manidardır. Bu genelge ne diyor? Özetle, toplumun milli ve manevi değerlerimize aykırı yayınlardan korunmasının sağlanması konusunda “bütün” kurum ve kuruluşlar ile yöneticilerin bizzat kendilerine “görev” veriliyor.
●
Genelge aile, çocuk ve gençleri açıklıkla zikrederken,
bununla sınırlı olmaksızın “toplumun”
tamamının korunmasını hedeflemiştir.
●
Genelge, kaleme alınma şekli itibarıyla, ulusal
ve uluslararası düzeyde yasal düzenlemelere atıf yapan ve uygulamalara yönelik
durum değerlendirmesi yapan bir üslupla yazılmıştır.
●
İçerik olarak da “tüm yazılı, sözlü ve görsel basın ve yayımların zararlı içerikleri”
ile ilgili koruyucu ve önleyici tedbirlerin “kararlılıkla” alınmasını zorunlu hale getirmektedir.
●
“Toplumun
temel dinamik ve değerlerine aykırı” unsurlar taşıyan
içeriklerin, “toplum üzerindeki yıkıcı
etkisini bertaraf” edecek adımların ivedilikle atılmasını zorunlu hale
getirmektedir.
●
Bazı olumsuz ve zarara teşvik edici semboller
ile zihinlerin hedef alınması önlenecek, aile ve çocuk dostu yapımlar teşvik edilecektir.
Bu çalışmalar toplumsal yapıyı ve bütünlüğü koruyacak tüm yapımların teşvik
edilmesi şeklinde uygulamayı gerektirmektedir. Zira, televizyonlardaki sadece
sınırsız lüks hayatı, milli ve manevi değerlerimizden uzak yaşam biçimini
özendiren diziler nedeniyle bu değerlerden kopuş açık veya sübliminal mesajlar
olarak verilmektedir.
●
Bu nitelikteki yayınlara karşı da yaptırım
uygulanması genelgede yer almaktadır. Ancak halihazırda mevcut olan konuyla
ilgili mevzuattaki eksiklerin de giderilmesi gerekmektedir.
●
Sosyal medya dahil olmak üzere, ulusal ve yerel
medya organlarının milli ve manevi değerlerimizi yıkıcı faaliyetlere karşı
ilgili bütün kurumlar çok hızlı şekilde gerekli her türlü tedbiri alması
gerekmektedir.
●
Sonuç olarak, toplumumuza zarar veren her türlü
tehdit ve tehlikelere karşı bütün kurum ve kuruluşlarımızın gerekli hassasiyeti
göstermesi zorunlu hale getirilmektedir.
●
İlgili kurum ve birim yöneticilerine de sürecin
titizlikle takip edilmesi ve gereğinin yapılması görevi verilmiştir. Bu yolla
bu görevin yerine getirilmesinde ihmali bulunanların de hukuki ve cezai
sorumluluğunun dayanağı oluşturulmuştur.
Yukarında,
detaylara girmeden, ana noktaları ile genelgeyi özetledik. Bu genelge “son
yıllarda sosyal alanda atılmış en önemli adımlardan biri hatta en önemlisidir”
denilebilir. Zira, bizim kadim medeniyetimizde “def’i şer, celbi nef’a râcihtir, yani, zararları uzaklaştırmak, faydalı
işler yapmaktan daha önemlidir.” denilmektedir. Bu bağlamda söz konusu
genelge ile toplumsal bozulmanın önlenmesi amaç haline getirilmiş olmakla,
önemli bir adım atılmıştır.
Bu genelge mevcut sorunları tek başına çözmeye yeterli
olacak mıdır? Kesinlikle “hayır”, zira, bir konunun mevzuatla düzenlenmesi
başka, mevzuatın uygulanması ise başka bir meseledir. Mesela, biz AB’deki pek
çok düzenlemenin tercümesini yaparak iç hukukumuza aktardığımız halde, aynı
konularda AB düzeyine gelemedik, neden? Çünkü, uygulamacıların mevzuatı
anlaması ve uygulama iradesine/kararlılığına sahip olması gereklidir. Umuyorum
ki bu genelge, muhatapları nezdinde karşılık bulur ve samimiyetle uygulanır da
toplumsal bozulma ve çözülmenin önüne geçilmiş olur. Bu bağlamda, bu genelgenin
düzenli şekilde uygulanmasının sağlanması ancak, kamuoyunun dikkatinin bu
genelgenin uygulanmasının sağlanmasına çekilmesi, hatalı görülen yayınlar ile
ilgili de bu genelgeye atıf yaparak şikayet/bildirim yolunun aktif ve yoğun
şekilde işletilmesi halinde, genelgenin gerçekleştirme ve uygulanması mümkün
olacak ve yaygınlaşacaktır. Yoksa, mevcut dağ gibi büyümüş sorunlar, 20 seneden
sonra gelen bir genelge ile çözülmez. Asıl mesele, çözecek idarecileri ve
uygulayıcıları bulmaktır. Eğer toplumsal sahiplenme, destek ve farkındalık
olursa, bu genelgenin uygulanmasına yönelik sonuçların çıkması ümit edilebilir.
Bununla eş zamanlı olarak; Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı,
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Medya
ve İletişim Bakanlığı beşlisi oluşturulup bu beş bakanlığın üst
koordinasyonunun da bir merkezden senkronize çalışabileceği sistemi kurmalıyız.
Mevcut dağınık ve sistemsiz hükumet yapısını sistemli bir devlet mekanizması
ile yürütmeliyiz. Anadolunun binlerce yıllık derin aklındaki “Anadolu
İrfanı” modeli ile bu beş bakanlığı birbiri ile ve tek bir politika ile
çalıştırırsak geçeceğe güvenle bakabiliriz. Zira, ülkemizin en büyük
sorunlarından biri içerik üretimidir. Bilinçaltı yerleşimcilik konusunda çok
hızlı şekilde kapasite geliştirilmesi sağlanmalıdır. Çok acil bir şekilde, rol
modelleri, âbide şahsiyetleri, örnek davranışları öne çıkartan; bilinç altı
çakma, yerleştirme konularında çalışan güçlü merkezler oluşturulmalıdır.
Özellikle negatif değerler ile yapılan dizi, program vb yayınlar acilen yasaklanmalı.
Milli ve manevi değerlerimizi tahrip eden eylem ve söylemler medya eli ile
alkışlattırılmamalıdır. Buna ilave olarak, Z kuşağı olarak adlandırılan
gençlerin toplumla ortak dilinin oluşturulması ve bunun nasıl oluşturulacağının
da modellemesinin yapılması gereklidir. Son olarak tartışma programlarının “horoz dövüşü, faydasız kavga, lüzumsuz
polemik” havasından çıkartılıp, aklı selim arayışına evrilmesi çok acil
sağlanmalıdır. Zira bu sağlandığı takdirde, toplum, sürekli ihtilaf üreten ve
ihtilaftan beslenen yapıdan, aklı selimde uzlaşan yapıya evrilecektir.