Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Millî karikatürün son temsilcisinden veda

Çizgileriyle yerli ve millî bir duruş sergileyen karikatürist, çizer Yurdagün Göker vefat etti. Sanatçı bugün toprağa veriliyor.

1.foto_dcf21b5ba780ea1d57812d2c6cb0f77a.jpg

Mehmet Nuri Yardım

Bâbıâli’nin çınarı, yerli ve millî çizgileri, fotoromanları ve kitaplarıyla tanınan gazeteci karikatürist Yurdagün Göker, cuma günü hayata veda etti. Ebedî âleme göç eden merhumun cenazesi, bugün öğleden sonra kılınacak cenaze namazının ardından Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii’nden alınarak Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek.

Bâbıâli’nin Çizer Ağabeyi

2.foto_d59879d7bd9d5d5e9a246a584f5e92c1.jpg

Yurdagün Göker, Bâbıâli’de tanıdığım çok değerli bir çizerdi. Seçkin bir karikatürist, kıymetli bir ressamdı. Ve her şeyden önce ülke sevdalısı bir gönül insanıydı. Türkiye gazetesinde birlikte çalıştığımız yıllarda kendisini yakından tanıma talihine erişmiştim. Bilhassa merhum Kenan Akın’ın Genel Yayın Yönetmenliği döneminde sık sık görüşür, konuşur, tavsiyelerini alırdık. Hasbiliğin hâkim olduğu o dönemde Kenan Bey’in odasına rahatlıkla girip çıkan nadir bir ağabeyimizdi. Kültür Sanat Servisi’nde çalıştığımız için bize de uğrar, öğütler verirdi. Biz de bu nasihatleri can kulağıyla dinler, anlatılanlardan istifade etmeye çalışırdık. Bir ara çalıştığım çok tirajlı bir gazetede bir karikatüristin Genel Yayın Koordinatörü ile konuşurken ayaklarını çalışma masasının üstüne uzattığını gördüğüm anda içimden “Tamam dedim, bu meslek ölmüştür, ruhuna Fatiha okuyabiliriz.” Edebin olmadığı yerde edebiyat da olmaz, gazetecilik de yapılmaz. Son yıllarda basında bir toparlanma var. İnşallah yeniden eski hâline döner ve aslî görevini yerine getirir. Zira esas bozulma, 30-40 yıl önce bir gazete patronunun basının 4. değil “1. Kuvvet” olduğunu ilan etmesiyle başlamıştı. O sıralarda gazeteler iktidar değiştirmeye, hatta darbelere davetiye çıkarmaya çalışıyorlardı. Tetikçi köşe yazarları türemişti. Şükürler olsun ki, şimdi o meslek düşmanlarının sayısı azaldığı gibi hükümleri, güçleri ve itibarları da kalmadı.

Keloğlan, Nasreddin Hoca, Yavrutürk

3.foto_7e20121d5d878fca8833e01bd3b641ed.jpg

Yurdagün Göker, 1935 yılında Edirne’nin Uzunköprü ilçesinde doğdu. Kabataş Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra iktisat, arkeoloji ve sanat tarihi eğitimi aldı. 12 yıl Beşiktaş kulübünde basketbol oynadı, kaptanlık ve antrenörlük yaptı. Kendi ifadesiyle “rakamları hiç sevmedi.” Mesleğe 1952 yılında İstanbul’da Karakedimizah dergisinde karikatürist olarak başladı. Havadis, Son Havadis, Yeni İstanbul, Tercüman ve Türkiye gazeteleri ile Hayat ve Ses dergilerinde çizdi. Montreal ve Scaremberg karikatür yarışmalarında ödül aldı. 1965 yılında Montreal’de ödül aldıktan sonra Almanya’ya gitti. Karikatür ve hikâyeleri Bunte, DasFreizeit Magazin, Hobby, Horzu, Kicker gibi birçok Alman yayın organında yer aldı. NASA için 30 dakikalık bir çizgi film yaptı. 1975 yılında Türkiye’ye döndü. Hayat Yayınları’nda danışman olarak çalışırken Milli Eğitim Bakanlığı Yayınlar Komitesi Üyeliği’ne seçildi ve Bakanlık adına Yavrutürk dergisini çıkarttı. Nasrettin Hoca ve Nasrettin Hoca’dan Keloğlan’a adlı çizgi romanları yayımlandı. 13 Keloğlan albümü, 3 Bora albümü yayınladı, 400 masal resimledi. Nasreddin Hoca Keloğlan’a İngilizce Öğretiyor albümünü yayınladı. Bugüne kadar ikisi yurt dışında olmak üzere beş karikatür sergisi açtı ve sayısız ortak sergiye katıldı. Almanca ve İngilizce biliyor, İtalyanca konuşuyordu. Evli ve iki oğlu, ayrıca torunları vardı. Basın Kartı sahibiydi.

Telefonla Konuşurduk

Yurdagün ağabeyle zaman zaman telefonla konuşurduk. Arar, hatırını sorardım. Uzun süren tenkitlerine kulak kabartırdım. Bilirdim ki o en doğruyu ince bir eleştiri anlayışı ile yapardı. Zira Bâbıâli’nin ulu çınarlarındandı. Meslek hayatının en az 70 yılını geride bırakmıştı. Bundan 12 sene önce, 30 Aralık 2010 tarihinde ESKADER adına Bâbıâli Sohbetleri’nekendisini davet etmiştim. Kırmamış, lütfedip gelmişti. O gelir de yarım asırlık dostu Gürbüz Azak gelmez mi? Gürbüz abiyle birlikte mekânı şereflendirmişlerdi. Yurdagün Bey, “Çizgi Dünyamız”ı anlatmıştı o gün. Bilmediğimiz birçok hususu o akşam kavramış, öğrenmiştik. Programdan sonra kendisine toplantıda çekilmiş fotoğraflarıyollamıştım. Cevabi mektubunda şöyle demişti: “Değerli kardeşim gönderdiğin resimlere çok teşekkür ederim. Dün aksam program çok başarılıydı. Mehmet Nuri bu işi aslanlar gibi götürüyor... Amaaaa onu yalnız bırakmamak, yardımcı olmak lazım. İnsan bazen bazı sebeplerden dolayı bezer, küser bıkar. Yardım edin, bıkmasına fırsat vermeden yardım edin, iyi işler yapıyor. Unutma ki hepimiz o alayın askerleriyiz. Eğer edebiliyorsak hizmete devam… Resimlere tekrar teşekkürler. Başarı ve sağlık diliyorum.” Kıymetli mektubunda lâyık olmadığım şekilde beni övüyor, belki de daha çok çalışmam için teşvik ediyordu. Bu zarafet de büyüklerin şanından olsa gerek.

Fethi Gemuhluoğlu’nun Dostu

Bâbıâli’nin eski havasını ziyadesiyle soluyan bir insandı Yurdagün ağabey. Sağdan ve soldan yazar/çizer dostları çoktu. Meslektaş olmaları ve aynı müesseselerde birlikte çalışmaları hasebiyle merhum Vehip Sinan’ı ve kadim dostu Gürbüz Azak’ı çok severdi. Karikatürist Cafer Zorlu’yu Basın Müzesi’nde andığımızda da bizi yalnız bırakmamış, gelip çizerimizi anlatmıştı. Vehip Sinan’ın vefatından sonraki anma toplantımızda da kadirbilirliğini göstermiş ve dostunun hatıralarını dinleyicilere aktarmıştı.

Kanaatimce karikatürü Türkiye’de en iyi bilen kişilerdendi. Telefon konuşmalarımızda bazı konularda fikir ihtilafı yaşardık. O mahviyetkâr mizacıyla kendisinden genç olanların bile görüşünü dinler, karşı fikrini olgunlukla aktarır ama hiç kalp kırmazdı. Bu yönüyle eski Osmanlı münevverlerini hatırlatırdıbana. Nezaket ve nezahat sahibi, çelebi bir aydındı. Bir ahlak, fazilet ve erdem abidesiydi. Her şey bir tarafa, Fethi Gemuhluoğlu gibi bir gönül adamının yanında bulunabilmiş ve onunla dostluk kurabilmişti. “Fethi Ağabey derdi ki…” diye başlayınca kendime daha çok çeki düzen verir ve anlatacaklarını pür dikkat dinlerdim. Dile getirdikleri, sadece karikatür sanatı ve çizgi dünyamız değil, sanatımız, kültürümüz, edebiyatımız, medeniyetimizdi. Müslüman Türk’ün manevi ve moral değerlerini bilir, müşterek değerlerimize dikkat çekerdi.

Karakedi İle Başlamıştı

6.foto_a90ccf7b04d719ce9766822b6bd97f34.jpg

Bereketli, verimli, feyizli ve hareketli bir meslek hayatı vardı. Mesleğe bundan tam 70 yıl önce Karakedi dergisinde başlamıştı. Dile kolay bunca senedir Bâbıali’nin tozunu yutmuş bir emektardan bahsediyoruz. Karakedi’ye ben de yetişmedim elbette. Ama Ömer Öztürkmen ağabeyimizin çıkardığı bir mizah dergisiydi. O yıllarda bile 50 bin civarında tirajı yakalayabilmiş, belki de muhafazakâr kesimin ilk mizah dergisiydi. Bugün bu çapta bir mizah dergimiz ne yazık ki yok. Aslında olmalı. Bu vadide, mizah ve karikatür alanında geride kaldığımız aşikâr. 1994 yılı olmalı Türkiye Çocuk dergisinde ‘haber müdürü’ sıfatıyla çalışıyordum. Dergiyle birlikte abonelerimize ve okuyucularımıza verdiğimiz Nasreddin Hoca Keloğlan’a İngilizce Öğretiyor albümü büyük ilgi çekiyordu. Şu hassasiyete bakar mısınız? Yurdagün ağabey “Nasreddin Hoca” ve “Keloğlan” gibi iki büyük kahramanımızı bir eserde buluşturuyor ve çocuklarımıza yabancı dille de sevdiriyordu. O, gençleri çok severdi. Hafif yollu eleştirirdi de. Haklıydı ama. Çünkü onların nesli adamakıllı çalıştı, çabaladı ve dünya çapında bilinen birer sanatçı oldu. Şimdi galiba fazla terlemeden, alın teri dökmeden bir yerlere gelmeye çalışıyor bazı gençlerimiz. Şüphesiz beyhude bir çabadır bu. Ahmet Mithat Efendi, Peyami Safa, Süheyl Ünver ve Ekrem Hakkı Ayverdi gibi gece gündüz çalışmadan bir yerlere gelmek mümkün mü?

“Çocuklar Aferin Size!”

s1_13d92dd1b5f8c331be3999088468f5ba.JPG

Tenkitli de olsa sözlerini yumuşak bir şekilde ve şefkatle söyleyen Yurdagün ağabey, gazetede birlikte çalıştığımız Muammer Erkul ve Murat Başaran gibi dostlarımı da kastederek, “Çocuklar sizler kendinizi iyi yetiştirdiniz ve kabul ettirdiniz. Aferin.” demişti. Çocuklar dediği bu üç kişiden Murat 55, Muammer 60, ben 61 yaşı tamamladık.Karikatürleriyle Türkiye’nin bayrağını dünyanın muhtelif ülkelerinde dalgalandıran Göker, çalışmalarına ve eser vermeye ömrünün sonuna kadar devam etti. Geçenlerde salgın dolayısıyla evlerde bulunduğumuz sırada, bazı sorular hazırlamış ve kendisine göndermiştim. Telefonla aradığımda da, “Mehmet Nuri şu salgın bitsin de, şöyle karşı karşıya gelip yüz yüze görüşelim ve röportajı böyle yapalım.” dedi. Elbette haklıydı. Öylesi çok daha iyi olurdu ama nasip olmadı, ömrü vefa etmedi.

Erol Güngör’ün Yakın Dostuydu

WhatsApp Image 2022-04-30 at 19.41.30_33f853e368f81b9145e0d35378977e26.jpeg

Büyüğümüz, sosyal medyayı çok iyi kullanıyordu. Zaman zaman mektuplaşırdık. Arkadaşlarının çalışmalarıyla ilgilenir, kimisini beğenir, kimisine de yorum yapardı. Vefatından beş gün önce yani 24 Nisan Pazar günü merhum sosyolog ve fikir adamımız Prof. Dr. Erol Güngör’ün, Ahlak Psikolojisi ve Sosyal Ahlak kitabındaki bir sözünü paylaşmıştım. Orada Güngör diyordu ki: “Cemiyet, her parçası ölüleriyle sıkı sıkıya bağlı bir bütündür, bir parçanın bozulması mutlaka bütünü de bozar.” Bu fotoğraflı paylaşımımı kopyalamış, beğenmiş ve altına şu kısa yorumu yapmıştı: “Benim canım kardeşim, canım arkadaşım. Mekânı cennet olsun. Onu çoooook sevdim, çok sevmiştim.”

Yurdagün ağabey bugün toprağa veriliyor, Rabbine kavuşuyor. Duam ve temennim şudur ki: İnşallah cennette çok sevdiği Fethi Gemuhluoğlu, Erol Güngör ve diğer büyüklerimize komşu olur. Taksiratının affını temenni ediyor, ruhuna rahmet ve mağfiret diliyorum. Ailesine, meslektaşlarına, basın ve sanat dünyasına, dostlarına velhasıl bütün sevenlerine başsağlığı ve sabırlar…