Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 May 2020

Millî irade idam sehpasında


Ülkemiz üzerinde oyun hep aynı, sadece figüranlar değişiyor…

Mesele basit; toplumda nümayiş çıkarılacak devleti yönetenler hain, onların yerine geçecek işbirlikçiler kahraman ilân edilecek.

Bu Osmanlı Devleti’ni artçı depremler gibi sarsan yeniçeri ayaklanmalarında da böyleydi. Avcı Taburları’nın 31 Mart Vak’ası isyanını başlatmasıyla, 624 yıl hüküm süren Osmanlı Devleti’nin imâmesi kopmuş tesbih taneleri gibi dağılması da böyleydi.

Vesayet odaklarının gölgesinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti için de böyle.

İçimizdeki hainler azalmadıkça da bu böyle devam edecek.

***

1923’ten günümüze 97 yıl geçti ve bu süre zarfında Türkiye Cumhuriyeti tamı tamına 67 hükümet gördü. İçimizde ve çevremizde kriz hiç eksik olmadı. Rejim tartışmaları, kuvvetler ayrılığını oluşturan yasama, yürütme, yargı organları arasındaki yetki ve güç savaşları alevlendikçe ülke yangın yerine döndü.

30 Kasım 1923’te başlayan İsmet İnönü, Fethi Okyar, Celal Bayar, Refik Saydam, Şükrü Saracoğlu, Recep Peker, Hasan Saka ve Şemsettin Günaltay'ın başbakanlığındaki CHP'nin 27 yıllık Tek Parti diktası 14 Mayıs 1950'de Adnan Menderes'in gerçekleştirdiği “beyaz ihtilâl” ile yıkılarak, Türk siyasetinde yeni bir dönemin kapıları aralanmış oldu. Her ne kadar yaşanan 70 yıllık süreç içinde, 27 Mayıs 1960, 12 Eylül 1980 darbeleri, 12 Mart 1971, 28 Şubat 1997, 27 Nisan 2007 muhtıraları, 22 Şubat 1962, 20 Mayıs 1963, 20 Mayıs 1969, 9 Mart 1971 ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve ayaklanmaları ile demokrasi askıya alınarak kesintiye uğratılmaya çalışılsa da, Türkiye her defasında tekrar 1950’deki “fabrika ayarları”na dönmeyi başardı.

***

Yeter Söz Milletin” sloganıyla İsmet İnönü’nün iktidarını 22 Mayıs 1950’de deviren Demokrat Partili Adnan Menderes, CHP'nin sert muhalefet karşısında, “Allah düşmanımı bile böyle bir muhalefetle karşılaştırmasın. Bütün seçimlerde mağlup olurlar, yine de ‘memleket bizimledir’, derler” isyanıyla Tek Parti’nin ruh halini ortaya koydu.

Millî iradeyi arkasına alan Menderes’in önlenemeyen yükselişi, nefret söylemleri, iç karışıklıklar, öğrenci olayları ve genç subayların rahatsızlığı bahane edilerek 27 Mayıs 1960 Darbesi’ye ilga edildi. 27 Mayıs'ın ayak seslerinin yükseldiği dönemde, gidişatı keyifle izleyen İnönü, “Sizi ben bile kurtaramam…” diyerek darbeci Cemal Gürsel başkanlığındaki komitenin Başbakan Adnan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu darağacına çıkarmasına engel olmadı.

Aslında Yassıada’da 17 Eylül 1961’de idam sehpasına çıkarılan Menderes ve arkadaşları değil, aynı zamanda millî iradeydi. Bebek, köpek, değirmen, örtülü ödenek davalarıyla mahkûm edilen Adnan Menderes ve arkadaşlarıyla birlikte; Türk siyaseti idam edildi. 27 Mayıs 1960 Darbesi ile Adnan Menderes dönemi elim bir şekilde kapandı. Türk politikasında eski sayfa tekrar açıldı; sahneye yine Millî Şef İsmet İnönü çıktı. CHP hâlâ aynı CHP'ydi; hem millete, hem de siyasi rakiplerine kan kusturmaya devam etti.

Bu millet Tek Parti diktasından çektiği kadar hiçbir şeyden çekmedi. Ve bu gelenekten beslenen “vesayet rejimi”nin askerleri; darbe girişimi ve ayaklanmalar ile demokrasiyi askıya alma sevdasından vazgeçmedi, vazgeçmeyecek.

***

Hasta Adam” muamelesine tabi tutulan Türkiye'nin, aradan geçen bir asırlık süreçten sonra “havar” çığlıkları atanlara da, “imdat” figanlarıyla ağıt yakanlara da “Fırat kenarında kurt kapsa bir koyunu, Ömer’den sorar adli ilahi onu” düsturuyla kol kanat germesi “üst akıl”ı çılgına çeviriyor.

Haksızlıklar karşısında susmayan ümmetin hamisi Türkiye; nerede bir mazlum görse hepsini ana şefkatiyle bağrına basıyor. Sessizliği bozuşunun bedeli olarak da; kâh FETÖ’yle, kâh PKK’yla, kâh canlı bombalarla, kâh ekonomik darbelerle terbiye(!) edilmek isteniyor.

Varlık sebebimiz olan değerlerle bizi sık sık test eden sömürgeci unsurlar, 13 Nisan 1909’da gerçekleştirdikleri senaryoların değişik versiyonlarını hâlâ tekrarlamaya devam ediyor. Yerli ve millî kimliğiyle öne çıkan siyasilerimizden Adnan Menderes’in, Turgut Özal’ın ve Necmeddin Erbakan’ın eyyamcılar tarafından kumpasa düşürülerek, itibarsızlaştırılıp derdest edilişleri hafızalardaki tazeliğini koruyor. Dün Adnan Menderes’e kan kusturan Tek Parti zihniyeti bugün aynı salvolarını “Recep Tayyip Erdoğan, faşist diktatördür...” diyerek Recep Tayyip Erdoğan’a yapıyor.

***

Hâmiş:

60 yıl önce Türk demokrasi tarihinde kara bir leke olarak geçen Yassıada, artık demokrasinin sembolü olarak anılacak. İsmi 2013 yılında Demokrasi ve Özgürlük Adası olarak değiştirilen ada, otel, konferans salonu, cami ve sosyal etkinlik alanları ve yargılamanın yapıldığı 27 Mayıs Müzesi’yle ziyaretçilerini ağırlayacak. Demokrasi ve Özgürlükler Adası bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından törenle açılacak.

***

İHH, İBB REKABETİ!..

Vefa Destek Grupları, Koronavirüsü ülkemizi istila ettiği günden beri gönül köprüsünün öncü kuvvetleri olarak memleketin en ücra köşesine kadar ulaştı, ulaşmaya devam ediyor.

Bu zor günlerde sadece Vefa Destek Grupları değil, birçok STK zorda kalanların imdadına Hızır gibi yetişiyor. Bunlardan birisi de İHH (İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı).

Türkiye, Koronavirüs sebebiyle Ramazan Bayramı’na arefe günü itibariyle karantina altında girdi. “Evde Kal”anlar bu süreci keyifle atlatabilmek için gerekli tedbirleri alarak bayrama girerken, sokakta kalanlar zorluklarla baş başa kaldı.

***

İstanbul’un Fatih ilçesine mitili atan evsizler ordusu zor günler geçiriyor. Özellikle de sokağa çıkma kısıtlamasının yaşandığı şu günlerde.

Türkiye’nin 28 Şubat’ta devreye soktuğu “açık kapı politikası” Yunanistan’ın jiletli tel, ses ve sis bombalarıyla engellemesiyle milyonlarca mültecinin hayallerini Meriç’in soğuk sularına düşürdü.

Yunan sınırında gördüğü barbarlık karşısında tekrar mitili İstanbul’a atan göçmenler Cenevre Sözleşmesi’ne değil, Türk halkının vicdan ve hamiyetperverliğine sığındı.

***

Şu günlerde mülteci kamplarını andıran parklar aç ve açıkta olan evsizler tarafından istila edilmiş durumda. Koronavirüsü hiçe sayan bu insanlar “açız” diye feryat ediyor.

Ramazan Bayramı boyunca feryatlara duyarsız kalmayan İHH, Fatih Hava Şehitliği Parkı’nda dağıttığı sıcak yemekle günde yaklaşık 650 kişinin karnını doyuruyor.

Fakat nereye kadar? Bu sosyal problemi STK’ların çözmesi mümkün değil. Problemin çözümü bu şehri yöneten atanmış ve seçilmişlerde. Kim bunlar? An itibarıyla İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Fatih Belediye Başkanı Mehmet Ergün Turan beyefendiler. Her geçen gün büyüyen bu sosyal problemi el ele verip çözüm üretmek zorundalar. Yoksa bu güzelim şehir sosyal enkazın altında ruhsuzlaşmaya devam edecek.

***

Bu problemin vahametine İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu önceki gün bizzat olay mahallinde şahit oldu.

İtfaiye Daire Başkanlığı’na bayramlaşmaya gelen ve devlet başkanı gibi tören kıtasıyla karşılanan İmamoğlu, işsizler ve evsizler ordusu tarafından ablukaya alındı.

İmamoğlu’nun talimatı ile kısa sürede Fatih Hava Şehitliği Parkı’na getirilen ve görevliler tarafından evsiz ve aç insanlara dağıtılan su, ayran ve sandaviçten oluşan kumanya kısa sürede tüketildi.

Bir tarafta İHH ekipleri diğer tarafta ise İmamoğlu’nun talimatı ile tezgah açan İBB görevlileri aç insanların karınlarını doyurmak için tatlı bir rekabet gerçekleştirdi.

Bir öğünlük çözüm!..

Fakat hayat devam ediyor, yarın ne olacak!... Büyük ihtimalle, başkan İmamoğlu yönettiği 16 milyonluk şehrin daha büyük problemlerini çözmek için bu küçük problemi(!) unutarak kulağının üzerine yatacak!.. İnşaallah yanılırız.