Millî Güvenlik Meselesi: Okulların Açılması
Nereden
nereye geldik. Salgındı, ölümlerdi, aşıydı, kapanmaydı derken iş geldi
okulların açık kalmasına kilitlendi. Sayın Bakan, okulların açık kalmasının millî güvenlik
meselesi olduğunu açıkladı. Gerçekten de öyle midir? Millî güvenlik nedir?
Birlikte kafa yoralım. Taşın altına elimizi koyalım. Suya sabuna dokunalım.
Sayın
Bakan Özer, göreve gelir gelmez çok hızlı kararlar alarak sonuç odaklı işler
başlattı. Kendinden emin, güçlü ve güven verici adımlar attı. MEB
bürokrasisinde ciddi değişimler yapıldı, takım oluşturuldu, devamı da gelecek
gibi. Burada eleştirenler de oldu ama köklü değişimlere niyetlenmişseniz
ekibinizi kurmanız gerekiyor. Bir kurmay takımı şart. Şimdi biz işin “millî
güvenlik” kısmına odaklanalım. Okulların açık tutulması ne anlama geliyor?
Salgın döneminde tartışmaların odağında olması gereken konular saptırıldı. Vaka
sayılarının güvenirliği ile başlayan tartışmalarda geldiğimiz nokta aşı karşıtlarıyla
uğraşmak oldu. Alternatif bir önlem var mı? Yok! Peki, nedir bu tartışmaların
maksadı? Gidişat nereye? Cevabı
bilinmeyen sorular daha büyük sorunları doğuruyor. Şöyle de bir durum var: Bir
deli kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış. Türkiye biraz da delilerin
kuyusu hâline döndü, dönüştürüldü.
Millî
güvenlik nedir, millî güvenliği sağlayan veya tehdit eden unsurlar nelerdir? Buyurun, millî güvenliğin ne olduğunu
okuyalım. “Millî güvenlik; devletin anayasal düzeni, millî varlığını, bütünlüğünü,
milletler arası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik bütün
çıkarlarının yanı sıra, uluslararası antlaşmalarla kararlaştırılan haklarını,
her türlü iç ve dış tehdide karşı korunmak ve kollamak üzere gerçekleştirilen
faaliyetlerin bütünüdür.” Bu kapsamlı tanımdan hareketle okulların açık
kalmasının ne anlama geldiğini anlayabiliriz. Her şeyden önce okulları açamamak güçsüzlük,
acizlik, çaresizlik olarak algılanıyor. Devleti zaafa uğratacak ve yıpratacak
bir durum çıkıyor ortaya. Diğer taraftan okula gidemeyen çocuklarda teknolojik
bağımlılık başlıyor. Salgın döneminde internet kullanımı çok arttı. Ekran
bağımlılığı yaygınlaştı. Oysa ekran yerine akran olmalıydı. Çocuklarımız
akranlarıyla büyümüyor, ekranlarla büyüyor. Sosyalleşme olmuyor, içe kapanan,
odasından çıkmayan, asabileşen çocuklar çoğalıyor. Sofrada bile bir araya
gelemeyen aileler az değil. Çocuklar bilgisayar veya tabletlerinden ayrılmıyor.
Yemek masalarında bir de tabletler için yer ayrılıyor. Durum vahim! Bu manzara
yarının Türkiyesi için tehlike ve tehdit değil midir?
Millî
güvenlik için millî strateji gerekir. Millî stratejinin de en önemli unsuru
“millî güç”tür. Millî güç ise, “Bir ulusun, millî hedeflerine ulaşabilmek
amacıyla kullanılabilecek maddi ve manevi kaynaklarının toplamı.” şeklinde
tanımlanmaktadır. Millî gücü oluşturan “siyasi, askerî, ekonomik, nüfus
(demografik), coğrafi, bilimsel ve teknolojik, psiko-sosyal ve kültürel” unsurlar dikkatle incelenmelidir. Bu
unsurlardan “nüfus” bizi çokça ilgilendiriyor. Türkiye’nin genç nüfusu
okullardadır. En büyük millî gücümüz okullarımızda bulunuyor. Okullarımızda
çocuklarımız, gençlerimiz tarihini, kültürünü öğreniyor ve millî bilincini
tamamlıyor. Okulların kapalı
kalmasının doğurduğu ekonomik, psikolojik tahribatın da hesaplanması gerekiyor.
Okulların kapalı kalması yüz yüze eğitimden mahrum kalkmak demektir. Burada
bilim de olumsuz etkilenecektir.
Hülasa şunu diyebiliriz: Eğitim ordumuz okullarımızda konuşlanmıştır. Okulların kapalı tutulması bu ordunun etkisizleştirilmesi demektir. Şimdi sahaya çıkmalı ve okullarımızda bayrağımızı dalgalandırmalı. Ülkenin en ücra köşesinde devletin varlığını okul ile anlarız. Bu sebeple Sayın Bakan Özer, okulların açık tutulmasını millî güvenlik meselesi olarak görüyor. Bizce de millî güvenlik meselesidir. Okullarımızı millet olarak el birliği ile açık tutacağız. Sorumluluk hepimizin.