Milli Görüş'te "Salon Takımı" olmaz
İnsanın kendisi olması önemlidir. Ülkeler için de aynı şey geçerlidir. Kendisi olamayan ülkenin çekim gücü, etki gücü olmaz. Çünkü kendisi olamayan bir başkasına benzer. İstemese de başkalaşır, başkası olur. Böylelerinin açık yaraları çok olur. Açık yara mikrop/düşman saldırısına çok müsait olduğu için ülke asla hastalıktan kurtulamaz. Sürekli olarak saldırı altında ve düşmanlarına kolay bir lokma olurlar.
Dünya ülkelerinin çoğu, Amerika’nın düşmanlığını dillendirmese de güne mecburen Amerika ile başlayıp, Amerika ile bitiriyor. Çünkü Amerika, dünyanın en büyük devleti kabul edilmekte. (Bu arada Amerika, bu satırlar yazıldığı yıllarda öngörümüze göre kendi medeniyetinin olgunluk dönemini geçip yaşlılık dönemine giriş yapmıştı. Yani ölümünü her halükarda kaçınılmaz ve çok yakın olarak tespit etmiş idik.) Amerika’nın yaptığı birçok teknolojik aracın ne olduğunu ne olmadığını neredeyse her ülke biliyor. Amerika’nın teknolojik üstünlüğüne, Amerika’nın dünyaya gücü zayıflasa da talimat yağdırdığına tüm dünya tanık oluyor.
Sebebi şudur: Bize göre dünyanın tek “Milli Görüşçü” (!) Devleti Amerika’dır. Başkalarından birçok örnek alsa da başkalaşmamış, kendisi olmuş ve böylece büyümüştür. Bunu yaparken zeki ve bilgili birkaç milyon insanı bize göre “Amerikan Milli Görüşü” diyebileceğimiz fikrin etrafına toplayabilmiştir. Ve elbette ki dünyanın en zeki adamlarını tıpkı Osmanlı gibi kurduğu bu sistemin işletilmesi için ülkesine çekebilmiştir.
Amerika’nın bu fikri, elbette Türkiye’de ilk kez Erbakan Hocanın tüm dünyaya haykırdığı Hak temelli Milli Görüş değildir. Kuvveti üstün tutsa da şehrin, ülkesinin değil ormanın kralı gibi davransa da bu fikir tamamen Amerikan’dır. Bu sistem, ana temelleri açısından gerek Amerikan gerek dünya halklarına karşı uygulamalarından biliyoruz ki kabul edilebilecek bir durum değildir.
Amerika’nın kendi fikri, kendi insan ve bilgi kaynaklarıyla yönetme biçimi olduğu için sadece tırnak içinde “Milli Görüş” diye adlandırılabilir. O yüzden Amerika’da tıpkı Avrupa’da olduğu gibi “Salon Takımı” her evin kültürüdür, demirbaşıdır, başköşededir.
Çünkü “Salon” Avrupa kökenlidir, Latince kökenlidir. Dolayısıyla tamamen Avrupa’lıdır. Avrupa’yı Avrupa yapan kültürdür, inançtır. Bu size bir evin parçası gibi görünebilir, çok da basit gelebilir. Bugün nereye giderseniz gidin mimari çizimlerde ve gerçekte Sofa yerine “Salon” ve Sedir yerine “Salon Takımı” olmayan hane yok gibidir. Bunun sebebi, atalarımızın 1700’lü yıllardan günümüze kadar sürekli olarak gerek teknoloji gerek kültür ve kanun alımlarını hep dışarıdan yapmalarıdır.
Bir milletin, bir ülkenin ayağa kalkabilmesi için kendisi olmaktan başka çıkar yolu yoktur. Kendisi olmadan bir parça ondan bir parça bundan alınarak, başkasından alınarak hiçbir ülke payidar olamamıştır. Böyle olunca nasıl kendisi olunabilir ki? Aldıysa eğer aldıklarını kendi fikrine çevirmesi, dönüştürmesi gereklidir. Her şeyi Millileştirip kendi sistemi olarak yükselmesi gereklidir.
Ülkemizin kendisi olması, kendi Milli Görüşü’ne geçmesi çok geç kalınmış bir harekettir. Ülkeler ve milletler atalarını bir dönem gelir tekrar ederler. Şu an doğum sancıları yaşanmaktadır. Dolayısıyla bu durum, bir zaman gelecek ve yeni bir Osmanlı, yeni bir Selçuklu, yeni bir Asrı Saadet olarak doğacaktır.
Bugün siyasiler, yazar ve fikir adamları yazılı ve sözlü olarak Milli olmak, kendisi olmaklık üzere söz söylemekte ve Erbakan Hocanın mütefekkiri olduğu Milli Görüşe daha çok atıf yapmaktalar. Böyle bir durum da az önce söylediğimiz yeni doğum sancılarını teyit eder niteliktedir.
Ülkeyi büyütebilecek, insanı kaliteli ve zengin yapabilecek, tüm dünyaya huzur getirebilecek yolun fikri “Salon” ve “Salon Takımından” değil Sofadan geçecektir, Sedirden geçecektir. Bu milletin kendi öz kaynakları ve milletin kendisinden oluşan Milli Görüşten geçecektir. İşte o Milli Görüş’te de asla ve asla “Salon Takımı” olmayacaktır.