Milli Eğitim'de bir şeyler değişiyor
Cuma günü Milli Eğitim Bakanlığı’nın daveti üzerine Ataşehir Ahmet Keleşoğlu Fen Lisesi’nde gerçekleşen Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Tanıtım Programı’na katıldım.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da yoğun mesaisinin ardından tanıtım programına katılarak eğitim meselesine değindi. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ise yeni müfredatı tanıttı ve yapılan eleştirilere cevap verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çok erken yaşlardan itibaren çocuklarımızın küresel kültürün dayatmalarına maruz kaldığını” söyledi.
Özellikle çizgi filmlerden sinema yapımlarına, dijital oyunlardan sosyal medyaya kadar pek çok alanda evlatlarımızın hedef haline getirildiğini söyledi.
En dikkat çekici cümlesi; “Laikliği, din ve inanç karşıtlığı gibi anlayan ve bunu herkese dayatan 28 Şubat artıklarına biz bugüne kadar boyun eğmedik, bundan sonra da boyun eğmeyiz" oldu.
Neden böyle bir cümle kurduğunu tahmin edersiniz. Çünkü yeni müfredat eleştirileri büyük ölçekte ideolojik fanatizm üzerinden yapılıyor.
Bu ülkenin çocukları, camiye gidiyor, namaz kılıyor, başörtüsü takıyor diye fişlendi, baskıya uğradı ve ötekileştirildi. Ve tüm bunlar laiklik kisvesi altında yapıldı.
Oysa bir tek evladımız laik olduğu gerekçesiyle eğitim hakkı elinden alınmadı.
Bugün mevcut eğitim sistemini de bu anlayışla ele alan bu eski kafa yeni müfredatı “gerici” olmakla suçluyor.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin tam da bu noktada yapılan eleştirileri çürüttü.
Eleştiren, sorgulayan, akıl yürüten, bilimsel gelişmelere açık, tarihini bilen, köklerine sahip çıkan, vatanını, milletini seven bir eğitim anlayışının nesinden rahatsız oluyorlar ki?
Mavi Vatan, Gök Vatan gibi bu ülkeye ve millete ait değerlerin müfredata dahil edilmesi hadi Yunanistan’ı rahatsız eder de içimizdekilere ne oluyor? Onlar neden rahatsız oluyor?
Türkiye'nin özellikle son yıllarda gerçekleştirdiği kalkınma hamlelerinin çocuklarımıza tanıtılmasından neden rahatsız olunuyor? Bunlar laikliğe ve bilimsel eğitime karşı gerici hamleler mi?
Bir önceki yazımda da ifade ettim.
Bu kesimlerin eğitimden anladığı pedagojik değil ideolojiktir. İdeolojik eğitimden de kasıt 19. Yüzyıl paradigmasıdır.
Dünyanın geldiği bu noktada hangi ülke 19. yüzyıldan kalma ideolojik bir eğitim anlayışını savunuyor?
Bakınız bizdeki mevcut eğitim sistemi ideolojiktir. Ve İdeolojik eğitim anlayışı, kişinin kendini tanımasına, keşfetmesine, kendi içine doğru bir seyahat yapmasına imkân tanımayan bir eğitim anlayışı ve modelidir.
Oysa bu kadar farklı bilgilerin, inançların, dünya görüşlerin çeşitliliği arasında sadece birinin en doğru hakikatmiş gibi alınıp eğitim anlayışı olarak topluma dayatılması her şeyden evvel bir insan hakları ihlali değil midir?
Kaldı ki herkesten toplanan vergilerle finanse edilen eğitimin toplumda sadece belirli bir kesimin menfaatleri doğrultusunda işlev görmesi de ayrıca gayr-i adil bir uygulamadır.
Belli ki kendi menfaatlerine, inanç ve düşünce yapılarına uygun bir insan tipinin yetiştirilmesini istiyorlar.
Bu tür bir eğitim sisteminden de akıllı insanlar değil itaatkâr insanlar yetişir. Yusuf Tekin, tam da bu anlayışı kırmak istediği için eleştirilerin odağı haline geliyor.
Kim ne derse desin, Türkiye artık tekçi, ideolojik bir eğitim sistemine ve modeline mahkûm bırakılmamalıdır.
Bu bakımdan eğitim, anlayış olarak insan ve değerlerini öne çeken, ahlak, erdem, vicdan ve şahsiyet sahibi bireyler yetiştirmeyi hedef yapan bir anlayışa hizmet etmelidir.
Eğitim daha derinlikli, tutarlı(özü, sözü bir), karakter sahibi, nazik, estetik sahibi, merhametli ve en önemlisi de insana kıymet veren özgür bireyler yetiştirmeyi hedeflemelidir.