Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Haziran 2024

​Milli Eğitim Bakanı Ali Naili Erdem Anadolu Lisesi

Edebiyat büyük bir servet. Onun vesilesiyle gönüller arasında kurulan dev köprülerden geçer, sözün büyülü meclislerinde soluklanırız. Onun vesilesiyle en insan yanımızı ortaya çıkarır, insanlığın hizmetine sunarız. Edebiyat uzakları yakın eyler, yakını yakîn.

Ben de daima lütuf saydığım bu eşsiz nimeti ince bir şal gibi omuzlarıma alarak Milli Eğitim Bakanı Ali Naili Erdem Anadolu Lisesi’nin misafiri oldum 10 Haziran Pazartesi. Okul, Mamak ilçesinin beyaz incisi... Davet sahibi Hayrunnisa Orhanoğlu hanımefendi bu güzide okulun genç, dinamik, kibar öncülerinden, rehberlik öğretmeni. Birkaç kez telefonda buluştuğum bu zarif hanımefendinin çocuksu gençliğini görünce beni hayret makamına taşıyacak güzergâhın ilk durağında konakladım; sesteki billur letafetin yüze akseden saf duruşu… Benzer bir duruşla kurum müdürü İsa Koç Beyefendi’nin odasına geçtiğimde karşılaştım. İsa Bey çok genç ve vizyonu geniş bir entelektüel. Güler yüzlü, hoşsohbet, öğrencilerin ufkunu genişletecek her türlü değişim ve gelişime açık. Pandemi döneminde kariyer günleri gerçekleştirdiklerini, üç okulla ilçe projesine dönüştürülen ve önce uzaktan sonra yüz yüze icra edilen atölyelerini anlattı. Öğrencilere okutulan kitapların müdür ve öğretmenler tarafından takip edilmesi gerektiğine vurgu yaptı. Eski Milli Eğitim bakanımız Ziya Selçuk’un dikkat çektiği atölyelerin sadece fiziksel algılandığını belirterek bir dönüşüme ihtiyaç duyan zamanın, fikir kulüplerine olan ihtiyacına işaret etti. Açıkçası “öğrenciler çok iyi şiir, deneme yazmasa da olur, yeter ki çok iyi birer okur olsunlar” diyen bir idrak derinliğiyle karşılaşmak beni mutlu etti. Bu fikirlerin tesirinden hareketle kurum onuncu, on birinci ve on ikinci sınıf felsefe grubundan öğrencilerinin çok nitelikli metinler kaleme aldığı bir dergi bile çıkarmış. Sartre ve varoluşçuluğun, Albert Camus’un, Türkiye’de Felsefî Antropolojinin Gelişimi üzerinden Takiyettin Mengüşoğlu’nun, postmodernizmin, teknoloji ve insanın irdelendiği sayfaları edebiyatın felsefe ile kol kola değil, iç içe yürüdüğünü fark eden bir hayranlıkla okudum. Kurumun genç ve güzel eğitimcisi Hayrunnisa Hanım ise yapay zekâ destekli robotik kodlama atölyesinden, öğrencilerin ekip biçtiği uygulamalı hobi bahçesinden; okul barışını ve akran nezaketini destekleyen alanında uzman arabulucu avukatlardan yüz yüze eğitimler alan akran arabuluculuk ekibinden, Gazi ve Hacettepe üniversitesi akademisyenlerinin de bulunduğu akademik danışma kurulu ekibinden bahsederek adeta bugünün acılarını taptaze umutlarla baltaladı. Hayrunnisa Hanım, Merhum şair, yazar ve akademisten Hayrettin Orhanoğlu hocamızın kızı. Güne babasının paylaşımcı ruhundan, merhamet ve asaletinden biz nefha taşıdı. Hayrettin Hoca’nın vefatından sonra murisleri tarafından okula kitap bağışında bulunulmuş. Öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarını belirleyen anketler yapılarak Hayrettin Orhanoğlu Kütüphanesi oluşturulmuş. Hemen burada, Tokat Türkiye Dil ve Edebiyat Şubesi öncülüğünde gerçekleştirilen Hayrettin Orhanoğlu Vefa Söyleşilerini de anmış olalım. Şube başkanı Ali Bal Beyefendi bir aşkı yâd ederken bizim de Hayrunnisa Hanım ile tanışmamıza vesile oldu.

Biz İsa Hocanın odasında koyu bir sohbetin yollarını adımlarken salon hazırlıklarıyla meşgul olan Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni Halil İbrahim Altay ise bu genç kadronun müstesna bir tamamlayıcısı olarak karşımıza çıktı. Halil İbrahim Bey ufku geniş, güler yüzlü, öğrencileri ile rabıtası kuvvetli, kendisi de yeni Türk edebiyatı eğitimine yüksek lisans ile devam eden özel bir insan. Bu gencecik yaşında talebeleri üzerinde bıraktığı güzel tesirin izlerini kitaplarımın altı çizilerek, kenarlarına notlar alınarak okunmasından fark ettim. Bana denemelerimden birinin iskeletini belirleyen Amak-ı Hayal kitabı ile Türkiye Entelektüel Oyunları bilgi yarışmasına girdiklerinden bahsetti. Kurumun bu üç nazik, nahif, gülen yüzünün olanca nezaketi öğrencilere de sirayet etmiş. Tanıştığım, bire bir muhatap olduğum her bir öğrenci öncülerinin güzelliğinden bir iz, bir ses, suret taşıyor.

Kuruma henüz girdiğim sırada önümden geçen gencecik bir kız beni şaşkına çevirdi. Giyimi, kuşamı, hâli, makyajı ile kendime benzettiğim, özellikle bir on sene önceki hâlimin adeta kopyası olan bu genç sonradan tanıdığıma göre Erva Solak isminde bir kabiliyetti. Konferans salonuna geçtikten sonra sahne alarak sesime, suretime büründü ve muhteşem bir gözlemin aktarımı olarak “hikâyeme” dışardan bakmama imkân tanıdı. Merhum Sezai Karakoç’un vefatı üzerine kaleme aldığım yazımda işlediğim hayalimin canlandırılması ise silinmez harflerle yazdığım bir hatıra kaydıydı. Mısır Çarşısında Sezai Karakoç ile karşılaştığım ve kahve içtiğim kırgın ama artık gerçekleşmesi imkânsız o uzak hayalin bir gün, bir sahnede gençlerin canlandırdıkları bir piyesle karşıma çıkıvermesi kelimelerle izah edeceğim bir hissiyat olmaktan ne kadar uzak. Başta Sevgili Erva Solak olmak üzere Sezai Karakoç’u canlandıran Furkan Kurnaz ve kahveci rolünü üstlenen Recep Akdoğan kardeşlerime sonsuz teşekkürle…

Büyük bir teşekkür de kitaplarımı titizlikle okuyarak söyleşiye gelen, söyleşiyi yüzünde kelebek varmışçasına dinleyen ve birbirinden güzel sorularla umudumu yükselten canım gençlere… “İnsanın sırrını arayışla izah ettiğim yazı için neden arayış motifini seçtiğimi” soran İrem Naz Örnek’e, ilhamımın kaynağını irdeleyen Ebru Figen’e, yazmaya iten sebeplerime dokunan Dudu Karakaya’ya, denemelerimdeki iyimser havayı fark edip soruya çeviren Asiye Çilek’e, “ kitap bölümlerinin “Bire Binbir “ve “Binbire Bir” olarak adlandırılmasını keşif çabasındaki Hatice Nur Can’a, yazarken en rahat hissettiğim türü düşünmemi sağlayan Tuğba Kesekler’e, ilk defa ne zaman yazarlığı düşünmeye başladığım üzerinde pratik yapmama imkân tanıyan Aysu Doğan’a, “insan susarken bile susuyorum diye bağırma gereksinimi duyan bir varlık”tan hareketle susmanın dünyamdaki karşılığını sorgulayan Şevval Başyiğit’e, “Denemelerinizde kişinin ince de olsa bir perdesi olmalı derken, bu perdeyi siz tesis edebildiniz mi?” diyerek sarsan Firdevsnur Kıyak’a… Sonra Melike’ye, Tuba’ya, Mine’ye, roman gibi iddialı bir türde kalem oynatan Ebru’ya, şarkı sözü yazan Halil’e… Bir teşekkür de imza için saatlerce ayakta bekleyen öğrencilerimizin sabrına… Plaket takdiminde bulunan müdürümüzün programdan sonra odasına geçerek Hayrunnisa Hanım ve Halil İbrahim öğretmenlerle kahve eşliğinde devam gösteren o güzel sohbete… Beni aracımın yanına kadar yolcu eden eşsiz nezakete…