Milletvekillerinin maaşı helal değil mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclis çalışmalarını takip etmeyen ve devamsızlık yapan milletvekillerine hakkını helal etmeyeceğini ve aldıkları maaşların da helal olmadığını söylemesi vatandaşların bir kısmı tarafından takdir topladı.
Özellikle bulundukları şehirlerde milletvekiline ulaşamayan, sorunlarını
iletemeyen ya da iletse bile karşılık bulamayan milletvekilleri bu kapsamda çok
eleştiriliyor.
Ankara'nın son zamanlarda öne çıkan muhitlerinde bulunan kafelerde gezip,
iş insanlarıyla bir araya gelenler burada okların hedefindeki isimler...
Ama ben yine de AK Parti kulislerini bir dolanarak başka
isimler de hedefte mi diye yoklayayım dedim.
Konuştuğum milletvekillerinin;
-Bazıları genel merkez tarafından görevlendirildikleri
için açıklamayı kendi üstlerine almadılar,
-Bazıları saha çalışması için dışarı çıkmayan
partilileri teşvik etmek için çabaladıkları gerekçesiyle
üzerine almadılar,
-Bazıları komisyon çalışmaları ile meşgul oldukları için
açıklamayı üzerine almadılar,
-Bazıları halkın isteklerini bürokratlara yaptırabilmek
için canla başla çalıştıkları için üzerlerine almadılar,
-Bazıları hastalık, bazıları çoluk çocuk, bazıları
da başka sebeplerden üzerine almadılar.
Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasını üzerine alan AK
Partili milletvekilini ben daha görmedim.
Gören varsa söylesin lütfen!
He, bu düzen ilk kez böyle de değildi.
Ne parlamenter sistemde ne de başkanlık
sisteminde genel başkanların katılmadığı her oturum düşük katılımlı
olmuştur.
Şu an Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi nedeniyle
Cumhurbaşkanının aynı zamanda parti genel başkanı olabilmesi
ve yeni sistemde yasama ile yürütmenin keskin bir şekilde
ayrılması AK Parti’de bir boşluk doğurdu.
Parti yöneticilerinin de Meclis çalışmalarına icabet etmemesi boşluğu daha
da artırdı.
Eğer Meclis çalışmalarına katılımda artış sağlanmak
isteniyorsa bunun için yönetim sisteminde bir düzenleme yapılması ihtiyacı
olduğu açıkça görülüyor.
Tüm bunların dışında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu açıklaması
sonrasında EYT görüşmelerinin komisyonda bitmesine
rağmen Meclis çalışmalarının uzatılmayarak Genel Kurul görüşmesinin
haftaya bırakılması Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu çıkışının
milletvekilleri ve Meclis Grubu tarafından yasaların
yapılması sürecinin hızlandırılması olarak değil oylamalara
katılım olarak algılandığı düşüncesini doğuruyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çıkışının yansıması önümüzdeki hafta Meclis çalışmalarında
daha net görülecektir.
Erdoğan’ın tam da milletvekili listelerinin belirlenmeye
başladığı bir zamanda yaptığı çıkışın Meclis’e katılım göstermeyenlerin
listelerde gösterilme şanslarının azalacağına ilişkin de kanaat oluşturdu.
AK Parti seçimi kazanmak istiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan devletin tüm imkânlarını seferber
ederek EYT, 3600 ek gösterge, asgari ücretli, emekli ve çalışanların taleplerini
karşılamak için seferberlik başlattı.
Ama attığı her adım bir yenisini gündem getiriyor.
EYT’nin gündeme gelmesi diğer mağdurların seslerini çıkardı.
5000 prim gün düzenlemesinin EYT kanununda yer
almaması “Ben oy vermeyeceğim.” diyenlerin sayısını yükseltti.
Atılan adımalar sanki ters tepiyor ya da “Yaparsa yine
bunlar yapacak, çözüm istemeye devam...” şeklinde vatandaştan karşılık buluyor.
Şu an için ben de tam kestiremiyorum.
Ama vatandaşta karşılık bulamayacak milletvekili adaylarının AK
Parti’yi böyle zorlu bir seçim sürecinde daha da zora sokacağı net bir
şekilde görülüyor.
Aday belirleme dönemi geldiği için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
etrafında görünmek amacıyla kırk takla atanlar ile sağdan
soldan buldukları partililerle kendilerine yol açmak isteyenlerin önü
alınmazsa, ortaya çıkan görüntünün kötülüğü de AK Parti’ye negatif
yazacaklar hanesinde ekleneceğe benziyor.
Bunu da söylemeden geçmeyeyim.
BÜYÜKELÇİLER OLAYI PART 2
2021 yılında Osman Kavala’nın serbest bırakılması için bir
bildiri yayımlayan ABD’nin Büyükelçiliğinin başı çektiği 10
büyükelçi Türkiye’de çok konuşulmuş ve Büyükelçiler
Olayı olarak tarihe geçmişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu büyükelçiler için “istenmeyen adam” talebinde
bulunarak ülke dışına çıkaracaktı.
Fakat Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun araya girmesi ve
büyükelçilerin de geri adım atması krizin daha fazla büyümeden çözülmesini
sağlamıştı.
Şimdi ise yine ABD Büyükelçiliğinin güvenlik uyarısı
yaparak başlattığı ve ABD, Hollanda, İsviçre, İsveç, İngiltere,
Almanya, Belçika, Fransa ile İtalya dâhil 9
büyükelçilik İstanbul’daki konsolosluklarını güvenlik gerekçesiyle geçici süre
için kapattı.
Kamuoyuna doyurucu bir açıklama yapılmamasına ve Kuran
yakılma hadiselerinden dolayı misillemeden çekinildiği ifade
edilmesi ile Ermeni Vakıflar Birliği Başkanın ülkeye girişi
yaptığı istihbaratı gelen DEAŞ’lıları ortaya sürmesi, terör
endişesini gündeme getirdi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Yeni bir psikolojik harp başlattılar”
çıkışı ile büyükelçiliklerin tavrı sorgulandı. Dışişleri Bakanlığına çağrılarak
her biri uyarıldı.
Sanki iktidar düşman arıyor da Kur’an yakan aptal
RasmusPaludan imdada yetişiyor, Batılılar bir bir adım atarak
Türkiye’yi ötekileştirme yarışına giriyorlarmış hissi var ülkenin
üzerinde...
Ne öyle ne de öteki şekilde aslında...
Meseleler bence biraz fazla büyütülüyor.
Batılılar, İslam düşmanlığı nedeniyle Kur’an
yakılmasını ifade özgürlüğü olarak görürken kendi
vatandaşlarının turizm özgürlüğünü elinden aldıklarının farkına
varamıyorlar.
Ama istedikleri kadar terör riski yayınlansınlar.
Artık Türkiye’nin dünya tarafından kabul edilen güvenilir bir
turizm lokasyonu olduğunu kimse değiştiremez.
Çünkü bu zamana kadar ülkeye gelen milyonlarca turist Türkiye’deki durumu
bizzat görmüş ayaklı şahitlerdir ve ülkelerinde gelecek sorulara resmi
makamlardan daha iyi cevap vereceklerdir.
"O zaman bu yapılanların tam olarak kime ne gibi faydası
var?" demeden geçilmemesi gerek.
“Batılılar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden kazanmasını istiyorlar...”
düşüncesinin doğru olmadığını biliyorum.
Fakat şuna dikkat çekmek istiyorum.
Kavala olayındaki 10 büyükelçilik ile bugünkü 9 büyükelçilikten Amerika
Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa, Hollanda, İsveç’in ortak hareket
etmesi dikkatten kaçmamalı...
Ortak bir istihbarat ve eylem planları olduğu
düşüncesi ispatlanamamış olsa da ABD’den beklentisi olanların öne
çıktığı bir iş birliği olduğunu da unutmamak geriyor.
Bu listede en aykırı isim olan Fransa’nın da geçtiğimiz günlerde
Irak ile kapsamlı bir stratejik işbirliği anlaşması imzaladığını
ve ABD’nin Irak’tan tamamıyla çıkış hesapları yaptığın da unutmamak
gerek...
Sanırım bu DEAŞ'a beton siperler için çimento satan Fransız şirkete ABD
tarafından neden çok sert çıkılmadığını gösteriyor.
ABD, Ortadoğu'dan çıkarken Sykes-Picot Anlaşmasını güncellemeye karar
vermişe benziyor.
Benden söylemesi...