Milletvekili yemini
İslam dini, hiç kimseyi inancı dışında yemin etmeye zorlamaz. Bir insan neye inanıyorsa inansın herkes kendi inancına göre yemin etme hakkına sahiptir.
Allah insanları hür olarak yaratmıştır. Hatta kendisini inkâr
edenlere ve karşı gelenlere bile ölünceye kadar hürriyet bahşetmiştir. Allah’ın
tayin ettiği hudutlardan Müslüman olarak ne eksik, ne de fazla yapma hakkına
sahip değiliz.
Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin değişmez ve değiştirilmesi dahi
teklif edilemez. Anayasasının maddelerine göre insanları inancı ne olursa olsun
asla nazara alınmaz, Kemalizm’e ve laikliğe iman etmek tartışmasız bir
uygulamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasasına göre milletvekilleri, Atatürk’ün ilke ve inkılapları ve laiklik üzerine
yüce Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerler. Bu yemin
metninin diğer cümlelerinde bir problem yoktur. Vatanseverlik, insanlık ve adaletle ilgilidir. Şayet milletvekilleri
bu yemini içmedikleri yapmadıkları takdirde halk tarafından seçildikleri halde
milletvekili olamazlar.
Malum olduğu üzere Mustafa Kemal, cumhuriyet kurulmazdan evvel
Balıkesir’ de meşhur hutbesini okumuştur. Dini Mübin-i İslam’a hizmet
edeceğini, hilafeti koruyacağını büyük bir kalabalığa hitap ederek. halkın güvenini
kazanmıştır.
Cumhuriyet kurulduktan sonra durum tamamen farklı olmuştur.
Birçok insan şapka giymediği için idam edilmiş ve İstiklal Mahkemeleri kurumuştur.
Bu mahkemelerde, hâkim olmayan üç Ali ülkenin dört bir yanını dolaşmış ve
binlerce insanın idamına karar vermiştir.
Hilafet kaldırılmış, İslam’a ait ne varsa adeta kökü kazınmıştır.
Avrupa ‘dan ithal edilen başta laiklik olmak üzere birçok kanunlar hayata
geçirilmiş ve laikliğe aykırı hareket ithamıyla Said Nursi’nin yazdığı Kur’an
tefsirleri olan Risale-i Nur kitapları bin defadan ziyade mahkemeye verilmiştir.
O dönemi yaşayanlar artık sindirilmiştir. Bir bekçi, bir
köyü önüne katarak götürebilir hale gelmiştir. Bu konuları daha evvel defalarca
arz etmiştim.
Şunu açık yüreklilikle ifade edelim ki, bu dayatmacı sistem
maalesef birçok insanı münafık hale getirmiştir. Müslüman olmayan ben
Müslümanım, laik olmayanın ben laikim, Kemalist olmayanın ben Kemalistim, Türk
olmayanların da ben Türküm demeleri bu rejimin bir sonucudur. Bu uygulamayla insanların
düşüncelerine ve imanına bile resmi ipotek konulmuştur.
Çünkü Kemalizm ve Türkçülük anayasanın hükümlerine göre
imtiyazlı bir sınıf haline gelmiştir ve birçok insan kendisinin olmadığı bir mecraya
sürüklenmiştir.
Milletvekilli yemini aslında Müslümanlar için asla bir yemin
değildir. İslam’a göre yemin vallahi, billahi ve tallahidir. Allah’ın ismi
zikredilerek yemin edilir. Hatta Kur’an a el basmak bile yemin değildir.
Milletvekili olarak seçilen her bir kimse inandığı
mukaddesatına yemin etmelidir. Mesela Hristiyan, Yahudi, Mecusi veya bir dinsiz
inancı ve mukaddesatına göre yemin etmelidir ki; yeminin asıl bağlayıcılığı ve inandığı
mukaddesatına ihaneti olmasın.
Bu ülkede yaşayan her kes Kemalist ve Türkçü olmak zorunda
değildir. Anayasanın bir an evvel
değiştirilerek bir çok insanın inanmadığı bir yemine zorlanması onların
tabiriyle ne demokratik, ne insani ve ne de ahlakidir. Hukukun da temeline
dinamit koymaktır. YALANLARLA İTTİHAT, İTTİHAT DEĞİLDİR. Bu durum İnsanların
inancına, aklına ve yaradılışına karşı yapılmış büyük bir inkâr ve
hürmetsizliktir.