Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Ocak 2023

Milletsiz devlet

Adalar denizinde suyun ne kadar ısınacağını Türkiye ve Yunanistan’da yapılacak seçim süreci belirleyecek. Seçim tarihlerinde yeni bir düzenleme yapılmazsa Yunanistan’da 7 Temmuz, Türkiye’de ise 18 Haziran’da dananın kuyruğu kopacak. Yunan tarafı ikinci tura kalması kesin gözüyle bakılan seçimler öncesinde tansiyonu yükselterek ABD işgalinden rahatsız olan Çipras gibi sol gruplara seçmenin meyletmesini önlemeye çalışıyor. Eğer Yunanistan seçimlerinin ikinci turu Türkiye seçimlerinden sonraya kalırsa ülkesini ABD’ye peşkeş çeken Miço’nun koltuğu elden gider.

Türkiye’nin Suriye’de terör devletini durdurma adımlarına karşı ABD, bir taraftan Ege’yi ısıtırken diğer yandan da Kıbrıs Rum Kesimi’ni NATO’ya hazırlıyor. Bu kapsamda Rumlarla Devlet Ortaklığı Programı imzalandı. İsveç ve Finlandiya’nın NATO süreçlerinde Terör desteğinden taviz vermek istemeyen ABD’nin PKK, Rumlar, Yunanistan, İsveç ve Danimarka üzerinden Türkiye ve Rusya’yı çevreleme politikasına mani olunursa işin NATO’nun yeni bir anlaşmayla Türkiye’yi dışlayarak yeniden yapılanması konuşuluyor. ABD’nin yeni planını öğrenen İsveç, ipe un sererek terör konusunda taahhütlerinden cayma eğiliminde. Tıpkı, Türkiye’nin ortağı olduğu F-35 programından çıkartılması alaveresi gibi.

Türkiye’deki seçimlerde ise iktidarın rutin faaliyetlerinden çok altılı masanın performansı dikkatle izleniyor. Malum bu masanın en önemli projesi, tek adam yönetimi, diktatörlük, istibdat olarak tarif ettikleri Başkanlık sistemini yok ederek, sözde özgürlük, hürriyet, musavaat söylemleriyle bir taraftan batılı oyun kurucuların gönüllerini ve desteklerini almak öbür yandan kitleleri Erdoğan’dan uzaklaştırmak. Bunu yaparken de her türlü yalan, hile, düzenbazlık bunlar için meşru sayılıyor.

İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra oluşan o sözde özgürlük havasında Rum komitacı Apostolis Matopoulos ve çetesinin sözde Hürriyet Kahramanlarından Halil Kut Bey ile 1908 yılında Selanik’te çektirdikleri fotoğrafları görünce şu bizim altılı masanın söylemleri gözlerimin önünde canlandı. Bu fotoğraftan sadece 4 yıl sonra vatan toprağı Selanik dahil Balkanlar elimizden çıktı. 10 yıl sonra ise Anadolu hariç bütün vatan toprakları ile aramıza set örüldü. Kuttul Amare zaferi bile Halil Kut’un bu günahını örtmeye yetmedi. Geçen hafta, France 24’ün Türkiye topraklarının bir kısmını Kürdistan olarak gösteren yayını, ABD’nin Suriye ve Irak’ta Teröre amansız desteği, CENTCOM komutanlarının teröristlerle alt alta üst üste fotoları, altılı masanın kör göze parmak hesabı Türkiye’yi hasım ilan edenlerin tezlerini topluma bocalamaları bu millet aynı tuzağa bir kez daha düşer mi sorusunu getiriyor aklımıza.

Dedesi’nin Ergani, Küçük Kadıköy-Büyükkadıköy’den Ermeni İsyanı’na katıldığı için Hamidiye alayları tarafından bastırılan isyan sonucunda Selaniğe gönderildiğini söyleyen Meral Akşener’in, Abdulhamit’ec “Hamidiye alaylarını niçin Kürtlerden kuruyorsun tehlike oluşturmaz mı, sorusuna, Onlar benim ceddim olan Karakeçililer” dediğini bilmediğini mi zannediyorsunuz.

Batı’da Yörük, doğuda Serok Ahmet’in Alparslan’ın ordusunda Kürt olmak ile Selahattin Eyyübi’nin ordusunda Türk olmak arasında fark yoktur sözü ile tecahülil arifi nasıl dip yaptırdığını veya birilerine mesaj gönderdiğini anlamadık mı? Hakikaten Alparslan’ın ordusunda kaç tane Kürt veya Kürt komutan vardı. İsmini bilen var mı? Tarih Bizans ordusu saflarında savaşırken Alparslan’ın ordusuna geçen Peçenek ve Uzları yazıyor da Kürtleri mi unutmuş? Yoksa, Karakeçili, Sarıkeçili, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Avşar, Bucak, Hermek, Çarıklı, Lolan aşiretlerine o gün Kürt mü deniyordu? Serok Ahmet bir başka tecahüli arifi Selahattin Eyyübi’nin Kürt olduğu yalanıyla ortaya atıyor. Eyyübilerin Zengilerin devamı olduğunu, Kardeşlerinin tamamının Türk isimleri aldığını, Eyyübi ordusunun tamamına yakınının Oğuz Türkleri olduğu gerçeğini gizlemek bugün ancak bir bölge halkını toplumun çoğunluğundan kopartmak isteyenlerin propagandasına alet olmaktır.

Bay Kemal’in danışmanının verdiği röportajda Türk bayrağını kaldırması da milletsiz devlet projesinin başka bir versiyonu. Kandil’in siyasi sözcüsü Meral Danış Bektaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerine Türkiye halkları adına aday çıkaracaklarını ifade etmesi oluşturmak istedikleri Milletsiz devlet ortamının açık bir ifadesi

İngiliz tahtına biatını gizleyemeyen kripto devacının Anayasa’da Türk sözünü kaldırmak istedikleri ve Anadilde eğitim ile ilgili açıklamalarıyla HDP oylarına sinyal çakmaktan çok, Milletsiz Devlet projesini gerçekleştirmek için her türlü fırsatı değerlendireceklerinin işareti.

Dün, eşitlit, adalet, kardeşlik gibi mavallarla Balkanları peşkeş çekenlerle bugün demokrasi, eşit yurttaşlık, Anadil söylemleriyle Türk devletinin vatandaşlarıyla arasına uydurulmuş kimlik duvarları örenler arasında bir fark var mı? Emperyalizm yüzlerce yıldır aynı oyunu oynuyor. Musul ve Kerkük dün Misakı Millimizdi. O bölgede yaşayan Türkmen sayısı Barzan köyünde yaşayanların en az bin katı idi. Bugün terör yapılanması bile Kerkük’ü nasıl sahipleneceğinin hesabını yapıyor. İslam coğrafyasında kan ve gözyaşının asıl sebebi, devletlerinden fikren ve ruhen kopartılmış milletlerin devletsiz olarak emperyalizme yem olmasından ibarettir. Apo, Ermeni Terör Örgütü ASALA’nın devamı olan PKK’yı kurarak akıl hocası Murray Bookchin’in görüşlerini teröre başvurarak yapmak istedi, altılı masa ise aynı zehirli fikirleri ballı, tatlı sözlerle millete yedirmeye çalışıyor.

Seçim sürecine giderken, sinsi planın başka bir boyutundan da bahsedelim. Hendek-Çukur ihanetinde ülkücü gençleri sokağa çıkartarak ülkenin batısını da karıştırmak isteyenlere karşı Devlet Bahçeli mücadelesini vererek bu gençleri emperyalizme yem etmedi. Yine Hrant Dink, öldürülen papazlar olaylarıyla Nizamı alemci gençleri kriminalize etmek isteyenlere karşı Şehit Muhsin Yazıcıoğlu, Bizim tarlayı sürdürtmem sözüyle karşı durmuş, gençleri hain plandan korumak için şehadete giden bir tutum izlemişti. Bugün Milli Duyguları yüksek olan ülkücü gençleri Deniz Baykal’a kurulan kaset tuzağını benzer bir tuzakla kriminalize etmeye çalışıyorlar. Fırat Çakıroğlu’nun şehadetinde ağızlarını bıçak açmayan sözüm ona 12 Eylül öncesi ABD’nin hizmetindeki bugün ise CHP-İYİ-Millet İttifakına biatlı sözde ülkücülerin Sinan Ateş cinayetiyle ilgili ortalığı velveleye vermelerinin arkasındaki hesabın milletsiz devlet projesinin başka bir versiyonu olduğunu iyi anlayalım. Ülkücüleri kriminalize ederek sokakları terör yandaşlarına açmak isteyenlere, olayın her boyutuyla aydınlatılıncaya kadar, önündeki arkasındakilerin net olarak anlaşılıncaya kadar susmak en güzel cevaptır.

Vesselam.