Milletsiz devlet
Adalar denizinde suyun ne kadar ısınacağını Türkiye ve
Yunanistan’da yapılacak seçim süreci belirleyecek. Seçim tarihlerinde yeni bir
düzenleme yapılmazsa Yunanistan’da 7 Temmuz, Türkiye’de ise 18 Haziran’da
dananın kuyruğu kopacak. Yunan tarafı ikinci tura kalması kesin gözüyle bakılan
seçimler öncesinde tansiyonu yükselterek ABD işgalinden rahatsız olan Çipras
gibi sol gruplara seçmenin meyletmesini önlemeye çalışıyor. Eğer Yunanistan
seçimlerinin ikinci turu Türkiye seçimlerinden sonraya kalırsa ülkesini ABD’ye
peşkeş çeken Miço’nun koltuğu elden gider.
Türkiye’nin Suriye’de terör devletini durdurma adımlarına
karşı ABD, bir taraftan Ege’yi ısıtırken diğer yandan da Kıbrıs Rum Kesimi’ni
NATO’ya hazırlıyor. Bu kapsamda Rumlarla Devlet Ortaklığı Programı imzalandı.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO süreçlerinde Terör desteğinden taviz vermek
istemeyen ABD’nin PKK, Rumlar, Yunanistan, İsveç ve Danimarka üzerinden Türkiye
ve Rusya’yı çevreleme politikasına mani olunursa işin NATO’nun yeni bir
anlaşmayla Türkiye’yi dışlayarak yeniden yapılanması konuşuluyor. ABD’nin yeni
planını öğrenen İsveç, ipe un sererek terör konusunda taahhütlerinden cayma
eğiliminde. Tıpkı, Türkiye’nin ortağı olduğu F-35 programından çıkartılması
alaveresi gibi.
Türkiye’deki seçimlerde ise iktidarın rutin faaliyetlerinden
çok altılı masanın performansı dikkatle izleniyor. Malum bu masanın en önemli
projesi, tek adam yönetimi, diktatörlük, istibdat olarak tarif ettikleri
Başkanlık sistemini yok ederek, sözde özgürlük, hürriyet, musavaat
söylemleriyle bir taraftan batılı oyun kurucuların gönüllerini ve desteklerini
almak öbür yandan kitleleri Erdoğan’dan uzaklaştırmak. Bunu yaparken de her
türlü yalan, hile, düzenbazlık bunlar için meşru sayılıyor.
İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra oluşan o sözde özgürlük
havasında Rum komitacı Apostolis Matopoulos ve çetesinin sözde Hürriyet
Kahramanlarından Halil Kut Bey ile 1908 yılında Selanik’te çektirdikleri
fotoğrafları görünce şu bizim altılı masanın söylemleri gözlerimin önünde
canlandı. Bu fotoğraftan sadece 4 yıl sonra vatan toprağı Selanik dahil
Balkanlar elimizden çıktı. 10 yıl sonra ise Anadolu hariç bütün vatan
toprakları ile aramıza set örüldü. Kuttul Amare zaferi bile Halil Kut’un bu
günahını örtmeye yetmedi. Geçen hafta, France 24’ün Türkiye topraklarının bir
kısmını Kürdistan olarak gösteren yayını, ABD’nin Suriye ve Irak’ta Teröre
amansız desteği, CENTCOM komutanlarının teröristlerle alt alta üst üste fotoları,
altılı masanın kör göze parmak hesabı Türkiye’yi hasım ilan edenlerin tezlerini
topluma bocalamaları bu millet aynı tuzağa bir kez daha düşer mi sorusunu
getiriyor aklımıza.
Dedesi’nin Ergani, Küçük Kadıköy-Büyükkadıköy’den Ermeni
İsyanı’na katıldığı için Hamidiye alayları tarafından bastırılan isyan
sonucunda Selaniğe gönderildiğini söyleyen Meral Akşener’in, Abdulhamit’ec “Hamidiye
alaylarını niçin Kürtlerden kuruyorsun tehlike oluşturmaz mı, sorusuna, Onlar
benim ceddim olan Karakeçililer” dediğini bilmediğini mi zannediyorsunuz.
Batı’da Yörük, doğuda Serok Ahmet’in Alparslan’ın ordusunda
Kürt olmak ile Selahattin Eyyübi’nin ordusunda Türk olmak arasında fark yoktur
sözü ile tecahülil arifi nasıl dip yaptırdığını veya birilerine mesaj
gönderdiğini anlamadık mı? Hakikaten Alparslan’ın ordusunda kaç tane Kürt veya
Kürt komutan vardı. İsmini bilen var mı? Tarih Bizans ordusu saflarında
savaşırken Alparslan’ın ordusuna geçen Peçenek ve Uzları yazıyor da Kürtleri mi
unutmuş? Yoksa, Karakeçili, Sarıkeçili, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Avşar, Bucak,
Hermek, Çarıklı, Lolan aşiretlerine o gün Kürt mü deniyordu? Serok Ahmet bir
başka tecahüli arifi Selahattin Eyyübi’nin Kürt olduğu yalanıyla ortaya atıyor.
Eyyübilerin Zengilerin devamı olduğunu, Kardeşlerinin tamamının Türk isimleri
aldığını, Eyyübi ordusunun tamamına yakınının Oğuz Türkleri olduğu gerçeğini
gizlemek bugün ancak bir bölge halkını toplumun çoğunluğundan kopartmak
isteyenlerin propagandasına alet olmaktır.
Bay Kemal’in danışmanının verdiği röportajda Türk bayrağını
kaldırması da milletsiz devlet projesinin başka bir versiyonu. Kandil’in siyasi
sözcüsü Meral Danış Bektaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerine Türkiye halkları
adına aday çıkaracaklarını ifade etmesi oluşturmak istedikleri Milletsiz devlet
ortamının açık bir ifadesi
İngiliz tahtına biatını gizleyemeyen kripto devacının
Anayasa’da Türk sözünü kaldırmak istedikleri ve Anadilde eğitim ile ilgili açıklamalarıyla
HDP oylarına sinyal çakmaktan çok, Milletsiz Devlet projesini gerçekleştirmek
için her türlü fırsatı değerlendireceklerinin işareti.
Dün, eşitlit, adalet, kardeşlik gibi mavallarla Balkanları
peşkeş çekenlerle bugün demokrasi, eşit yurttaşlık, Anadil söylemleriyle Türk
devletinin vatandaşlarıyla arasına uydurulmuş kimlik duvarları örenler arasında
bir fark var mı? Emperyalizm yüzlerce yıldır aynı oyunu oynuyor. Musul ve
Kerkük dün Misakı Millimizdi. O bölgede yaşayan Türkmen sayısı Barzan köyünde
yaşayanların en az bin katı idi. Bugün
terör yapılanması bile Kerkük’ü nasıl sahipleneceğinin hesabını yapıyor. İslam
coğrafyasında kan ve gözyaşının asıl sebebi, devletlerinden fikren ve ruhen
kopartılmış milletlerin devletsiz olarak emperyalizme yem olmasından ibarettir.
Apo, Ermeni Terör Örgütü ASALA’nın devamı olan PKK’yı kurarak akıl hocası Murray
Bookchin’in görüşlerini teröre başvurarak yapmak istedi, altılı masa ise aynı
zehirli fikirleri ballı, tatlı sözlerle millete yedirmeye çalışıyor.
Seçim sürecine giderken, sinsi planın başka bir boyutundan
da bahsedelim. Hendek-Çukur ihanetinde ülkücü gençleri sokağa çıkartarak
ülkenin batısını da karıştırmak isteyenlere karşı Devlet Bahçeli mücadelesini
vererek bu gençleri emperyalizme yem etmedi. Yine Hrant Dink, öldürülen
papazlar olaylarıyla Nizamı alemci gençleri kriminalize etmek isteyenlere karşı
Şehit Muhsin Yazıcıoğlu, Bizim tarlayı sürdürtmem sözüyle karşı durmuş,
gençleri hain plandan korumak için şehadete giden bir tutum izlemişti. Bugün
Milli Duyguları yüksek olan ülkücü gençleri Deniz Baykal’a kurulan kaset
tuzağını benzer bir tuzakla kriminalize etmeye çalışıyorlar. Fırat
Çakıroğlu’nun şehadetinde ağızlarını bıçak açmayan sözüm ona 12 Eylül öncesi
ABD’nin hizmetindeki bugün ise CHP-İYİ-Millet İttifakına biatlı sözde
ülkücülerin Sinan Ateş cinayetiyle ilgili ortalığı velveleye vermelerinin arkasındaki
hesabın milletsiz devlet projesinin başka bir versiyonu olduğunu iyi anlayalım.
Ülkücüleri kriminalize ederek sokakları terör yandaşlarına açmak isteyenlere,
olayın her boyutuyla aydınlatılıncaya kadar, önündeki arkasındakilerin net
olarak anlaşılıncaya kadar susmak en güzel cevaptır.
Vesselam.