Milletin gözü açıldı ne yapsanız boş!
Anayasa Mahkemesi, 60 darbesinin ardından darbecilerin "Bu millet yine davulcuya, zurnacıya kaçabilir" öngörüsüyle "Millet iradesine" karşı kurduğu bir kurum.
Kah parti kapatır, kah seçilmişlere siyasi yasaklar getirir, kah partilerin mal varlığına el koyar.
Özetle AYM, Menderes'i asan ekibin mahkemesidir.
80 darbecileri ise Anayasa Mahkemesi'ne, Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapma görevi verdi.
***
Geçen yıl Gezi olaylarının ardından heybedeki turpun büyüğünün 17-25 Aralık darbe girişimi olduğunu görmüştük.
Fatih Belediyesi'nden, TÜRGEV'e, bakan çocuklarından Başbakan'a, oradan da Halkbank'a uzanan bir sürü iddianın AK Parti Hükümeti'ni devirmek için kurgulanan bir oyun olduğu kısa sürede anlaşıldı.
Darbe operasyonlarını hazırlayanlar, kendi kurumsal hiyerarşilerini bile tepeleyerek üstlerine haber vermemişti. Kamuoyu yaşananları şaşkınlıkla izliyordu.
Her gün Youtube'a yeni bir montaj kaseti düşüyor. Başbakan Erdoğan'ın aile üyeleri ile yaptığı konuşmaların bile yasadışı olarak dinlenildiği, farklı zaman ve zeminlerdeki sözlerinin kes-yapıştır montajlarıyla servis edildiği görülüyordu.
Öyle ki yayınlanan daha ilk tapede montaj açık açık ortada olmasına rağmen, Paralel Yapı ile Erdoğan düşmanı medya bunları görmeden sadece "Yolsuzluk" ismini verdikleri bir heyulaya iman eder şekilde yayın yapıyordu.
***
Montajın açıkça ortaya çıktığı tapede, KİPTAŞ Genel Müdürü "Selamünaleyküm" diyen Başbakan Erdoğan'a, "Aleykümselam Bilal bey" diye cevap veriyordu.
Ses havuzundan buldukları ilk "Selam-aleykümselam" repliğini sesin sahibinin kimliğine dikkat etmeden başka birinin konuşmasına monte etmişlerdi.
İşin ahlaksızlık boyutunun yanı sıra "özgüven" boyutu dikkat çekiyordu. Nasılsa Paralel bir mahkemeye gidecek bu tape çözümlerini ne savcı ne hakim dinleyecek ne de paralel bir kurum "Montaj" raporu verecekti.
Balyoz'dan, Kafes Eylem Planı'ndan, Askeri Casusluk'tan, Hrant Dink davasından, Tahşiye'den vs. biliyorlardı.
"Kendin pişir, kendin ye" mahkemelerindeki davalarda ne bilirkişinin raporu, ne delilin sahte olması, ne yanlış kişinin evinde bulunan sahte CD'nin oraya nasıl gittiği gibi konular "Yüce mahkeme" heyetini ırgalamıyordu.
Onlar hemen Paralel savcı ve polislerden gelen her türlü iddia ve sözde delili dosyaya, sanıkları da hapse atıyordu.
***
17-25 Aralık darbe girişiminde her şey milletin gözü önünde oluyordu.
12 yıl boyunca Cemaat'in zerre miskal şahit olmadığı, en küçük yolsuzluk imasında bile gazete ve TV'lerinde ölümüne savunduğu AK Parti Hükümeti bir anda Cemaat tarafından "Yolsuzluk" ve "Hırsızlık"la suçlanıyordu.
12 yıl boyunca dünyanın en temiz hükümeti gördükleri AK Parti'ye bir günde düşman oluyorlardı.
***
Asıl meselenin Çözüm Süreci'ni başlatmış AK Parti ve Tayyip Erdoğan ile ABD'nin büyük tepkisini çekmiş olan Halkbank olduğu ilerleyen günlerde faş oldu.
İsrail ve ABD'nin açık açık "İran ambargosunu deliyor, Kürt petrolünü satıyor" diyerek suçladığı Halkbank'ın, Paralel Yapı tarafından da düşman olarak görülmemesi imkansızdı.
Bu iş yıllardır böyleydi zaten.
Mavi Marmara Gemi'sine saldırıp 10 vatandaşımızı şehit eden İsrail, onlara göre "meşru otorite" idi. Dolayısıyla İHH da "meşru otoriteden" izin almadan Gazze'ye insani yardım götürmekle 'suç işlemiş' ve yaşananları hak etmişti(!)
Tabi cemaatten bir aklı evvel de çıkıp "Yahu dünyanın en büyük terör organizasyonu olan Siyonist İsrail bile meşru otorite ise halkın yüzde 50'sinin oyunu alarak iktidara gelen Recep Tayyip Erdoğan neden 'meşru otorite değil? Neden diktatör oluyor?' sorusunu sormuyordu.
ABD-İsrail neye düşmansa onlar da ona düşmandı.
***
Şimdi 17-25 Aralık darbe girişiminde AK Parti'yi iktidardan düşürmek, Tayyip Erdoğan'a kelepçe takmak için "Ayakkabı kutusu, hırsızlık, para sayma makinesi, baklava kutusu, saat, yolsuzluk" diye yırtınanlar, kendilerinin hakim olduğu darbeci bir yapıya, kumpasa getirilen dört bakanın teslim edilmesini istiyor.
Dört bakan hakkında yargı takipsizlik kararı verdi, onlar hakkındaki tüm delillerin sahte, yetersiz ve yasa dışı yollardan elde edildiğini açıkladı.
Gezi'den ve 17-25 Aralık darbe girişiminden sonra millet, 30 Mart yerel seçimlerinde ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, olayların arka planını gördüğünü belli etmiş ve kullandığı oyu ile oyunu bozmuştur.
***
Kurda kurulan son tuzak da Allah'ın izniyle tuzağı kuranların başına geçecektir.
Bugünkü oylamada ne çıkarsa çıksın nihayetinde millet, yaşanan her şeyi görmüş ve oyunu bozmuş olduğu için çok da önemli değildir.
Millet, belki iki yüz yıl sonra yakaladığı fırsatı, ABD-İsrail eksenine biat eden CIA mahfillerine, Batılı değerlere ve AB'ye tapan sözde liberallere ve 30'lu yıllara dönerek milletin ensesinde boza pişirmek için ellerini ovuşturanların ittifakına kurban etmeyecektir.