"Milletimi seçim sandıklarına davet ediyorum"
Haftaya bugün sadece Türkiye değil, dünya da yeni bir güne uyanacak.
14 Mayıs bu açıdan
dönüm noktasıdır.
Türkiye, ya
istikbale emin adımlarla yürüyecek ya da tarihinin en ağır krizine itilecek.
15 Temmuz’da ele
geçiremedikleri ülkeyi 14 Mayıs’ta seçim sandıklarını kullanarak deneyecekler.
Terör örgütlerinin
bu kadar cüretkâr olmaları, arkasındaki güç odaklarındandır.
Tarihin hiçbir
döneminde millet, bu kadar açıktan hedef alınmamıştı.
“Dişe diş, kana kan” hezeyanları, asla
demokratik söylem olarak kabul edilmemişti.
Batı’nın tüm
unsurlarıyla Türkiye’deki seçimleri yönlendirme, bas girişimleri, seçimlerin
önemini göstermektedir.
Kurumları ve
medyasıyla emperyalist tetikçileriyle topyekûn halinde saldırmaları küresel bir
planın da uygulamaya konulacağını gösteriyor.
Savunma
sanayisinin hedefe konulması ve teröristlerin salıverileceği bu planın açık
delilidir.
Hiçbir ülkede
terör örgütleri, demokratik talepler adı altında milleti, devleti tehdit
edemez, meşru siyaset bu ihanete perdedarlık yapamaz.
Bu durum, halkın,
hukukun boğdurulmasıdır.
Bu ülke çok
ihanetlere maruz kaldı. Fakat hiç bu kadar hainler pervasız olamamışlardı. Bir
virüs gibi toplumu zehirlemeye çalışıyorlar.
Bu seçim, sıradan bir seçim değil; meydan savaşının
sandık versiyonudur.
15 Temmuz’da
halkın üzerine kurşun yağdıranlar, bugün meydanlarda masum demokrat pozlarında
arzı endam ediyorlar.
Gezicisi, gözcüsü,
sözcüsü, şımarık ahlaksızı, katili hücuma kalkmış durumda…
Zilleti, övünç
madalyası kabul eden bu güruhun her on yılda bu ülkenin üzerine kara bulut gibi
çöktüğünü nesillere anlatmak her bir vatandaşın dinî ve millî görevidir.
Petrol kuyularını “Petrol yok!”diyerek betonla
kapatanlar, aslında her on yılda darbelerle, muhtıralarla milletin iradesini,
demokrasiyi, yerli ve milli sanayii de betonladılar.
Bu ülke, tarihi
ile olan bağlarından kopartılıp emperyalizmin kölesi yapılmak istendi.
Darbeler, siyaset kurumunun hafızasını, arşivini,
birikimini yok etti.
Siyasi kuruluşların kurumlaşmasını engelledi. Kamu yönetimi adeta kapanın elinde kaldığı duruma düşürüldü.
Yabancı güçlerden
demokrasi dilenen bir anlayışın birden bire ortaya çıktığı düşünülemez.
Bu, öyle bir
durumdur ki deprem enkazı üzerinde,
devletin kurtarma çalışmasına katılanları tutukladığı, hatta enkaz
altındakilere etnik ve mezhebi kimliğini sorduğu iftirasını atarken, halkı
isyana, iç savaşa kışkırtırken hiç kekelemedi.
Gerçi, halkı vıcık
vıcık ezen, paletlerinden kan damlayan tankların selama durduğu, katliamı
koltuğuna kaykılıp kadeh tokuşturarak seyreden bir sosyolojiden de bundan
başkası beklenemezdi.
Türkiye, 15
Temmuz’da meydanlara hangi amaçla ve ruhla çıktıysa, 14 Mayıs’ta da seçim sandıklarına
öyle gitmeli.
14 Mayıs da 15
Temmuz’dur.