Millet
Millet kelimesini ilk ‘kabirde cevap’ tekerlemesini her gün
tekrarlatarak beyinlerimize ve gönüllerimize nakşeden rahmetli babaannemden
duymuştum. Millet-i İbrahim’den olduğumuzu söylüyordu meşhur tekerleme. Resulullahın
‘Küfür tek millettir’ hadisi şerifi inananların tek bir millet olduğu
hakikatiyle yüzleştirdi bizi sonraki yıllarda. Millet kavramını, ırkî ve etnik
bir toplum yerine dinî bir aidiyeti ifade için kullanan Osmanlı yüzyıllar boyu
Osmanlı üst kimliği altında dört gruba millet statüsü verdi. Milleti hakimiye diye
adlandırılan Müslüman Milleti’nin yanı sıra zimmi olan Milleti sadıka olarak
tarif edilen Ermeniler, Rum milleti adı altında bütün Ortodokslar ve Yahudi
milleti Osmanlı’da millet statüsü verilen ana unsurlar oldu. Katoliklere Papanın
milleti denildiği gibi 1914 yılında Süryanilere de Millet statüsü verildi. Fatih
Sultan Mehmet’in uygulaması Millet sistemini Tanzimat Fermanıyla kaldıran Osmanlı’da
eşit yurttaşları haline gelen ekalliyetler verilen bu haklarını devleti
yaşatma, daha iyi yaşama yerine dış güçlerden aldıkları yardımlarla parçalama
ve yıkma yönünde kullandılar.
Kilisenin en büyük kızı ‘Fransa’yı kilisenin en büyük
düşmanı haline dönüştüren 1879 devrimini, İngiliz istihbaratının tezgâhladığı
ataist idelojiler Kapitalizm, Darvinizm ve Marksizm tezlerini mutlak hakikat
yerine koyan Osmanlı aydını ise Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük
tezleriyle yakılan ateşe benzin taşıdılar. Kur’an da zikredilen hakikat
ışığında kendi tezlerini üretemedikleri için batının tezlerine antitez
üretmeden öte bir şey yapamadılar. Kendi tezlerini sunmadıkları için de ancak
antitezleriyle, batının tezlerini birleştirerek bir sentez üretebildiler. İttihatçıların
millet kavramı içine almak istedikleri ve işbirliği yaptıkları zımmi bütün
unsurlar Sırp, Yunan, Bulgar, Arnavut, Karadağ, Romanyalılar el ele vererek
Milleti hakimiyeyi yok etmek istediler. Gâvura gavur demenin yasaklandığı bir
atmosferde Balkan felaketini yaşadık. Türklerle, Arapların ayrı millet
oldukları fitnesi yayıldı enerji kaynaklarına çökmek isteyen İngiliz istihbarat
kaynakları tarafından. Cezayir, Libya, Mısır, Yemen, Filistin, Suriye, Irak,
Arabistan ve körfez kopartıldı bedenimizden. Bilahare Rusların, Fransızların,
İngilizlerin ve Amerikalıların himayelerine aldıkları Ermenilerle yüzyıldır tanıma,
tazminat ve toprak eksenine oturttukları mücadele devam ediyor.
Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti
denilir söylemi de bizi tarife yetmedi. Kıbrıs’ta bir parçamız olduğunu
Kıbrıssız Anadolu’nun güvenliğinin sağlanamayacağını anladık ve 1974 barış harekâtını
yaptık. Karşılığında ağır bedeller ödedik. Türk isimleri ve Türkçe yer
isimlerinin değiştirilmesi için Bulgarların yaptıkları mezalim karşısında yine
yüreğimiz kanadı. Bir parçamız da oradaydı. Batı Trakya’da Yunan zulmünün
arttığı her dönem hıçkırıklarımızı içimize gömdük. Bosna’da batının yol verdiği
Sırp-Hırvat çetelerinin vahşetleriyle ağladık. Çeçenistan’da şanlı direnişle coştuk.
Kırım’da Rus zulmünü, Doğu Türkistan’da Çin soykırımını, Arakan’da Hindu
yamyamlığını, Filistin’de İsrail mezalimini lanetledik.
Ermeni terörünün binlere yıllık devlet geleneği olan bu ülkeyi
parçalamaya yetmeyeceği, Türk milli iradesini batıya teslim ettiremeyeceği için
PKK terörü sürüldü devreye, ABD’nin Irak operasyonlarıyla Musul-Kerkük,
Süleymaniye, Erbil’i yeniden hatırladık. 40 yıldır bu milleti Türk-Kürt
ekseninde bölemeyen Siyonist maşası PKK terörünün Suriye’de devletleştirilme
sürecinde Çanakkale’de en çok şehit veren vilayetimiz olan Halep’in varil
bombalarıyla yok edilişini seyrettik.
Karabağ’ın Ermeni çetecilerden kurtarılışına sevindik. Topkapı
Sarayı’ndaki Revan Köşkü’nü hatırladık Erivan’ın da kadım bir Türk toprağı
olduğunu anlayarak ‘Bir millet iki devlet’ mottosunu haykırır olduk. Türk Devletler
Teşkilatı ile gücümüze güç katacak yeni bir arayışa girdik. Başkan Erdoğan’ın
G-20 zirvesi için Endonezya’ya hareket etmeden hemen önce, İstiklalde PKK terör
örgütünün patlattığı bomba yaktı ciğerlerimizi. İstanbul’un işgal yıldönümünde gâvurların
İngiliz askerlerini ellerinde Yunan bayrağı, sevinç gösterileriyle karşıladığı Cadde-i
Kebir’de, Emek Sineması yanındaki binada MOSSAD’ın kurulduğu yere çok yakın bir
bölgede patlatılan bomba ‘biz buradayız, sizi izliyoruz müsaade etmeyeceğiz’
mesajından başka bir şey değildi. Teröristin Halep’li olması, organizatörler
arasında farklı etnik gruplardan birilerinin bulunması emperyalizmin terörü
farklı bir konsepte taşıyacağına işaret ediyordu.
Cezayir’e yüzde 10 vererek enerji kaynaklarına çöreklenmek
isteyen Fransa’ya karşı Türkiye ile yarı yarıya anlaşmasına verilmesi üzerine,
Fransız parlamentosundan Karabağ’ı Ermeni toprağı sayan ve Azerbaycan’ın
işgalci gösteren karar çıktı. Bu arada ABD’de Ermeni-Rum aşığı Türk düşmanı Nancy
Pelosi koltuğu kaybetti.
Ve Türkiye’nin terör yöneticilerine mesajı Pençe-Kılıç’la
çok net oldu. ‘Kafirle çatışmayı göze alan Müslüman’a Türk denir’ tespitinin
gereği olarak İstiklal’de kalleşçe bir kadını kullanarak verilen mesaja, Suriye
ve Irak’taki 600 kilometrelik alanda terör inleri ve onlara lojistik sağlayacak
alanlar vurularak ‘biz de buradayız’ Türk milletini terörle bölemeyeceksiniz
mesajı verildi.
Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz; Gelmişiz,
dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!
Milletin ayağa kalkacağı, millet şuurunun yeniden
şahlanacağı günler yakındır. Yaşasın zalimler için cehennem…..
Vesselam…..