Mihriban Dedi Bu Diller
Hangimizin diline dolanmadı bu şiir. Hangimizin gönlünde yer etmedi. Kimimiz türkü yaptık, kimimiz ağıt. Gidenlerin ardından Mihriban deyip bıraktık.
Mihriban şairi Abdurrahim Karakoç, dünyamızdan gideli yıllar oldu. O gitti, biz Mihriban'ı unuttuk. Şimdi nerede ol soylu sevdalar? Dipnotlara kurban edildi Mecnun, sahaflarda satıldı Leylalar. Kandık ayağımızdaki kunduralara. Belki yâr gelir de azıcık dura…
Sonra şunu diyorduk. Hüzün ki en çok yakışandır bize… Mihribanı okurken ya da dinlerken. Denizin ve martıların sesi geliyordu hatıramıza. Şimdi denizden martılardan ve Mihriban'dan çok uzağız.
Ne gönüllerimiz deli ne de saçlarımız sarı. Sanki her yer karanlıklar ormanı.
Ulu şairin defnedildiği gün mezara anlatıyor dostları. İmamı, cemaati hayranları varsa haklarını helal etmişler ve toprağın üzerine biraz su dökmüşler. Sonra herkes vedalaşmış ailesinden, baş sağlığı dilemiş ve çıkmış mezarlıktan. En son ailesi de çocukları da vedalaşmış ulu şairden.
Daima hatırlarım. Eskilerin bir sözüdür. Şairin ağıdını en iyi şairler yakarmış.
Cenaze merasimi ve Abdurrahim Karakoç… Belli ki toprak taneleri yüzümüzü okşayacak. Nasıl ki Şeyh Galip düştüyse toprağa. Nasıl ki Şair Nâ bî düştüyse toprağa Abdurrahim Karakoç da Mihriban'dan yârdan, şiirlerinden ayrılıp düşüyordu toprağa. Hicran, hicran, hicran…
Bir şair kalmış mezarı başında derlerdi. Ve cebinde çıkardığı bir kaç mısra. Başlamış okumaya ağlayarak ve ağlatarak bizleri.
Nasıl ağıt yakalım dinlerken mihriban'ı
Derdimizi dökecek kafiye mi bıraktın
Hece veznine aşık ettiğin garibanı
Teselli etsin diye Safi'ye mi bıraktın?
Not:Bu mısralar Merhum şair Cemal Safi'ye aittir.