Mihnet ve Minnet
Sıkıntı
çekmeyi kimse istemez. Sıkıntıya katlanmak, sabretmek zordur. Buna mukabil sizi
sıkıntıdan kurtaranlara karşı da kendinizi borçlu hissedersiniz. Mihnet çekmek
mi yoksa minnete razı gelmek mi? Bunu çokça düşünmek gerekiyor.
Mihnet
çekerek elde edilen başarı, gelinen nokta, kazanılan pozisyon her zaman
kıymetlidir. Bir de müdana diye bir kelime vardır. Yaranma, iyi görünmeye
çalışma anlamlarına gelir. Mihnet çekmemek için müdana içine girenler de
vardır. Ancak müdanasız iş yapanlar, biraz da olsun mihneti göze alanlardır.
Çünkü dünya işlerinde her şey yolunda gitmiyor. Sizin azminiz kadar sizi
çekemeyenlerin de gayreti olabiliyor. Engel olmak, yıkmak, bozmak en kolay
iştir. Hedefinize müdanasız ve minnetsiz ilerliyorsanız, sizi çokça çekeceğiniz
mihnet bekliyor demektir. Sanki yaşadığımız şu topraklarda mihnet çekmek sabit
kaderimiz olmuş gibi.
Fikir
ve sanat hayatımıza baktığımızda çokça mihnet çeken isimle karşılaşırız. En
başta Mehmet Âkif Ersoy gelir. Kimseye müdana etmemiştir. Bildiği hak yoldan
ilerlemiştir. Dünyalık makamlar dünyada kalıyor. Mesele gönüllerde kalmaktır.
Müstakil olmak, kalmak ve sığınmadan özgür ve dik durmak bu ülkede çokça
mihnete katlanmak demektir. Adamın olmadan olmuyor, demiştim bir dosta. Çokça hoşuna
gitmişti bu sözüm. Evet, maalesef adamın olmadan olmuyor! İşlerimiz
aracılılarla yürüyor şu devirde. Nedir bu, niçin böyle bir işleyiş hüküm
sürüyor? Duruş sahibi olmak kimi, kimleri korkutuyor, rahatsız ediyor? Sanırım
korkanların yetersizliklerinden kaynaklanıyor. Kimseye minneti olmadan
yürüyenler tabiî ki birilerini rahatsız edecektir. Böyle de ol muştur.
En
çok minnet duyulan yer siyasettir. Bizde siyaset, millete hizmet etme aracı
olmaktan çıkıp aynı ideolojide toplananların menfaat birlikteliği hâline
dönmüştür. Bu çark böyle dönüyor. Aksi yönde davrananları da dışlıyorlar. Tabiî
ki bir yerlere gelenler de belli mahfillerin referansı ile geldikleri için
haksız düzen, bir düzen hâline geliyor. Her gelen de buna uyuyor. Bilgi,
birikim, tecrübe, liyakat ile bir yerlere gelmek istersen de mihnete razısın
demektir. Aslında aklı çalıştırmanın, orijinal ve farklı olmanın yolu müdanasız
ve minnetsiz bir yoldan geçiyor. Ancak bu yolda çokça taşlar var. Gün olur
yalınayak bile yürümek zorunda kalırsınız. Yalnız da kalabilirsiniz. İşte çileniz yani mihnetinizle baş başa
kalırsınız. Peki, kötü müdür mihnet? Asla! Sizi geliştirir. Olaylara, kişilere,
durumlara karşı zihniniz, aklınız, fikriniz daima çalışır ve ilerler.
Türkiye’de
fikir hareketlerinin içinde pişen ancak yorulan, bu mihnete katlanan az insan yoktur.
“Bu insanlar ne yapar?” diye düşünebilirsiniz. Evet, bu insanlar kenarda
bekler. İncinmiştir. İstenilmez, verilir, diyordu bir dost. Böyle insanlar
tavassut ile de iş yapmaz. Yani birilerini araya koyarak da iş yapmazlar,
yaptırmazlar. Böyle insanların gücü, dayanağı kendileridir. Kolay kolay yönetilmez, boyun eğmezler. Lazım
mı böyle adamlar bu ülkeye? Toplumun neye ihtiyacını olduğunu bilmek bazen zor.
Ancak şu söze göre de hüküm vermek zor değil: “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz.”
Bu sözü iyi tahlil etmek lazım. İşler
kötüye gittiğinde herkes her şeyden şikâyet eder. Şikâyetin kaynağını kimse
görmek istemez. Oysa herkesin kendisine bakması gerekmez mi? Herkes bulunduğu
duruma nasıl geldiğini bilmez mi? Mihnetle mi, minnetle mi geldin? Bunu
düşünmek zor mudur? Zordur, acıdır, yüzleşmektir bunun adı.
En kolay yönetme ve tahakküm biçimi birilerine minnet yüklemek, hak etmeği hâlde makam vermek, imkân sunmaktır. Böyle kişiler de sizin kapınızdan ayrılmaz. Tıpkı sarayın soytarıları gibi. Kral çıplak demek kolay değildir. Minnetle iş yapanın beyni tozlanmıştır, zihninin üstünde tül vardır. Birileri onu açık zanneder ama görünmeyen o tül, size yüklenen minnettir. Mihnet ise acıtır, sizi diri tutar, her zaman isyana hazırsınız demektir. Vefa duymak ile minneti de karıştırmamak gerekir. Vefada samimiyet, sadakat, kardeşlik hukuku ve dostluk vardır. İyiliği yapıp unuttuğunuzda ardından vefa gelir. Hak etmeden elde edilen ne varsa orada derin bir minnet duygusu olur. Bu ise körü körüne bağlılığı getirir. Oysa bize aklını çalıştıran insanlar lazım. Mihnette ise alın teri ve emek vardır. Aklını kiraya vermez mihneti göze alan adam. Şair Nesîmî ne güzel demişti: “Rızkımı veren Hüda’dır, kula minnet eylemem.”