Mezardaki biz!..
Ölümler, hastalıklar
“kalplerimiz” için şifa vesileleri…
İstifade edebilmeyi nasip etsin Rabbim.
“Uyarıcı olarak ölüm
yeter!” buyuruyor Hazret-i Peygamber (s.a.v.).
Günümüzün her gün nice
ölüm haberi alan ve etrafındaki çember gittikçe daralan insanı…
Bizler…
Bu “uyarılardan”
istifade edebiliyor muyuz?..
Gün geçmiyor ki, bir
yakınımızın vefat ettiği ya da ağır bir hastalığa yakalandığı haberi gelmesin.
Bunların her birinde
mesajlar var.
Alabiliyor muyuz?
“Toprağın çağrısı”nı duyabiliyor muyuz?
***
İnsanoğlu tuhaf.
Çok tuhaf.
Gafleti çok koyu.
Nefsi çok baskın.
Merhum Babam’ın kanser
tedavisi gördüğü servisin kapısında sigara tüttüren hastalar arasında “Bir
tane bile içersen bacağını kesmek mecburiyetinde kalabiliriz!” uyarısını almış haldeki bir amca vardı.
Babam’ın tedavisi
sürerken aldılar, götürdüler.
Bacağını kestikleri
haberi geldi.
Durumu çok iyi bilen bir
başka hasta amcaya, “Bakın gördünüz, siz bırakın bari!” dediğimde…
“Boşver evlât, sigara
içmeseydi kesmeyecekleri nereden belliydi? Olacağına varır, olacağına!” diyerek nasihat vermişti.
Geçenlerde, her gün bir paketi deviren bir arkadaşıma, “Bak,
bu iş çok tehlikeli. Buna hakkın yok. Bütün organların, bütün hücrelerin Allah’ın
emaneti. Kötülüğü kendine yapmış da olmuyorsun sadece, kendine acımıyorsan
çoluğuna çocuğuna acı!” dedim….
Sigara içtikleri halde
uzun yaşayanlardan, içmedikleri halde genç yaşta ölenlerden bahsetti.
Dedik ki;
“Hiçbir trafik kuralına
uymadığı halde kaza yapmayan, bütün kurallara uyduğu halde kazada vefat eden
insanlar var. Ne yani, böyle oluyor diye çılgınlar gibi araba mı kullanalım?”
***
İnsanoğlu çok tuhaf…
Elden ayaktan kesilmesi,
bakıma muhtaç hale gelmesi an meselesi ama kasım kasım kasılıyor!..
Şöyle fiyakalı bir
arabaya bindi mi, “altına sürgü sürülenlerden” olmaması garantiymiş gibi
havasından geçilmiyor.
Bir makama geldi mi,
“sayınlara”, “suyunlara” alışıyor, çıktığı kabı beğenmemeye başlıyor.
“Ölüm var, ölüm!” gerçeğine kulakları
tıkıyor…
Saçlarından, suratından,
kollarından, bacaklarından gelen “toprak seslerine” aldırmıyor.
“Tuttuğu takım gol
attı” diye havalara
uçanlarımız, “gol yedi” diye karalar bağlayanlarımız var…
“Geleceğimi garantiye
almaya çalışıyorum.” diyenlerimiz var.
“Vakit geçirmek için
oynadıklarını” söyleyenlerimiz var.
Servete göre, makama
göre, kılık kıyafetin markasına göre “kıymet
biçenlerimiz” var.
İspat-delil aramadan ona
buna suç atanlarımız var.
İyi günde “alkışlayıp”,
kötü günde “satanlarımız” var.
Yapılanlar yapanların
yanına kâr kalır “sananlarımız” var.
Mezardaki halimiz, bu
halimiz hakkında ne düşünecek acaba?..
********************************
BİR
İKİNDİ GÖLGESİ ÖMÜR DEDİĞİN
Geçtiğimiz günlerde vefat
eden İmam Hatip Lisesi Müdürü Merhum İsmail İNAN’ın hatıra olarak
paylaştığı bir yazıyı Baki Bey Kardeşimiz göndermiş.
Bursa Haber’den Hülya
Aytekin’in sütununda gördüm yazıyı.
Merhum İsmail İnan’ın
kalbinden geçmiş paylaşmış.
Biz de, “Merhum’a Dua”
ile devam edelim…
Bütün hastalarımıza…
Ve Serdar ağabey’inize,
kardeşinize…
“Dualarınızı” eksik etmemeniz temennisiyle…
Buyurunuz efendim:
ÖMÜR DEDİĞİN ....
Hayata ha şimdi, ha sonra
başlayım derken bir bakıyorsun
tükenmiş ömür...
Avucumuzda son kullanma
tarihi çoktan geçmiş bir yığın
TECRÜBE kalıyor.
Atsan atılmıyor,
satsan satılmıyor!..
"Gençlik bir kuştu;
tutmak istedim tutamadım.
Yaşlılık bir paçavra;
satmak istedim satamadım."
B i r i k i n d i g ö l g e s i Ö M Ü R d e d i ğ i n...
Gece olur duramazsın, güneş
vurur kalkamazsın. Sade bir ikindilik, kısa bir dinlencelik…
Dünyaya ait ne varsa
harcanıp gidiyor. Yiyip içmeler, gezip tozmalar, gülüp eğlenmeler...
Evin, arabanın
taksitleri, filanca yerde yaptığımız tatiller, almalar vermeler,
saçıp savurmalar, bizim
zannettiğimiz saklayıp durduğumuz altınlar, azıcık bile vermeye kıyamadığımız
paralar… Hepsi bir bir kaçıyor bizden, ya da istemesek de biz onlardan ayrılmak
zorunda kalıyoruz…
B i r S E C D E y e r l e r i k a l ı y o r g e r i y e
Alnımızda mıh gibi çakılı
kalıyor.
Bozulmuyor, kokmuyor,
yitmiyor…
Bir o bize kalıyor…
O k ş a n m ı ş b i r y e t i m b a ş ı ö p ü l m ü ş a n n e e l i a l ı n m ı ş b i r b a b a d u a s ı
Reyyan kapısından geçmek
için vize mahiyetinde, saklanmış ORUÇ’lar…
Gizliden; şöyle kimseye
çaktırmadan bir fakirin eline tutuşturulmuş SADAKA'lar kalıyor…
Masivadan sıyrılıp, vakit
saat dinlemeden açılmış eller, tek O’ndan istemeler, tek O’na gönderilmiş dilekçeler kalıyor…
Yürekten söylenmiş
E l h a m d u l i l l a
h, acizce, kulca edilmiş nasuh bir t e v b e,
isyanları yıkayan g ö z y a ş l a r ı kalıyor…
Mümince gülüşler, şeker
tadında sözler….
Kimsenin etini yemeden, kırıp dökmeden, gözünde yaş bırakmadan geçirilmiş günler kalıyor...
Biraz dur, bekle biraz…
Arada bir arkana dön ve
geriye neler bıraktığına bak...
Harcanmış yıllarını
seyret usulca.
Bak nasıl bitiyor ömür
dediğin…
Bir KAPIYA bir kere
gidersin,
ikincisinde utanırsın...
Ama bir K A P I
var
ki her gün gidersin, gitmelere
D O Y A M A Z S I N... Çünkü bilirsin seni KAPISINDAN kovmayacak bir tek “O” V A R D I R.
Her gün,her gün içini dökersin,bir O SIKILMAZ senden,bir O affeder seni,bir O yüzüne vurmaz ayıplarını akıttığımız her
damla gözyaşı cehennem ateşini söndürsün inşallah
Dua ve muhabbetle...
O sonsuz rahmet sahibi
ALLAH 'ıma emanet olun inşaallah...