Meydanları değil cepleri dolduralım
Avrupa Birliği’nin Rusya’ya karşı hayata geçirdiği sekizinci
yaptırım paketi ilişkilerin ticari boyutunun da iyiden iyiye
kötüleşeceğini gösteriyor.
Rusya’dan petrol
ürünleri alınmasını ve Avrupa vatandaşlarının Rus şirketlerinde "yönetici" olmasını
yasaklayan yaptırım kararları Avrupa ile Rusya arasında
azalan ticaretin Türkiye üzerinden yürütülmesini zorunlu kılıyor.
Geçen hafta
gelen baskılarla birlikte Mir ödeme sistemini kullanmayacağını
açıklayan kamu bankalarının ardından yeni bir çözüm olarak TROY
(Türkiye’nin ödeme yöntemi) kullanımının konuşulmaya başlanması
Türkiye’nin Rusya ile ticarette her yolu deneyeceğini gösteriyor.
Ne olması
bekleniyordu ki, hem Batı sisteminin bir parçası olduğunu
söyleyeceksin hem de bu sistemin tüm araçlarının Türkiye’den muaf tutacaksın.
Böyle bir
dünya olamaz.
Türkiye,
beka sorunlarının gölgesinde olsa bile ekonominin gelişiminden başka bir yolu
olamayacağını çok iyi biliyor.
Bunun için
kiminle, nereyle ilişki kurulması gerekiyorsa kurulacaktır.
Aslında İran bu
politikanın ilk göstergesiydi.
Halkbank yaptırımlarına rağmen Venezuela ile de bu ekonomik
ilişkilerin geliştirilmeye çalışılması aynı zamanda Katar’da da bu
sürecin işletilmesi Türkiye’nin alan bulduğu tüm coğrafyalarda açılımlara
başlayacağının göstergesi oldu.
Bu süreçte
büyük bir beka sorunu olarak görülen IKBY’nin referandum sürecinde
talihsiz olduğunu düşündüğüm “Aç bırakırız” açıklaması
sonrasında Irak pazarında büyük bir düşüş olsa da orası da
toparlanmaya başladı.
Libya ile ansızın yapılan anlaşmanın muhakkak Batı’ya karşı
gerçekleştirilen bir satranç stratejisi tarafı olsa da yeni bir pazar olması
konusunda beni epey bir heyecanlandırdı.
Zira
düşüncelerim; defalarca hem bu köşeden hem de ekranlarda dile getirdiğim
gibi: “Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk dönemlerinde olduğu gibi uçaklar
dolusu iş insanlarıyla ülke ülke gezerek yeni pazarlar ve yeni ticari ilişkiler
kurulmasına ön ayak olmalı.”
Aksi hâlde
çevrelenmiş, dört bir yandan sarılmış Türkiye’nin bir de ekonomik sıkışmışlık yaşaması
tam bir yıkım olur.
Bu
konuda Kazakistan büyük bir partner olarak hazırda bekliyor.
Rusya’dan bunalan ve yeni adımlarla hızla demokratikleşen Kazakistan’a
destek verilmesi ve ortak pazar kurulması noktasında birlikteliğin artırılması
çok yerinde olur.
Kazakistan’ı
yakından takip edenler oradaki sessiz devrimi görüyor olmalı.
Türkiye o
pazarı başkasına kaptırmamalı ve enerji yoğun sektörlerini Kazakistan’a
taşımak için iş birliği alanlarını şimdiden geliştirmelidir.
OPEC’in Kasım ayında üretimi 2 milyon varil indirme kararı, petrol
ihraç eden ülkelerin pandemiden kaynaklı eriyen bütçelerini toparlamak
istemelerinin göstergesi...
Dünyayı
umursamayan bir yaklaşımla zaten resesyon haberlerinin
yanında bir de bu kötü haberin gelmesi Türkiye gibi yüksek
enflasyonla yaşayan devletler için "daha az yatırım" yapılacağı
ve ekonomik büyümeyi tehdit edeceği sonucunu doğururken ABD ve Avrupa için
ekonomik küçülme olacağı beklentisini daha da pekiştiriyor.
Libya ile yapılan hidrokarbon anlaşmasının bir benzeri için çok
acil Kazakistan’ın kapısı çalınmalı ve TROY ödeme sistemi ile
bu pazarlara hızlıca bir giriş yapılması sağlanmalı.
Bunun
için 10 milyar dolarlık yatırım fonu oluşturulması bu
ülkelerde en az 100 milyar dolarlık pazar oluşması için
kaldıraç olacaktır.
Kendi
kabımızda oynamayalım.
Çin’in ve Rusya’nın kabına girmek için muazzam bir zamandayız.
Suriye ile normalleşme açıklamasının bir ayağı da oradaki imar
ihtiyacı ile Türkiye’nin petrol ihtiyacının birbirini
dengeleyecek bir anlaşma alanı olmasıdır.
Fırsatlar
çok...
Cesur olmak ve çok yönlü ve hızlı bir diplomasiyle ticareti katlayacak
adımlar atmak geriyor.
Vatandaş
bunu görürse oy meselesi konusunda daha rahat karar verebilir.
Meydanları
doldurmak yerine cepleri dolduracak adımları atmanın vakti geldi de geçiyor.