Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.67
Gram Altın
2963.13
BIST 100
10025.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Mart 2024

​Meydan okumamız gerekenlere methiye okumak

Filistin’de hayatını idame ettirmeye çalışan insanlara yapılanları gördüğümüzde, mazlumların yanında olabilmek için gereken tek şeyin en yalın haliyle “insan olabilmek” olduğunu hemen idrak edebiliyoruz. Fakat bu basit gerekliliğin dünyadaki tüm insanlarda var olduğunu düşünmek, dünyanın mevcut durumu ve gidişatı göz önüne alındığında oldukça romantik bir bakış açısını zorunlu kılıyor.

Yaşıyor olduğumuz çağ, fiziki insanı önceliyor ve onun hazları etrafında şekilleniyor. Hal böyle olunca insan; rengi, dini, dili ve hatta yaşadığı bölgelere göre kategorize edilerek uluslararası haklara ve bunları kullanma ehliyetine sahip olabiliyor. Yaşadığımız dünya düzeninde deri rengi karardıkça, yaşadığınız coğrafya “Ortadoğu”ya kaydıkça veya dininiz İslamiyet olduğunda bu haklara da onları kullanma ehliyetine de sahip olamayabiliyorsunuz.

Bu durum günümüz insanını kalp, ruh ve aklıyla var olduğunu kanıtlamak zorunda olan bir canlıya dönüştürüyor. İnsan olduğunun ispatı için yeterli kanıtlara sahip olmamak, insanın varlığını/yokluğunu ve dünyaya katkısını tartışmalı hale getiriyor. Çünkü kâinatta merhamet gösterebilen, akıllıca davranabilen, mantıklı seçimler yapabilen başka canlılar da var. Fakat hiçbiri bu dünyada yapılanların bir hesabı olduğunu düşünerek bunları yapmıyor. “İnsan olabilen insan” ise müstesna… Onun dünyadaki fiillerinin bir amacı ve hesabı var; bu nedenle insanın ne için çaba göstereceği oldukça önemli. Çünkü bu çaba, yalnızca dünya ve onun sunacaklarından ibaretse o zaman insanın daha büyük, daha ciddi sorunları var diyebiliriz.

Kuran-ı Kerim’de: “İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder.” (Necm/39) buyurulur. Dünyada savaş için çabalayanların barış için çabalayanlardan kat be kat fazla olduğunu düşünerek başlayalım ve insanın bu başarıdaki (!) rolünü gözden geçirelim. Sonra ayette buyurulduğu gibi insan, çaba, sonuç sıralaması üzerinden düşüncemizi derinleştirelim. Bu derinlik bize, insan olmanın gereklilikleri yerine getirilmeden gösterilen her çabanın, sadece dünyevi beklentilerin gerçekleştirilmesini sağladığını gösteriyor. Hal böyle olunca Filistin’de yaşananlar her insanın kapsama alanına girmiyor. Zira İlahi olarak sıralanmış olan insan, çaba ve sonuç üçlüsünün birbirleri ile olan bağı koparılmış ve günümüzdeki manzara ile karşı karşıya kalmışızdır.

Daha açık bir ifadeyle, insan dünyada ne için çabaladığını idrak ettiğinde kendisinin günümüzdeki sonuçlara olan katkısını ve dünyanın nasıl bu hale geldiğini de anlayabilir. Bu kavrayışa sahip olmak, çabalarımızın sadece dünyevi beklentilerimizin hizmetinde olduğunu yüzümüze çarpsa da oldukça önemli. Çünkü artık dünyanın iyi bir yer olmadığını biliyoruz ve iyiler der ki; “İyi olmayan yerler kötünün hakimiyeti altındadır”. Peki bu durumdan kurtulmak için sadece insan olmak yeterli mi?

Bu aşamada birinci olarak daha insan olmanın gereklilikleri yerine getirilemezken bu sefer bir ikincisiyle; “insan kalabilme” noktasındaki ciddi zorluklarla karşılaşıyoruz. Çok şükür ki birincisi Allah’ın reçetesine uygun yaşamakla ve insana bahşedilen eşref-i mahlukat payesiyle mümkün. Fakat ikincisi ancak ve ancak dünyaya meydan okumakla mümkün. Neden mi? Çünkü mevcut hali, kanunları, anlaşmaları, kurumları vs. her şeyi ile sadece şeklen insan gözükenlerin ihtiyaç ve beklentilerini karşılayacak şekilde kurgulanmış bir dünyada yaşıyoruz.

Kimse hesabı verilecek bir dünyada yaşadığını bilen bir mümin kadar insanın, çabanın ve bu ikisinin sonucunun ne olması gerektiğini bilemez. Bu nedenle ancak mümin dünyaya meydan okuyabilir. Fakat biz, meydan okumamız gerekenlere methiyeler düzüyor; Müslüman kanının hesapsızca akıtıldığı bir dünya düzeninde onlarla aynı çaba ve sonuçlar için çalıştığımızı bir türlü kendimize itiraf edemiyoruz.