Meydan okumamız gerekenlere methiye okumak
Filistin’de hayatını idame ettirmeye çalışan insanlara yapılanları gördüğümüzde, mazlumların yanında olabilmek için gereken tek şeyin en yalın haliyle “insan olabilmek” olduğunu hemen idrak edebiliyoruz. Fakat bu basit gerekliliğin dünyadaki tüm insanlarda var olduğunu düşünmek, dünyanın mevcut durumu ve gidişatı göz önüne alındığında oldukça romantik bir bakış açısını zorunlu kılıyor.
Yaşıyor olduğumuz çağ, fiziki
insanı önceliyor ve onun hazları etrafında şekilleniyor. Hal böyle olunca insan;
rengi, dini, dili ve hatta yaşadığı bölgelere göre kategorize edilerek
uluslararası haklara ve bunları kullanma ehliyetine sahip olabiliyor. Yaşadığımız
dünya düzeninde deri rengi karardıkça, yaşadığınız coğrafya “Ortadoğu”ya
kaydıkça veya dininiz İslamiyet olduğunda bu haklara da onları kullanma
ehliyetine de sahip olamayabiliyorsunuz.
Bu durum günümüz insanını
kalp, ruh ve aklıyla var olduğunu kanıtlamak zorunda olan bir canlıya dönüştürüyor.
İnsan olduğunun ispatı için yeterli kanıtlara sahip olmamak, insanın varlığını/yokluğunu
ve dünyaya katkısını tartışmalı hale getiriyor. Çünkü kâinatta merhamet
gösterebilen, akıllıca davranabilen, mantıklı seçimler yapabilen başka canlılar
da var. Fakat hiçbiri bu dünyada yapılanların bir hesabı olduğunu düşünerek bunları
yapmıyor. “İnsan olabilen insan” ise müstesna… Onun dünyadaki fiillerinin bir amacı
ve hesabı var; bu nedenle insanın ne için çaba göstereceği oldukça önemli. Çünkü
bu çaba, yalnızca dünya ve onun sunacaklarından ibaretse o zaman insanın daha
büyük, daha ciddi sorunları var diyebiliriz.
Kuran-ı Kerim’de: “İnsan
ancak çabasının sonucunu elde eder.” (Necm/39) buyurulur. Dünyada savaş
için çabalayanların barış için çabalayanlardan kat be kat fazla olduğunu
düşünerek başlayalım ve insanın bu başarıdaki (!) rolünü gözden geçirelim.
Sonra ayette buyurulduğu gibi insan, çaba, sonuç sıralaması üzerinden düşüncemizi
derinleştirelim. Bu derinlik bize, insan olmanın gereklilikleri yerine
getirilmeden gösterilen her çabanın, sadece dünyevi beklentilerin
gerçekleştirilmesini sağladığını gösteriyor. Hal böyle olunca Filistin’de
yaşananlar her insanın kapsama alanına girmiyor. Zira İlahi olarak sıralanmış
olan insan, çaba ve sonuç üçlüsünün birbirleri ile olan bağı koparılmış ve
günümüzdeki manzara ile karşı karşıya kalmışızdır.
Daha açık bir ifadeyle, insan
dünyada ne için çabaladığını idrak ettiğinde kendisinin günümüzdeki sonuçlara
olan katkısını ve dünyanın nasıl bu hale geldiğini de anlayabilir. Bu kavrayışa
sahip olmak, çabalarımızın sadece dünyevi beklentilerimizin hizmetinde olduğunu
yüzümüze çarpsa da oldukça önemli. Çünkü artık dünyanın iyi bir yer olmadığını
biliyoruz ve iyiler der ki; “İyi olmayan yerler kötünün hakimiyeti altındadır”.
Peki bu durumdan kurtulmak için sadece insan olmak yeterli mi?
Bu aşamada birinci olarak
daha insan olmanın gereklilikleri yerine getirilemezken bu sefer bir
ikincisiyle; “insan kalabilme” noktasındaki ciddi zorluklarla karşılaşıyoruz. Çok
şükür ki birincisi Allah’ın reçetesine uygun yaşamakla ve insana bahşedilen eşref-i
mahlukat payesiyle mümkün. Fakat ikincisi ancak ve ancak dünyaya meydan
okumakla mümkün. Neden mi? Çünkü mevcut hali, kanunları, anlaşmaları, kurumları
vs. her şeyi ile sadece şeklen insan gözükenlerin ihtiyaç ve beklentilerini
karşılayacak şekilde kurgulanmış bir dünyada yaşıyoruz.
Kimse hesabı verilecek bir
dünyada yaşadığını bilen bir mümin kadar insanın, çabanın ve bu ikisinin
sonucunun ne olması gerektiğini bilemez. Bu nedenle ancak mümin dünyaya meydan
okuyabilir. Fakat biz, meydan okumamız gerekenlere methiyeler düzüyor; Müslüman
kanının hesapsızca akıtıldığı bir dünya düzeninde onlarla aynı çaba ve sonuçlar
için çalıştığımızı bir türlü kendimize itiraf edemiyoruz.