Mevlanâ'yı Anlamak
Konya’ya yapılan ziyaretten dönen komşularımıza hoş geldiniz demek için ailece gidilen evlerde ikram edilen beyaz renk ve kaba büyüklükteki şekerler mukaddes kabul edilirdi. Altmışlı yıllarda Hz. Mevlanâ adını ilk olarak bu şekerleri tattığımda duydum. O günden sonra hangi gaye ile Konya’ya gidersem gideyim dönüşte orada şeker alıp teberrüken konu komşuya, eşe dosta ikram ettiğimde sevap işlemiş gibi olurdum. Sadece ben de değil, akraba ve yakın görüştüğüm insanlarda da aynı duygu olduğunu biliyorum.
Konya’da
tertiplenen Şeb-i Arus törenlerinde sohbetiyle Ömer Tuğrul İnançer’i ilahileriyle de Ahmet Özhan’ı dinlediğim günler oldu. Semazenlerin disiplin
içerisinde yaptıkları gösteriyi pürdikkat şekilde seyrederken manevi atmosferde
hayal dünyamızda saçılan ışıkların etkinlik sonunda bittiği de bir gerçektir.
Şimdi
bunları niye anlatıyorum?
Geçtiğimiz
cumartesi günü malum olduğu üzere vefatına “Düğün gecesi,
Sevgililerin buluşma gecesi” anlamlarına gelen “Şeb-i Arûs” adı verilen Mevlanâ’nın
vuslatının 749. Senesi programları tertiplendi. Devlet erkânı başta olmak üzere
çok sayıda akademisyen, sanatçı ve halkın bizatihi katılımıyla gerçekleştirilen
gecede ayini şerifler, ilahiler ve sema gösterileri ile anılmış oldu.
Benim anlatacağım elbette
bu değil.
Sadece finans işiyle
kalmayıp kültürel yayınlarıyla da adından söz ettiren Albaraka Yayınları’ndan gönderilen kitaplardan birisinin arka
kapağında son günlerde tartışılan bir konudaki “Mevlanâ’dan üç yüz sene önce yaşamış olan Ebu’l Hasan Büşenci şöyle
demişti: Dün tasavvufun adı yoktu ama hakikatı vardı. Bugün ise adı var kendi
yok” yazısı dikkatimi çekti.
Mutasavvıf ailede
yetişmiş neyzen Kudsi Erguner’in
geniş araştırmalar ve sahih kaynaklardan aktararak hazırladığı “Mevlevîlere Göre
Mevlana ve Mevlevilik Hakkında Doğru Bilinen Elli Yanlış” kitabının ses
getireceğine inanıyorum. Mevlanâ’ya ait olmayan sözleri kendi
söylediklerini pekiştirmek için sosyal medya aracılığıyla çekinmeden cahilce
kullananlar olduğunu biliyoruz.
Kudsi Erguner
bunların boyalarını ilmî senet ve tarihî bilgilerle düşürüyor. Hz. Mevlanâ’ya aitmiş gibi ifade edilen
mesnetsiz sözlere dur diyecek bu çalışması ile bugüne kadar ‘Acaba
ne derler’ i bir kenara atmış.
Ülkemizde Mevlevî kültürü ve onunla
gelişen musikisini iyi bilen Erguner,
zikrettiği sanatçılardan bahisle babası Ulvi
Erguner ile dedesi Süleyman Erguner’le
yaşadıklarından söz ederek doğup büyüdüğü kültürün günümüzde geldiği duruma
projeksiyon tutmuş. Kitabı hazırlarken bazılarını incitmemek gibi bir gayesi
olmadığını, Hz. Mevlanâ’ya ait
olduğunu sandığımız “Gel,
gel, kim olursan ol, yine gel” sözünün ona ait olmadığını, Mevlevilik
ve sema hakkında söylenen hatalı bilgileri öğreniyoruz.
Türkiye Yazarlar Birliği’nde Adnan
Karaismailoğlu ve Hicabi Kırlangıç’ın
başlattıkları Mesnevi Okumalarında Mevlanâ’yı günümüz insanına tanıtımları
gösterdikleri çabayı da zikrederken sahih bilgilere sahip insanların bu konuda
konuşmaları gerektiğinin altını çizelim.
Kitabı okuduğunuzda bugüne kadar
doğru bildiklerinizin birçoğunun yanlış olduğunu görünce hayretiniz biraz daha
artıyor. Mevlânâ’nın ardına sığınarak kendi düşüncelerini empoze edenler
olduğunu aktaran Kudsi Erguner’ elli yanlış bilgiyi cesaretiyle yanlışları
dile getirdiği için bir kez daha tebrik ediyorum ve’s-selam.