Dolar (USD)
32.57
Euro (EUR)
34.66
Gram Altın
2527.50
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Mevlânâ'nın İttihâd-ı İslâm çağrısı

Üzümlerin sûreti kardeşler olur

Sıktığın zaman bir şıra olur (Mevlânâ)

Mevlânâ, İslâm dünyasının özellikle de Anadolu’nun siyasî ihtilâflarla sarsıldığı, işgallerle çalkalandığı bir devirde, Selçuklu Devleti’nin son dönemlerinde yaşamış, tanıklık ettiği hadiselere kayıtsız kalmamış; sohbetlerinde ve eserlerinde sık sık “ittihâd-ı İslâm ve Uhuvvet-i İslâm” vurgusu yapmış bir bilgedir. Mevlânâ’nın ittihâd vurgusunun merkezinde vahdet ve muhabbet; karşısında ise cehalete karşı düşmanlık yer almaktadır. İslâm dünyasının ayrılığa düştüğü zamanlarda üzüm taneleri gibi ayrı ayrı değil, üzüm şırası gibi bir ve beraber olmayı salık veren Mevlânâ, pek çok müşterekleri olan ve ortak kaderi paylaşan İslâm dünyasının, ancak Kur’ân ve sünnet çatısı altında, uhuvvet ve vahdet dairesinde kalarak kurtuluşa erebileceğini vurgulamaktadır.

Asr-ı Saadetten sonra, Hz. Osman'ın şehit edilmesiyle başlayan dâhili fitne, Cemel ve Sıffin Savaşları’nda binlerce Müslümanın hayatlarını kaybetmesine neden olmuştur. Ekilen fitne tohumları o gün olduğu gibi, bugün de İslâm dünyasının karışmasına, pek çok müşterekleri olmasına rağmen Müslümanların birbirlerinden uzaklaşmalarına sebep olmuştur. Dolayısıyla İslâm ülkeleri bugün her zamankinden daha fazla ittihada ihtiyaç duymaktadır. Özellikle II. Abdülhamid Han döneminde sıkça zikredilen “ittihâd-ı İslâm” kavramı, dışarıdan gelen tehlikelere karşı Müslümanların mevcudu koruma ya da tek bir devlet olma gayesi olarak algılanırken bu günkü “ittihâd-ı İslâm” ifadesi ile kastedilen şey, daha ziyade Müslümanların ortak hareket etmesi, kardeşlik bağlarını güçlendirmeleri, aynı hedefe birlikte yürümeleri, dinî, askerî, siyasî ve ekonomi gibi sahalarda işbirliği yapmaları, anlamında kullanılmaktadır.

Mevlânâ, eserlerinde anlatmak istediklerini bir hikâye, bir temsil ya da veciz bir ifadeyle dile getirdiği, böylece dinleyicinin ya da okuyucunun tasavvur ve tahayyül dünyasını zenginleştirdiği, böylece verilmek istenen mesajın dürbün-misâl yakınlaştırdığı görülmektedir.

Üzümlerin sûreti kardeşler olur; sıktığın zaman bir şıra olur.

Bir koruk ki taş bağladı ve ham kaldı; Hak ezelde ‘kâfir-i asli’ ta’bir buyurdu

Yukarıdaki beyitlerde Hz. Mevlânâ, Müslümanlar arasında üzüm taneleri gibi bedensel yakınlığın kastedilen muhabbet seviyesinde olmadığını, daha ötesinin gerekliliğini ifade etmektedir. Nitekim üzüm tanelerinin sûretleri ve cisimleri birbirlerine yakındır ancak aralarında bir ayrılık söz konusudur. Üzümler sıkılıp şıra haline gelince ittihâd-ı bâtın içerisinde aralarında ayrılık ve gayrılık kalmaz. Müslümanlar da cemaat hâlinde, bir imamın ardında namaza durmaları istenilen bir kardeşlik seviyesi değildir. Müminler, buz parçası hükmünde olan benlik duygularını ittihâd-ı İslam denizine atıp eritmedikçe yani tam bir vahdet sağlanmadıkça “Müminler ancak kardeştirler” ayetinin sırrına erişememiş olacaklardır.

Geçecek yollarda müfterik toprak gibi, çömlekçinin eli onları bir testi yaptı.

Zîrâ su ve çamur olan cisimler ittihâdı nâkısdır, cân buna benzemez.

Hz. Mevlânâ, yukarıdaki beyitlerde, çömlekçinin; dağınık toprak tanelerini toplayıp bir araya getirerek bir çömlek yapması gibi, Hz. Peygamber (S.A.V.) de himmet eli ile dağınık halde birbirinin düşmanı olan kabileleri bir vücudun azaları gibi bir araya toplamış, tek bir nefis yapmıştır. Nasıl ki topraktan yaratılan bedene ruh verilmezse ittihadı tam tekâmül etmemiş olur, aynı şekilde müminler de ruh ve mana bakımından birlik içerisinde olmalıdırlar. Zîrâ bir olanın arasına nifak tohumları ekilemez. Nitekim Allah Kur’ân-ı Kerîm’de zahiren birlik halinde görünen münafıklar için “Sen onları toplu sanırsın. Hâlbuki kalpleri darmadağınıktır” buyurmaktadır. Dolayısıyla fiziksel yakınlığın yanı sıra Müslümanların kalp birliğine de sahip olmaları gerekmektedir. Hakiki iman, menfeatsiz bir muhabbet ve uhuvveti gerektirmektedir. Muhabbet ve uhuvvet ise ittihâd ve ittifakın temel taşı hükmündedir. Mevlânâ, müminler her ne kadar sûret ve beden açısından farklı görünseler de imanları tekdir ve sûreten farklı görünen bu insanlar nûrâni bir silsile ile birbirlerine bağlıdırlar, der.

Mevlânâ’nın eserlerinden hareketle ittihâd-ı İslam’a dair görüşlerini dört başlık atında özetleyebiliriz: 1. Müslümanlar arasında birlik ve beraberliği sağlamak 2. Tefrika/ nizâ ve nifâka karşı birlik ve yardımlaşma 3. İslam kardeşliğini yeniden te’sis etmek 4. Ümmetin fesada düştüğü zamanlarda kurtuluş reçetesi olarak Kur’ân ve sünnete ittiba etmek.