Mevlânâ'nın İttihâd-ı İslâm çağrısı
Üzümlerin sûreti kardeşler olur
Sıktığın zaman bir
şıra olur (Mevlânâ)
Mevlânâ,
İslâm dünyasının özellikle de Anadolu’nun siyasî ihtilâflarla sarsıldığı,
işgallerle çalkalandığı bir devirde, Selçuklu Devleti’nin son dönemlerinde
yaşamış, tanıklık ettiği hadiselere kayıtsız kalmamış; sohbetlerinde ve
eserlerinde sık sık “ittihâd-ı İslâm ve Uhuvvet-i İslâm”
vurgusu yapmış bir bilgedir. Mevlânâ’nın ittihâd
vurgusunun merkezinde vahdet ve muhabbet; karşısında ise cehalete karşı düşmanlık
yer almaktadır. İslâm
dünyasının ayrılığa düştüğü zamanlarda üzüm taneleri gibi ayrı ayrı değil, üzüm
şırası gibi bir ve beraber olmayı salık veren Mevlânâ, pek çok müşterekleri
olan ve ortak kaderi paylaşan İslâm
dünyasının, ancak Kur’ân
ve sünnet çatısı altında, uhuvvet ve vahdet dairesinde kalarak kurtuluşa
erebileceğini vurgulamaktadır.
Asr-ı
Saadetten sonra, Hz. Osman'ın şehit edilmesiyle başlayan dâhili fitne, Cemel ve
Sıffin Savaşları’nda
binlerce Müslümanın hayatlarını kaybetmesine neden olmuştur. Ekilen fitne
tohumları o gün olduğu gibi, bugün de İslâm dünyasının karışmasına, pek çok
müşterekleri olmasına rağmen Müslümanların birbirlerinden uzaklaşmalarına sebep
olmuştur. Dolayısıyla İslâm ülkeleri bugün her zamankinden daha fazla ittihada
ihtiyaç duymaktadır. Özellikle II. Abdülhamid Han döneminde sıkça zikredilen “ittihâd-ı İslâm” kavramı, dışarıdan
gelen tehlikelere karşı Müslümanların mevcudu koruma ya da tek bir devlet olma
gayesi olarak algılanırken bu günkü “ittihâd-ı
İslâm” ifadesi ile kastedilen şey, daha ziyade Müslümanların ortak hareket
etmesi, kardeşlik bağlarını güçlendirmeleri, aynı hedefe birlikte yürümeleri,
dinî, askerî, siyasî ve ekonomi gibi sahalarda işbirliği yapmaları, anlamında
kullanılmaktadır.
Mevlânâ,
eserlerinde anlatmak istediklerini bir hikâye,
bir temsil ya da veciz bir ifadeyle dile getirdiği, böylece dinleyicinin ya da
okuyucunun tasavvur ve tahayyül dünyasını zenginleştirdiği, böylece verilmek
istenen mesajın dürbün-misâl
yakınlaştırdığı görülmektedir.
Üzümlerin sûreti kardeşler olur; sıktığın zaman
bir şıra olur.
Bir koruk ki taş bağladı ve ham kaldı; Hak ezelde ‘kâfir-i asli’ ta’bir buyurdu
Yukarıdaki beyitlerde Hz. Mevlânâ,
Müslümanlar arasında üzüm taneleri gibi bedensel yakınlığın kastedilen muhabbet
seviyesinde olmadığını, daha ötesinin gerekliliğini ifade etmektedir. Nitekim
üzüm tanelerinin sûretleri
ve cisimleri birbirlerine yakındır ancak aralarında bir ayrılık söz konusudur.
Üzümler sıkılıp şıra haline gelince ittihâd-ı
bâtın içerisinde
aralarında ayrılık ve gayrılık kalmaz. Müslümanlar da cemaat hâlinde, bir
imamın ardında namaza durmaları istenilen bir kardeşlik seviyesi değildir. Müminler,
buz parçası hükmünde olan benlik duygularını ittihâd-ı İslam denizine atıp
eritmedikçe yani tam bir vahdet sağlanmadıkça “Müminler ancak kardeştirler” ayetinin sırrına erişememiş
olacaklardır.
Geçecek yollarda
müfterik toprak gibi, çömlekçinin eli onları bir testi yaptı.
Zîrâ
su ve çamur olan cisimler ittihâdı nâkısdır, cân buna benzemez.
Hz. Mevlânâ, yukarıdaki beyitlerde,
çömlekçinin; dağınık toprak tanelerini toplayıp bir araya getirerek bir çömlek
yapması gibi, Hz. Peygamber (S.A.V.) de himmet eli ile dağınık halde birbirinin
düşmanı olan kabileleri bir vücudun azaları gibi bir araya toplamış, tek bir
nefis yapmıştır. Nasıl ki topraktan yaratılan bedene ruh verilmezse ittihadı
tam tekâmül etmemiş olur, aynı
şekilde müminler de ruh ve mana bakımından birlik içerisinde olmalıdırlar. Zîrâ
bir olanın arasına nifak tohumları ekilemez. Nitekim Allah Kur’ân-ı
Kerîm’de zahiren birlik halinde
görünen münafıklar için “Sen onları toplu sanırsın. Hâlbuki kalpleri darmadağınıktır”
buyurmaktadır. Dolayısıyla fiziksel yakınlığın yanı sıra Müslümanların kalp
birliğine de sahip olmaları gerekmektedir. Hakiki iman, menfeatsiz bir muhabbet
ve uhuvveti gerektirmektedir. Muhabbet ve uhuvvet ise ittihâd
ve ittifakın temel taşı hükmündedir. Mevlânâ,
müminler her ne kadar sûret
ve beden açısından farklı görünseler de imanları tekdir ve sûreten
farklı görünen bu insanlar nûrâni
bir silsile ile birbirlerine bağlıdırlar, der.
Mevlânâ’nın eserlerinden hareketle ittihâd-ı İslam’a dair görüşlerini dört başlık atında özetleyebiliriz: 1. Müslümanlar arasında birlik ve beraberliği sağlamak 2. Tefrika/ nizâ ve nifâka karşı birlik ve yardımlaşma 3. İslam kardeşliğini yeniden te’sis etmek 4. Ümmetin fesada düştüğü zamanlarda kurtuluş reçetesi olarak Kur’ân ve sünnete ittiba etmek.