Mevcut sistem, öğretmenin gelişimini engelliyor
EĞİTİM DEĞİŞKENSİZLERİ-4
Öğretmenlik, toplumda çoğu kimsenin düşündüğü gibi kişinin hayatını kazanması için bir meslek değil, ülkeye ve topluma faydalı insanlar yetiştirmek uğruna harcanan bir hayattır. Bir toplumun gelişmişlik düzeyi, öğretmenlerinin durumundan rahatlıkla anlaşılarak yorumlanabilir.
Öğretmen olmanın ana şartlarından biri de hayatın her döneminde, öğrenen olmakla ilgilidir. Eğitim gibi kendini devamlı geliştiren dinamik bir sürece, öğrenen olmadan uyum sağlamak ve dâhil olmak öğretmen için oldukça zor olacaktır. Öğrenen olarak öğretmenin sürece dâhil olması, nitelikli eğitimin de oluşmasını sağlayacaktır. Sürece öğretmenin dâhil olamaması ise eğitimin yerinde sayması ve geriye doğru gitmesine sebebiyet verecektir.
Öğretmenin olmadığı ya da eksik olduğu yerlerde, eğitimde sorunlar haricinde konuşulacak fazla bir konu yoktur. Öğretmensiz eğitim sorunlarını çözmeye çalışmak, eğitim sistemine hiçbir zaman fayda vermeyecektir. Öğretmen dışlayarak yüksek teknolojilerle öğrenci yetiştirmeye kalkmak, etik ve ahlaki değerlerden uzak insanlar meydana getirecektir. Üstüne bir de vatan, bayrak, devlet ve millet gibi kavramlardan uzak, kendi milletine ve devletine düşman şuursuz bir nesil ortaya çıkaracaktır.
Eğitim sisteminin kalitesinin artırması ve başarı oranının yükselmesi, toplumu oluşturacak öğrencileri yetiştiren öğretmenlerin, maddi ve manevi olarak mutlu edilmesinden geçmektedir. Eğitim sisteminde kalıcı başarılar sağlamak için gerekli olan anahtar öğretmenlerin mutluluğudur. Öğretmenin mutlu edilmesi, eğitim sisteminin ana kahramanları olan ve üzerlerine sistem kurgulanmaya çalışılan öğrencilerinde mutlu olmasını sağlayacaktır. Mutlu öğrenciler de ülkenin geleceği için umut anlamına gelecektir. Dünyada söz sahibi bir ülke olmanın yolu, öğretmenlere sahip çıkmak ve onların ne ürettiğinin farkında olarak, onları baş tacı etmekten geçer.
Günümüzde bazı kesimler tarafından itibarları zedelenmeye çalışılan öğretmenlerin, itibarlarının zedelenmesine izin vermemek toplumdaki herkesin görevi olmalıdır. Belirli meslek gruplarına gösterilen (doktor, hâkim vs.) saygının daha fazlasını bu meslek gruplarını yetiştiren öğretmenlere göstermek, eğitim ve ülkenin geleceği için en önemli zorunluluğumuzdur. Öğretmenlere gösterilmeyen saygıyı da yeni yetişen nesillerden isteme hakkımız hiçbir zaman olmayacaktır.
Eğitim sisteminde öğretmenleri maddi ve manevi anlamda mutlu edecek bütün imkânlar mevcutken, nedense konu öğretmenlere geldiği zaman çok yavaş davranılmaktadır. Öğretmenlere her fırsatta, “Eğitim dinamik bir süreçtir, durağanlık kaldırmaz. Kendini geliştirmeli ve zamana uygun olarak yenilemelisin” denilmekte fakat öğretmenlerin kendini geliştirmesi için gerekli imkânlar, öğretmenlere bir türlü sunulamamaktadır. Eğitim sistemi, öğretmenleri kendi alanlarında uzmanlaşmaları için lisansüstü eğitime teşvik etmek şöyle dursun, yaptığı engelleyici uygulamalarla, öğretmenlerin lisansüstü eğitim almaması için mücadele eder bir hale getirilmiştir. Lisansüstü eğitimini tamamlayarak alanında uzmanlaşan öğretmenlere ise sınırlı derecede maddi ve manevi imkânlar tanınması, öğretmenlerin akademik eğitim alma yolunda en büyük engeli oluşturmuştur. Öğrenciyle birlikte eğitim etkinliği yapmak isteyen öğretmenlerin önüne de hazırlanması etkinlik uygulamasından daha teferruatlı olan resmi evrakların serilmesi, öğretmenlerin eğitim etkinliklerini iptal etmelerine neden olmaktadır. Öğrenci ve evraklar arasına sıkıştırılan öğretmenlerden, öğrencinin fiziksel ve psikolojik gelişiminin takip edilmesinden çok öğrencinin resmi evrak gelişiminin takip edilmesi talep edilir hale gelmiştir. Eğitim süreci, yapılmak istenen uygulamanın bürokratik zorluğundan dolayı evraklar arasına sıkıştırılan bir süreç haline getirilmiştir.
Öğretmenler odasının içinde oluşturulan duygu yoğunluğundan ise bahsetmeye gerek bile yoktur. Aynı işi yapan insanlar anlamını kimsenin çözemediği bir şekilde kadrolu, sözleşmeli, pictesli, ücretli vs. öğretmen olarak ayrılmış durumdalardır. Devletin içerisinde aynı meslek grubuna ait bir iş üzerinde çalışanların maddi ve özlük hakları bakımından bu kadar farklılaştığı bir meslek grubu yoktur. Eğitim sisteminin uygulayıcıları olan öğretmenler üzerinde denenmeye kalkılan anlamsız uygulamalar da öğretmenlik mesleğinin değerini toplum gözünde düşürmeye başlamıştır.
Sosyo-ekonomisi düşük bölgelerde öğretmen kalıcılığını artırmak için uygulanan sözleşmeli öğretmenlik gibi çözümden çok, sorun üretmekle mükellef bir sistemde devam edilmesi de eğitim sistemine zarar vermektedir. Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının kanayan yarası haline gelen özlük hakları noktasında haklarını isteyen öğretmenlere “Ya işini seç, ya eşini seç” denilmesi de bozuk bir sistemin uygulanma noktasında ne kadar kararlı olunduğunun göstergesidir. Suriyeli öğrencilerin Türk eğitim sistemine uyumu (pictes) için alınan öğretmenlere de Suriye’li öğrencilerin uyumu sağlandıktan sonra “Güle güle” denecek olunması, öğretmenlerin psikolojik olarak bir girdaba sürüklenmesine yol açacaktır.
Sınıflarda kadrolu öğretmen eksikliğinden dolayı derslere giren ücretli öğretmenlere ise bırakın özlük haklarının verilmesini, asgari ücretin altında bir maaş verilerek psikolojik anlamda yıkılmaları sağlanmaktadır. Okullarda oluşan kadrolu öğretmen açığı yüksek seviyelere ulaşmış durumda olmasına rağmen, bu durum geçici çözümlerle aşılmaya çalışılarak, asıl sorun bir türlü görülmek istenmemektedir. Devlete alınacak öğretmen sayısının anlık durumlara göre değerlendirilmesi ve her yıl ihtiyaca cevap vermeyen öğretmen atama sayısı yüzünden, verilen eğitimin de kalitesi düşmeye başlamıştır. Atama sayısında ve tarihinde bir türlü yakalanamayan istikrardan dolayı da yeni mezun olan öğretmenlerin yoğun sınav süreçleriyle, mesleğe başlayamadan psikolojik sorunlarla birlikte yaşamalarına sebep olunmuştur. Devlete öğretmen alımı için yapılan fakat çoğu şirkette üst düzey pozisyonlara alınan yöneticilere yapılan sınavlarla eşdeğer sınavların öğretmen alımı için yapılması, nitelikli öğretmen amacından, devamlı başka yönlere savrulmalara neden olmuştur. Öğretmen alımı için yapılan genel kültür-genel yetenek, eğitim bilgisi, alan bilgisi gibi sınavlara kitlelerin büyüklüğü hesap edildiğinde uygulama da büyük sorunlara gebe olan mülakatın da eklenmesi, yeni mezun öğretmenlerin öğrenmeden uzaklaşarak, çoktan seçmeli sınav bağımlısı haline gelmelerine neden olmuştur. Eğitim sistemi içerisinde öğretmenlerin bunlar gibi çözülememiş birçok sorunu mevcutken, eğitimin niteliğini artırmak, bizim için samanlıkta iğne aramakla eş değer olacaktır.
Öğretmenlerle üniversite eğitimleri hakkında görüşüldüğünde de aslında öğretmen yetiştirme konusunda yetersiz kalındığı net olarak ortaya çıkmaktadır. Eğitim fakültesinde öğrenim gören öğretmen adaylarına okullarda uygulama eğitimi aldırılması yerine, yoğun şekilde teorik ders verilmesi, öğretmenlerin göreve başladıklarında sürece adapte olmada zorlandıklarını göstermektedir. Üniversitelerde öğretmen yetiştirmek için verilen teorik eğitimin uygulama eğitiminden fazla olması, sistem içerisinde büyük sorunlar ortaya çıkarmaya gebe bir şekilde beklemektedir.
Sistem, öğretmenlik için yeterli uygulama eğitimi verilmeden mezun edilen ve sistem içerisine doğrudan gönderilen öğretmenlerin, uygulama ve sisteme adaptasyon sürecinde sorun yaşamasına sebep olmaktadır. Aslında bir büyük sorunumuz da eğitim fakültelerinde çalışan çoğu akademisyenin, ülkedeki eğitim sistemine yeterli derecede alaka göstermemesinden kaynaklanmaktadır. Çalışma alanlarının temelini oluşturan, okullarda yaşanan sorunlardan uzak kalınması ve kâğıt üstü çalışmalara daha fazla yönelinmesi, eğitim sitemi adına çok büyük sorunlar oluşturmaktadır. Ülkenin eğitim sorunlarını, ilgili alan kaynağından değil de anketlerden analiz etmeye kalkmak, eğitim sorunlarını bir çözüm noktasına kavuşturmayacaktır. Eğitim fakültelerinde yetersiz olarak uygulanan, öğretmenlik uygulamalarının, zorunlu olarak eğitim fakültelerinde çalışan çoğu akademisyene de verilmesi şarttır. Böylelikle eğitim sistemi içerisinde bulunan sorunlara, kendi değer ölçütlerimiz doğrultusunda uygun çözüm önerileri ortaya çıkabilir.
Öğrencilik dönemi haricinde eğitim süreci içerisinde hiç bulunmamış, çokbilmiş eğitim yazarlarını da sistem içerisinden acilen uzaklaştırmak gerekmektedir. Bu ve buna benzer kişilerin tek derdi, bu alandan kendilerine gelecek maddi getiriler ve sosyal medya üzerinde takipçi sayılarının artmasıdır. Eğitim sistemi içerisinde yer almamış ve sorunlara hâkim olmayan birinin, sistem içerisinde var olan öğretmen ve okul yöneticilerini eğitim adına eleştirme hakkı yoktur. Eğitim sistemi içerisinde bulunan öğretmen ve okul yöneticileri mükemmel bir sistemin içerisindeki kötü oyuncular değil, vasat bir sistemin içerisindeki mükemmel oyunculardır. Eleştirirken öncelikle bu insanların sorunlarını bilmek ve ona göre eleştirmek gerekir.
Eğitim sorunlarının birçoğu eğitim sürecinde oluşan sorunlara, eğitim paydaşlarının fikirlerinin alınmadan belirli bir zümreye ait çözüm önerilerinin uygulamaya koyulmasından kaynaklanmıştır. Yapılan bu uygulamalar da çözümden çok sorunun konuşulmasına neden olarak eğitim sistemini zayıflatmaktadır. Zayıflayan eğitim sistemiyle de her fırsatta en son gidilecek yer olan öğretmene ilk olarak gidilmesi, bir olan sorunu dokuza çıkarmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Uygulama noktasında eğitime hiçbir fayda getirmeyecek olan anlık değişimlerden uzak durulması ve içerisinde alanda çalışan öğretmen fikirlerinin çoğunlukta bulunduğu uzun süreli eğitim planlamalarının yapılarak devreye sokulması gerekmektedir. Eğitim planlamalarının, hedefe yönelik olarak kısa vadede değil, uzun vadede yapılması ülkeye gelecekte büyük fayda getirecektir.
Unutmadan hatırlatalım; öğretmenlerin zayıflayan itibarlarının iade edilmesi belki de bugün konuşulan birçok eğitim sorununun çözülmesine de öncülük ederek, ülkenin nitelikli eğitime ulaşmasında büyük rol oynayacaktır.
“Öğretmen bir toplumun asaletinin göstergesidir” unutmayalım.
Yarın, “öğrenci”yle devam edeceğiz.