Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.69
Gram Altın
2954.78
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

METALİK SİYASİ HAVA

Doç. Dr. Mustafa TEKİN

Yerel seçimlere bir haftadan daha az bir süre kaldı. Yerel seçimler belki de en fazla kendisi olması, olağandışı anlamları en az yüklenmesi gereken bir içerikle önümüzde arz-ı endam etmesi gerekirken, yine olağandışı bir anlam kazandı. Nedense Türkiye'de seçimler, ben beni bildim bileli nihai kaderimizi oyluyormuş gibi kendi özgül ağırlığını aşan bir anlama sahip olmuşlardır. Fakat bunların içerisinde bu niteliğiyle en fazla öne çıkan seçim 30 Mart yerel seçimleri olacak.

Türkiye'nin Osmanlı'dan bu yana devam eden "yörünge" sorunu, her seçimin anlamını dönüştürüp taraf oluşları keskinleştiriyor. Tutum alışlar ve parti ittifakları da buna göre oluşmaya başlıyor. Bu ayrıştırmaların keskinliği, bir boyutuyla partilerin işine yarıyor. Çünkü safları sıklaştırma ve tavır alışlar bu keskin kutuplaşmalar ile daha net belirginleşiyor. Kendi özgül ağırlığı içinde akacak bir seçimde, rahatlıkla farklı bir pozisyon alacak seçmenler, yeni oluşturulan algı çerçevesinde kolaylıkla siyasi tutumlarını farklılaştırabiliyor.

Öncelikle yerel yöneticilerin seçilmesi anlamına gelen yerel seçimlerde, belediye başkan adaylarının başarıs(ızlığ)ı, kentlerin kültürel yozlaşmışlığı, rant alanına dönüşüm, kentlerin kültür ve medeniyet algıları açısından nerede durduğu, kentsel dönüşüm ve yetersizliği, kentlere hakim olan kırsal zihniyet vb. konuları tartışmamız gerekirken, bunların hiçbirinin mevzu bile edilmediğini görüyoruz. Yani şehri konuşmadan, yerel yöneticiler seçilecek.

Bu seçimlerde, açıkçası belediye başkanlarını ve hatta Ak Parti'yi bile oylamıyoruz. Bu seçimde oylamanın konusunun Recep Tayyip Erdoğan olduğunu görüyoruz. Ortadaki manzara, bir tarafta Gülen Hareketi'nin de destek sağladığı diğer tüm partiler ile Tayyip Erdoğan arasında geçecek bir seçim şeklindeki imajla şekillendirildi. Muhalefet partileri de, icraatlar ve yerel adayları bırakarak söylemlerinin ve eleştirilerinin merkezine Tayyip Erdoğan'ı oturttular. Dolayısıyla, Tayyip Erdoğan'ın oylamanın yegane konusu haline geldi. Erdoğan da doğrusu, bu damarı giderek besliyor; çünkü yakın vadede kendisine iyi bir oy potansiyeli sağladığını düşünüyor olsa gerek.

Belki Erdoğan'ın özellikle Gülen Hareketi'ne yönelik dozu oldukça yüksek, keskin söylemlerine diğer partiler ve hareketin aynı dozda mukabelesi ile siyasetin gerginlik katsayısının yükselmesine ve aynı oranda seçimlerin gerçek "gündem"inin kaybolmasına sebep oluyor. Belki kısa vadede kazançlı gibi görünen bu yol, uzun vadede Türkiye'de bir kalite kaybını beraberinde getiriyor.

Seçmenler, sürekli algı yönetimleriyle görünürlük kazanan tek taraflı bir dünya resmini izlemeye devam ediyorlar. Bu da son kertede, sahici soruları ertelediği gibi, gerçek ve en önemlisi kapsamlı soruların görüntüler arkasında kaybolmasına hizmet ediyor. Bu seçimlerde yukarıda belirttiğimiz ve aslı itibarıyla gündelik hayatımızı daha yakından ilgilendiren konular ve karşı karşıya kaldığımız sorunlar ile hukuk, adalet, ilkelere dair tartışmalar yerini görüntüler üzerinden bir algı savaşına bırakıyor.

Türkiye'nin gittikçe kutuplaşmaya doğru savrulan bu gerginlikler siyasetine ve savaşına bir an önce son vermesi gerekiyor. Tabii ki siyaset, özellikle kurumsallaşmış siyasi partiler arasındaki bir iktidar mücadelesidir aynı zamanda ve bu mücadele devam edecektir. Fakat bugün siyasette ağır bir metalik hava mevcuttur ve bu metalik hava dağılmadıkça, alt katmanlarda gerçekleşmesi gereken sahici taleplerin oluşmasını da engellemektedir.

Bu konuda en büyük görev, iktidar partisi olan AK Parti'ye düşmektedir. AK Parti, kendisini anlatan ve insanların ihtiyaçları üzerine odaklanmış sorunlar ve taleplerin konuşulduğu bir dil üzerinde yoğunlaşmalıdır. Çünkü sükunetli dil ancak muhataplarında "doğal haklılık" gibi bir tortu bırakabilir. Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimini de düşündüğümüzde, bu gerilimin uzun vadeli sürmesini Türkiye kaldırabilir mi? Bir de üzerine siz muhtemel genel seçimi ekleyin.