Metafizikleşme ile olgular arasında
Aydınlanma düşüncesinin temel felsefi varsayımları çerçevesinde, o dönemde insan ve evren yeniden okunmaya başlamıştı. Kilisenin dogmalarından bunalan ve ona karşı eleştiriye girişilmesi katı pozitivistik ve materyalistik bir bakış açısı inşa edilmişti. Bu anlayış insanı ve dünyayı ölçülebilirlikler üzerinden inşa etmeyi hedeflemekteydi.
Sosyolojinin ortaya çıkışındaki erken zamanlarda, pozitivistik bakış açısı hakimdi. Nitekim Comte, bilindiği üzere insanlığın üç aşamadan geçtiğini; bunların teolojik, metafizik ve pozitif çağlar olduğunu ilerlemeci bir tarih anlayışı ve tezine uygun olarak dile getirmekteydi. Pozitif çağ aklın ve duyuların hakim olduğu bir çağdı.
Aslında ölçülebilirlik önemli bir şeydir. Zira olgular dünyasında varolan gerçeklikler ancak bu tür ölçülebilir yöntemlerle ortaya konulabilirler. Fakat Aydınlanma düşüncesinin ardından, pozitivistik yöntem, bir müddet sonra metafizikleşmeye doğru gitti. Yani belirli bir hayat tarzını ve dünya görüşünü dikte etmek üzere olgular dünyasından kopmaya başladı. Thomas F. Odea, "Din Sosyolojisi" ismini taşıyan makalesinde bu durumu, 19. Yüzyılda metafizik olmayan bir matafizikleştirme diye bahsetmektedir.
Durkheim'la devam eden süreç, olguları şeyler gibi ele almak; böylece oldukları gibi ortaya koymak şeklinde bir yöntemi sistemleştirmekteydi. Eşyayı olduğu gibi ele almak bağlamında bu yöntem anlamlı olmakla birlikte, onun bir boyutunu ihmal etmek ve daha da ötede insanın karşısındaki her şeyi nesneleştirmesi gibi zafiyetleri sebebiyle eleştirildi.
Daha sonraki süreçte, insanın sadece dışarıdan anlamları alan değil, dünyaya ve kendisine aynı zamanda anlam yükleyen bir varlık olması gerçeği dile getirildi. İnsanın muhatap olduğu tabiat ve nesneler dünyasında varolan eşyalar, sadece kendi muhtevaları ile tanınmıyordu. Güneş sadece ısı ve ışık veren bir unsur değildi. Bir insan için söz gelimi, sevdiğinin sıcak yüzünü hatırlatıyordu. İşin gerçeği, insan hayatında bunun da önemli bir yeri vardı.
Güneş, bir yandan enerjisi, büyüklüğü, evrende gördüğü işlev vb. açısından olgular dünyasının bir parçasıdır. Dünya güneşin etrafında dönerken, bu dönüşün belirli bir hesabı vardır. İnsan için bu ölçülebilirlik bir hayat inşa ederken önemlidir. İşin bu kısmı olgular dünyasıyla ilgilidir. Ancak güneşe insanlar tarafından yüklenen birçok öznel anlamlar da vardır. İnsan bu yüklediği anlamlar etrafında eşya ile ilişkiler kurmaya devam eder.
Bu bakış açılarından birisi insan hayatında olmayınca, bir eksiklik ve problem de hemen kendisini göstermektedir. Katı pozitivistik yöntem, insanın bu anlam yükleme fonksiyonunu ihmal ettiği için, doğrusu soğuk, donuk ilişkiler oluşmaya başladı. Avrupa'da
Romantik akım, buna verilmiş bir cevaptı bir boyutuyla. Fakat insan eşyaya sadece ona yüklediği öznel anlam (Öznel anlama bir toplumun bakış açısını da dahil edebiliriz) çerçevesinden baktığında, bir müddet sonra metafizikleştirme kaçınılmaz biçimde hayatı kaplayacaktır. Bunun doğal sonucu da olgusallıktan ve gerçeklikten kopuş ve kendi kapalı evrenine dönüştür.
Açıkçası epey uzun bir süredir, toplumumuzda metafizikleştirme eğilimlerinin arttığını; eşyaya, olaylara ve dünyaya romantik bakış açısının yoğunlaştığını dolayısıyla bir melankoliye gidildiğini düşünüyorum. Toplumun bütün segmentlerinde gözlemlendiğim bu durum, giderek gerçekliklerden de kopuşu getirmektedir. Nihayetinde ortaya koyduğumuz argümanların, kendi sınırlarımızın dışına çıktığında da geçerlilik taşıması gerekmektedir. Yoksa eşyaya ben böyle anlam yüklüyorum dendiğinde, eşya öyle olmamaktadır.