Dolar (USD)
34.60
Euro (EUR)
36.31
Gram Altın
2918.52
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Ocak 2021

Mesut Özil: 'Alman gibi düşünüyorum, Türk gibi hissediyorum!'

Şimdilerde Türkiye’nin gündeminde olan Mesut Özil’in, bir çırpıda bitirilecek kadar akıcı ve sürükleyici olan “Futbolun Büyüsü ve Gerçekleşen Hayaller” adlı kitabını okuyunca…

Bizim kuşakların anlamakta zorluk çektikleri, daha doğrusu anlama çabası göstermeden yargıladıkları “Yeni Nesil”in tarifini buldum.

“Altın kafesten dışarı çık ve kendin ol!” diye haykıran bir delikanlı Mesut Özil.

“Rızıklarını” aramak için, uzun yıllar önce Almanya’ya göçen vatan evlâtlarının torunu, çocuğu…

Bodrumunda farelerin cirit attığı bir evde büyümüş…

“Bodrum merdivenlerinin en üst basamağında durup karanlığa bakıyorum. Trabzanın en üstündeki elektrik düğmesi kendimi bildim bileli bozuk.” diyor…

“Gri posta kutuları ezik büzük.

Dış duvarda numaramız bile yazmıyor. Rakamları muhtemelen birisi çalmıştır! (..) Ne olmuşsa olmuş, daha sonra birisi, ev numaramız olan 30 sayısını yeşil sprey boyayla duvara yazmış.”

*

“Bisikletimi almak için bodruma iniyorum. (…) Bu kadar kötü kokuyor burası. Bilhassa idrar kokusu var… Komşular buraya işiyorlar mı, yoksa koku burada sürüsüne bereket yaşayan sıçanlardan mı geliyor, bilemiyorum.”

*

Mesut Özil, “Modern Batı”nın, kendisine “ekmek için” sığınan “göçmenlere” lâyık gördüğü “yoksulluğun” ortasında büyümüş bir çocuk, bir gençti.

Almanya’nın dil, iz, yol bilmezleri…

Bütün hedefleri, Türkiye’den birkaç apartman dairesi satın alabilmek ve dönüşte “kira gelirleriyle rahat edebilmek” olan anne, babaların çoğu, “Almanca öğrenme” imkânına sahip değildi.

Mesut Özil’in ifade ettiği gibi, “Yabancılarla Almanlar arasında birlikte yaşamak diye bir şey yoktu. Birbirlerinden ayrı yaşarlardı.”

Çocuklar, yaşadıkları ülkenin dilini, ailelerinden değil, itilip kakıldıkları okul öncesi eğitim kurumlarında ve okullarında öğrenmeye çalışırlardı.

Mesut Özil, Almanca’ya çok geç başlamanın sıkıntısını uzun yıllar boyunca çektiğini belirtiyor kitabında.

Ve, üzerinde etraflıca tefekkür edildiği takdirde “bugünü” anlamamıza yardımcı olabilecek şu cümleyi kullanıyor:

“Alman gibi düşünüyorum ama Türk gibi hissediyorum!”

Türk Milli Takımı mı, Alman Milli Takımı mı?

Mesut Özil, kitabında “Niçin Türk Milli Takımı’nı değil de, Alman Milli Takımı’nı tercih etti?” tartışmalarına da işaret ediyor:

“Almanya’da doğmuş olmama rağmen sadece Türk pasaportum vardı. O zamanlar, çifte vatandaşlık yoktu. Aradaki fark çocukken beni ilgilendirmiyordu. (..) Ama büyüdükçe ve büyük futbol kariyeri yapma şansım giderek daha belirgin hale geldikçe bu konu hakkında düşünüp taşınmam gerekti.

Alman Milli Takımı için mi yoksa Türk Milli Takımı için mi?.. (Oynamalıydım.)”

*

Aile fertleriyle, arkadaşlarıyla uzun uzun istişare ettikten sonra, Alman Milli Takımı’nda oynamaya karar verdiğini belirtiyor Mesut Özil.

Bunun için ilk yapması gereken, Türk Başkonsolosluğu’na müracaat edip, Türk Pasaportu’nu geri vermekmiş…

Babasıyla birlikte gittiği Konsolosluk’ta, görevlilerin “nefret dolu” bakışlarına ve engelleme girişimlerine muhatap olduklarını, işlerinin aksatıldığını, aynı yere uzun yollar kat edip ikinci kere gitmek mecburiyetinde bırakıldıklarını anlatıyor Mesut Özil.

“Bana öyle şeyler söylediler ki…” diyor;

“Gurursuz olmakla suçlandım, ihanetle, Türkiye’yi sevmemekle suçlandım. Ne büyük saçmalık!”

Bunları yaşadıktan sonra da Türkiye’den birilerinin sürekli olarak kendisini çekiştirdiğini, Türk Milli Takımı’nda oynamaya ikna etmeye çalıştığını anlatan Mesut Özil, sonrasında şunları söylüyor:

“Almanya için oynamaya karar vermiş olmam, Türkiye’yi kalbimde taşımadığım, kafamda bitirdiğim, kendimi Türkiye’ye ve Türk İnsanı’na kapadığım anlamına gelmiyordu.”

O anlama gelmiyordu…

Peki, hangi anlama geliyordu?

Mesut Özil, bu soruya, en büyük başarısı Dünya Üçüncülüğü olan Türk Milli Takımı yerine, Dünya Kupası’nı defalarca kazanmış Almanya Milli Takımı’nda oynamanın kariyeri açısından çok daha iyi olduğu yönündeki kanaatini belirterek cevap veriyor.

Onun bu yaklaşımını isabetli bulanlar da, “Alman Milli Takımı’nda oynayan ve bu sayede Dünya Kupası kaldırmış futbolcular arasına girmeyi, dünyanın en büyük kulüplerinde forma giymeyi başaran Mesut Özil’in yaptığı, Türkiye için de faydalıdır. Onun oradaki varlığı, Türkiye’nin ve Türk futbolcularının, teknik adamlarının reklamları açısından da çok yararlı olmuştur!” diyorlar.

Tartışmalı bir konu.

Mesut Özil, o günlerde Türk Milli Takımı’nı tercih etseydi…

Bugün, Türkiye’nin futbol gündeminin bir numarası olabilir miydi?..

Mesut Özil’in Alman Milli Takımı’nda oynaması, kendisinin ve Türkiye’nin futbol piyasası değerine, tanıtımına ne denli katkı sağlamıştır, üzerinde düşünülebilir.

O’nun kitabını okuyanlar…

Mesela…

Real Madrid’deki “futbol kültürü” ve “bakış açısıyla”, Türkiye’deki “büyük” kulüplerin bu alanlardaki durumlarına dair “dikkat çekici” kıyaslamaları bulabilir.

*

Ben işin futbol yönüyle fazla ilgili sayılmam.

Kitap, “Bugünün gençliğinin bizim kuşaklardan ne denli farklı düşündüğü”ne dair fikirler vermesi bakımından ilgimi çekti.

Gençliği anlama çabasını göstermeyenlerin “gençliğe sahip çıkma” pozlarının ne kadar “eğreti” durduğunu göstermesi bakımından da çok ilginç.

Gençleri…

Yargılamamak lâzım.

Anlamaya çalışmak lâzım!..

ÇİN ZULMÜ’NE KARŞI ÇIKMANIN BEDELİ!..

Belirtmeden geçmek büyük eksiklik olur…

Fenerbahçe’nin “transfer bombası” Mesut Özil, başarılarla dolu kariyerine İngiltere’nin Arsenal kulübünde devam ederken, Çin’in, Doğu Türkistanlı Müslümanlara uyguladığı korkunç zulümlere tepki göstermişti.
Sosyal medyadan yaptığı 13 Aralık 2019 tarihli paylaşımında yer alan ifadeleri “özetleyerek” hatırlatmış olalım:

"Ey Doğu Türkistan.

Ümmetin kanayan yarası.

Eziyetlere direnen mücahit ve mücahideler topluluğu…

Zorla İslam'dan uzaklaştırmaya çalışanlara karşı tek başına mücadele veren şanlı müminler….

Kur'anlar yakılıyor, camiler kapatılıyor, medreseler yasaklanıyor, din alimleri birer birer öldürülüyor. Erkek kardeşler zorla kamplara sokuluyor. Onların yerine Çinli erkekler ailelere yerleştiriliyor. Bacılar zorla Çinli erkeklerle evlendiriliyor. Tüm bunlara rağmen Ümmet-i Muhammed suskun, sesi çıkmıyor. Müslümanlar sahiplenmiyor. Bilmezler mi ki zulme rıza zulümdür.

(..) Bilmezler mi ki, zulmün olduğu yerde tarafsızlık, namussuzluktur... Bilmezler mi ki yıllar sonra oradaki kardeşlerimizin bu acı günlere dair hatırlayacakları zalimlerin işkenceleri değil, biz Müslüman kardeşlerin sessizliği olacaktır. Ya Rabbi, Doğu Türkistan'daki kardeşlerimize yardım eyle... Şüphesiz ki Allah; tuzak kuranların en hayırlısıdır.”

*

Hatırlayacaksınız…

Yüzbinlerce beğeni ve retweet alan bu paylaşıma Çin,

“Terörü ve ayrılıkçılığı destekleyen tweet, Çinli Arsenal hayranlarının duygularını ciddi bir şekilde incitti” diyerek karşılık verdi…

Ve şu cümleyle de Arsenal’ı “tehdit” etti:

“Futbol siyasetten uzak durmalı, yoksa Çinliler Arsenal’den uzak duracak!”

*

Arsenal’ı “Ya Mesut’u oynatmayacaksın ya da bizi karşına alacaksın!” diye tehdit ediyordu Çin.

Premier Lig’in en büyük “sponsorları” Çinli şirketler…

Çinlilerin önemli bir kısmı İngiliz Ligi’ni takip ediyor ve bir İngiliz takımını tutuyor.

İngiltere’nin belli başlı kulüplerinin taraftar ürünleri, Çin’de bol bol satılıyor.

Çin, neresinden bakarsanız bakın, İngiltere ve aslında “diğer bütün devletler” için “ürkütücü” bir güç.

Mesut Özil’in bu sosyal medya paylaşımından sonra ne yaman baskılarla karşı karşıya kaldığını tahmin edersiniz.

Onun tavrı, büyük bir cesaret örneği ve kitabında işaret ettiği “Kendin OL!” kararlılığına uygun bir “delikanlılık” mesajı!

“İnsanlık” mesajı!..

İki kuruşluk dünya menfaatleri için, mideden bağlı oldukları kişilerin art arda yaptıkları taban tabana zıt açıklamaların hepsini “hararetle” alkışlayan tiplerin dünyasında, çok sağlam bir duruş.

Kaybedecek çok şeyi olan bir gencin, “onuruna” sahip çıkışı…

Ve yaşananlar…

Premier Lig’in Çin’deki yayın ortaklarının Arsenal maçı yayınlarını iptal etmesi…

Video oyunlarından Mesut Özil’in kaldırılması, internet aramalarında Mesut Özil ismine sınırlama getirilmesi…

Ve …

“Banko oyuncu” Mesut Özil’in maçlara çıkartılmamaya başlanması!..

Zulme karşı çıkışının bedeli böylece ödetildi Mesut Özil’e…

Amma velâkin…

Bu bedeller, elbette “zulme sessiz kalmanın” bedeli kadar ağır olamazdı…

Olmadı!..