Mesut Özil: 'Alman gibi düşünüyorum, Türk gibi hissediyorum!'
Şimdilerde Türkiye’nin gündeminde olan Mesut Özil’in, bir
çırpıda bitirilecek kadar akıcı ve sürükleyici olan “Futbolun Büyüsü ve Gerçekleşen Hayaller” adlı kitabını okuyunca…
Bizim kuşakların anlamakta zorluk çektikleri, daha
doğrusu anlama çabası göstermeden yargıladıkları “Yeni
Nesil”in tarifini buldum.
“Altın kafesten dışarı çık ve kendin ol!” diye haykıran bir
delikanlı Mesut Özil.
“Rızıklarını” aramak için, uzun
yıllar önce Almanya’ya göçen vatan evlâtlarının torunu, çocuğu…
Bodrumunda farelerin cirit attığı bir evde büyümüş…
“Bodrum
merdivenlerinin en üst basamağında durup karanlığa bakıyorum. Trabzanın en
üstündeki elektrik düğmesi kendimi bildim bileli bozuk.” diyor…
“Gri posta kutuları
ezik büzük.
Dış duvarda numaramız bile yazmıyor. Rakamları muhtemelen birisi çalmıştır!
(..) Ne olmuşsa olmuş, daha sonra birisi, ev numaramız olan 30 sayısını yeşil
sprey boyayla duvara yazmış.”
*
“Bisikletimi almak
için bodruma iniyorum. (…) Bu kadar kötü kokuyor burası. Bilhassa idrar kokusu
var… Komşular buraya işiyorlar mı, yoksa koku burada sürüsüne bereket yaşayan
sıçanlardan mı geliyor, bilemiyorum.”
*
Mesut Özil, “Modern
Batı”nın, kendisine “ekmek için”
sığınan “göçmenlere” lâyık gördüğü “yoksulluğun” ortasında büyümüş bir
çocuk, bir gençti.
Almanya’nın dil, iz, yol bilmezleri…
Bütün hedefleri, Türkiye’den birkaç apartman dairesi satın
alabilmek ve dönüşte “kira gelirleriyle
rahat edebilmek” olan anne, babaların çoğu, “Almanca öğrenme” imkânına sahip değildi.
Mesut Özil’in ifade ettiği gibi, “Yabancılarla Almanlar arasında birlikte yaşamak diye bir şey yoktu.
Birbirlerinden ayrı yaşarlardı.”
Çocuklar, yaşadıkları ülkenin dilini, ailelerinden
değil, itilip kakıldıkları okul öncesi eğitim kurumlarında ve okullarında
öğrenmeye çalışırlardı.
Mesut Özil, Almanca’ya çok geç başlamanın sıkıntısını
uzun yıllar boyunca çektiğini belirtiyor kitabında.
Ve, üzerinde etraflıca tefekkür edildiği takdirde “bugünü” anlamamıza yardımcı olabilecek
şu cümleyi kullanıyor:
“Alman gibi düşünüyorum ama Türk gibi hissediyorum!”
Türk Milli Takımı mı, Alman Milli Takımı mı?
Mesut Özil, kitabında “Niçin Türk Milli Takımı’nı değil de, Alman Milli Takımı’nı tercih
etti?” tartışmalarına da işaret ediyor:
“Almanya’da doğmuş olmama rağmen sadece Türk
pasaportum vardı. O zamanlar, çifte vatandaşlık yoktu. Aradaki fark çocukken
beni ilgilendirmiyordu. (..) Ama büyüdükçe ve büyük futbol kariyeri yapma
şansım giderek daha belirgin hale geldikçe
bu konu hakkında düşünüp taşınmam gerekti.
Alman Milli Takımı için mi yoksa Türk Milli Takımı
için mi?.. (Oynamalıydım.)”
*
Aile fertleriyle, arkadaşlarıyla uzun uzun istişare
ettikten sonra, Alman Milli Takımı’nda oynamaya karar verdiğini belirtiyor
Mesut Özil.
Bunun için ilk yapması gereken, Türk Başkonsolosluğu’na
müracaat edip, Türk Pasaportu’nu geri vermekmiş…
Babasıyla birlikte gittiği Konsolosluk’ta, görevlilerin “nefret dolu” bakışlarına ve engelleme girişimlerine muhatap
olduklarını, işlerinin aksatıldığını, aynı yere uzun yollar kat edip ikinci
kere gitmek mecburiyetinde bırakıldıklarını anlatıyor Mesut Özil.
“Bana öyle şeyler
söylediler ki…”
diyor;
“Gurursuz olmakla
suçlandım, ihanetle, Türkiye’yi sevmemekle suçlandım. Ne büyük saçmalık!”
Bunları yaşadıktan sonra da Türkiye’den birilerinin
sürekli olarak kendisini çekiştirdiğini, Türk Milli Takımı’nda oynamaya ikna
etmeye çalıştığını anlatan Mesut Özil, sonrasında şunları söylüyor:
“Almanya için
oynamaya karar vermiş olmam, Türkiye’yi kalbimde taşımadığım, kafamda
bitirdiğim, kendimi Türkiye’ye ve Türk İnsanı’na kapadığım anlamına
gelmiyordu.”
O anlama gelmiyordu…
Peki, hangi anlama geliyordu?
Mesut Özil, bu soruya, en büyük başarısı Dünya
Üçüncülüğü olan Türk Milli Takımı yerine, Dünya Kupası’nı defalarca kazanmış
Almanya Milli Takımı’nda oynamanın kariyeri açısından çok daha iyi olduğu
yönündeki kanaatini belirterek cevap veriyor.
Onun bu yaklaşımını isabetli bulanlar da, “Alman Milli Takımı’nda oynayan ve bu sayede
Dünya Kupası kaldırmış futbolcular arasına girmeyi, dünyanın en büyük kulüplerinde forma giymeyi
başaran Mesut Özil’in yaptığı, Türkiye için de faydalıdır. Onun oradaki
varlığı, Türkiye’nin ve Türk futbolcularının, teknik adamlarının reklamları
açısından da çok yararlı olmuştur!” diyorlar.
Tartışmalı bir konu.
Mesut Özil, o günlerde Türk Milli Takımı’nı tercih
etseydi…
Bugün, Türkiye’nin futbol gündeminin bir numarası
olabilir miydi?..
Mesut Özil’in Alman Milli Takımı’nda oynaması,
kendisinin ve Türkiye’nin futbol piyasası değerine, tanıtımına ne denli katkı
sağlamıştır, üzerinde düşünülebilir.
O’nun kitabını okuyanlar…
Mesela…
Real Madrid’deki “futbol kültürü” ve “bakış açısıyla”,
Türkiye’deki “büyük” kulüplerin bu
alanlardaki durumlarına dair “dikkat çekici” kıyaslamaları bulabilir.
*
Ben işin futbol yönüyle fazla ilgili sayılmam.
Kitap, “Bugünün
gençliğinin bizim kuşaklardan ne denli farklı düşündüğü”ne dair fikirler
vermesi bakımından ilgimi çekti.
Gençliği anlama çabasını göstermeyenlerin “gençliğe
sahip çıkma” pozlarının ne kadar “eğreti” durduğunu göstermesi bakımından da
çok ilginç.
Gençleri…
Yargılamamak lâzım.
Anlamaya çalışmak lâzım!..
ÇİN ZULMÜ’NE KARŞI
ÇIKMANIN BEDELİ!..
Belirtmeden
geçmek büyük eksiklik olur…
Fenerbahçe’nin “transfer bombası” Mesut Özil, başarılarla dolu
kariyerine İngiltere’nin Arsenal kulübünde devam ederken, Çin’in, Doğu Türkistanlı
Müslümanlara uyguladığı korkunç
zulümlere tepki göstermişti.
Sosyal medyadan
yaptığı 13 Aralık 2019 tarihli paylaşımında yer alan ifadeleri “özetleyerek”
hatırlatmış olalım:
"Ey
Doğu Türkistan.
Ümmetin
kanayan yarası.
Eziyetlere
direnen mücahit ve mücahideler topluluğu…
Zorla
İslam'dan uzaklaştırmaya çalışanlara karşı tek başına mücadele veren şanlı
müminler….
Kur'anlar
yakılıyor, camiler kapatılıyor, medreseler yasaklanıyor, din alimleri birer
birer öldürülüyor. Erkek kardeşler zorla kamplara sokuluyor. Onların yerine
Çinli erkekler ailelere yerleştiriliyor. Bacılar zorla Çinli erkeklerle
evlendiriliyor. Tüm bunlara rağmen Ümmet-i Muhammed suskun, sesi çıkmıyor.
Müslümanlar sahiplenmiyor. Bilmezler mi ki zulme rıza zulümdür.
(..) Bilmezler mi ki, zulmün olduğu yerde
tarafsızlık, namussuzluktur... Bilmezler mi ki yıllar sonra oradaki
kardeşlerimizin bu acı günlere dair hatırlayacakları zalimlerin işkenceleri
değil, biz Müslüman kardeşlerin sessizliği olacaktır. Ya Rabbi, Doğu
Türkistan'daki kardeşlerimize yardım eyle... Şüphesiz ki Allah; tuzak
kuranların en hayırlısıdır.”
*
Hatırlayacaksınız…
Yüzbinlerce beğeni ve retweet alan bu paylaşıma Çin,
“Terörü ve ayrılıkçılığı
destekleyen tweet, Çinli Arsenal hayranlarının duygularını ciddi bir şekilde
incitti” diyerek
karşılık verdi…
Ve şu cümleyle de Arsenal’ı “tehdit” etti:
“Futbol siyasetten uzak durmalı, yoksa
Çinliler Arsenal’den uzak duracak!”
*
Arsenal’ı “Ya Mesut’u oynatmayacaksın ya da bizi
karşına alacaksın!” diye tehdit ediyordu Çin.
Premier Lig’in en büyük “sponsorları” Çinli şirketler…
Çinlilerin önemli bir kısmı İngiliz Ligi’ni takip
ediyor ve bir İngiliz takımını tutuyor.
İngiltere’nin belli başlı kulüplerinin taraftar
ürünleri, Çin’de bol bol satılıyor.
Çin, neresinden bakarsanız bakın, İngiltere ve aslında
“diğer bütün devletler” için “ürkütücü”
bir güç.
Mesut Özil’in bu sosyal medya paylaşımından sonra ne
yaman baskılarla karşı karşıya kaldığını tahmin edersiniz.
Onun tavrı, büyük bir cesaret örneği ve kitabında
işaret ettiği “Kendin OL!”
kararlılığına uygun bir “delikanlılık”
mesajı!
“İnsanlık” mesajı!..
İki kuruşluk dünya menfaatleri için, mideden bağlı
oldukları kişilerin art arda yaptıkları taban tabana zıt açıklamaların hepsini “hararetle” alkışlayan tiplerin
dünyasında, çok sağlam bir duruş.
Kaybedecek çok şeyi olan bir gencin, “onuruna” sahip çıkışı…
Ve yaşananlar…
Premier Lig’in Çin’deki yayın ortaklarının Arsenal
maçı yayınlarını iptal etmesi…
Video oyunlarından Mesut Özil’in kaldırılması,
internet aramalarında Mesut Özil ismine sınırlama getirilmesi…
Ve …
“Banko oyuncu” Mesut Özil’in
maçlara çıkartılmamaya başlanması!..
Zulme karşı çıkışının bedeli böylece ödetildi Mesut
Özil’e…
Amma velâkin…
Bu bedeller, elbette “zulme sessiz kalmanın” bedeli kadar ağır olamazdı…
Olmadı!..