Mesleksiz genç!
Şöyle, etrafıma
baktığımda, “küreselleşme anaforu”na
kapılmaktan kurtulmuş, çocuklarına kabiliyetlerine göre yol çizmeyi başarmış
ailelerin çok daha huzurlu olduklarını görüyorum.
Geçerli meslekleri altın bilezikler gibi kollarında taşımanın
rahatlığı var gençlerde.
Üniversiteye gitme amacını bilen ve üniversitelilik şuuruyla
hareket eden, derslerine asılan gençlerin de gönülleri ferah.
Ne yazık ki kahir ekseriyet bu durumda değil.
Çoğunluk, “Kamuya
kapak atabilir, bir de kamuda çalışan biriyle evlenebilirsem... İki maaş, biri
kiraya gitse, biri de bizi doyurur. İş, maaş, izin garantisi de var, oh kebap!”
hesabını yapıyor.
Kimi de, “Ne
evlenecem abi, kendimi çeviremiyorum.
Bir de süresiz-ömür boyu nafaka meselesi çıkar başıma, tam olur!” derdinde.
Buralar böyleyken…
Geçerli mesleği olanlar çok daha rahat.
Belki duymuşsunuzdur, üç dört hafta evvel bir kaza yaptık,
şükür sadece maddi hasarlı bir kaza.
Arabayı kaportacıya götürmemiz gerekti.
Birkaç da eskiden birikmiş sıkıntısı vardı arabanın, ‘Sanayiye bırakmışken onları da
hallettirelim.’ dedik.
İnanın, piyasanın “iyi usta” olarak bildiklerinin başlarını
kaşıyacak vakitleri yoktu.
Üç haftalık süreyi yalvar, yakar iki haftaya çekebildik!
Git, gel..
Epeyce de samimi olduk oralardakilerle.
Yaşları genç, nice
kalfa ve usta vardı.
Çoğu da, evlerini, barklarını, otomobillerini almış, çoluk
çocuğa karışmış…
Oralarda lâflarken…
“Yetiştirilecek genç
gelmiyor artık. Usta nesli bitiyor!” şikâyetini çok duyduk.
İş çok, yapacak insan
yok!..
Mezunların ellerindeki o süslü püslü kâğıtlar da iş
görmüyormuş aksi gibi!
MEMURİYETE KAPAK
ATMAK!
Üniversiteli gençlerin çoğu ya yurt dışında bir şeyler
yapmak istiyor ya da memuriyete kapak atmak!..
Şükür, “Teknofest Gençliği” yetişiyor da,
oradan ümitliyiz.
Yoksa…
Bir medya kuruluşundaki yönetici arkadaşlar, iş yapabilecek eleman için “etrafa şöyle bir bakınmamı” istedi.
Hem talebe hem de meslekte yeni gençlere baktım, konuştum.
Düzgün gençler.
“Abi sonra mahçup
olma!” diyerek “KPSS’ye hazırlandıklarını” söylediler açık yüreklilikle.
Memuriyet çıkarsa, işi bırakabilirlermiş.
Bir gazeteci adayı için bile memuriyet cazip mi?
Evet, cazip.
Bendeniz bunu hiç düşünmedim, mümkün olduğunca özgür kalmak
istedim.
Kafesteki muhabbet kuşu gibi rahat etmektense, ormanlarda
kanat çırpmayı tercih ettim, bunun zorluklarını da göze aldım.
Böyle yapmasaydım, yani “memur gazeteci” olsaydım, emekli maaşım en az üç katı olacaktı…
Şusu, busu maddi plânda çok “kârlı” çıkacaktım.
Gençler, şimdilerde özgürleşmenin yolunu memuriyette arıyor.
Onlara diyecek sözüm yok, zira, memuriyetin “avantajlarını”
da göz önünde bulundurup oraya yönelmek “rasyonel” olmayan bir tavır değil.
Hoşuma gitmeyen, “Niçin memur olmak istiyorsunuz?” sorusuna
genellikle verilen cevap:
“Garanti iş, garanti
maaş, garanti izin, garanti tatil…”
Hani genç, özellikle memuriyetin bazı alanlarında memlekete büyük
hizmetler verebilmesine imkân sağlayacağını, bundan dolayı da böyle bir hedefe
kilitlendiğini söylese iyi de…
Memuriyet garanti iş, garanti maaş, garanti tatile
indirgenince, “Bu muydu yani?” diyesiniz geliyor.
Sayın Cumhurbaşkanı bazı vesilelerle, gençlerin “geleceklerini özel sektörde aramalarını”
arzu ettiğini söylemişti.
Siyasi iktidara en yakın medya organı Sabah Gazetesi, “Türk Tipi Z kuşağı Memur olmak istiyor!”
başlıklı haberiyle, Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu arzusunun pek de karşılık
bulmadığını göstermiş.
“Türkiye’nin Z kuşağı
girişimciliğe yönelik meslekler yerine memuriyeti tercih ediyor!” cümlesi
de, Sabah’taki haberin başlığına destek mahiyetinde.
Devletimiz, sağolsun, özellikle de seçim sath-ı mailine
girildiğinde “kamuya alım” açıklamaları yapıyor.
Elli bin, seksen bin, yüz bin...
Sosyal medyada sürekli olarak, kendilerinin de kamuya
alınmalarını talep eden kalabalık grupların paylaşımlarını görüyoruz.
Muazzam bir memur olabilme talebi var.
Yöneticiler üzerinde de sürekli baskı.
Kamuda istihdam baskısı gittikçe artıyor ve biz, neredeyse
her ilçedeki üniversitelerimizden. kahir ekseriyeti “Devlet’e kapak atmayı
hayat memat meselesi olarak gören” bir milyon genç mezun ediyoruz her sene!
Almanya’dakinden üç kat kalabalık bir “üniversite
gençliğine” sahip olmakla da övünüyoruz.
Mecburi eğitim malûm, 12 sene.
Bunun üzerine, mecburi olmasa da, mecburiymiş gibi muamele
gören dört yıllık üniversite işi var.
En az 22, ortalama 24 yaşında üniversiteden çıkıyor genç.
Yüzde 90’ı mesleksiz mezun.
O yaştaki mesleksiz genci piyasa ne yapsın?
Hani, eline 14, 15 yaşında gelse en fazla, bir şeyler
verebilirsin de, o yaştan sonra her dediğiniz zoruna gider gencin.
Düşünsenize, cebinde koca diploma…
Kağıt üzerinde çok havalı bir mesleğe sahip ama, piyasaya
girdiğinde “burun kıvrılan” ilkokul mezunu bir kalfanın emrinde çalışacak.
Kalfanın verdiği işleri yapamayınca da, “Bunca yıl okul okumuşsun aslanım, bunu da mı öğretmediler!” tarizlerine
muhatap olacak.
Genç biraz da böyle bir durumla karşılaşacağını bildiği için
"rahat etmeyi umduğu" alanlara yöneliyor.
Memuriyeti de böyle bir sığınak olarak görüyor.
Keşke imkân olsa da, herkes memur olsa, olabilse!..
Kamu, geçmişteki milyonların üzerine her yıl eklenen
yüzbinlerce talep sahibine karşılık verebilir mi?
Hepsini bünyesinde çalıştırabilir mi?
Mümkün değil.
Peki, mesleksiz gençlerimiz ne olacak?
12 yıl boyunca mecburi eğitime tabi tutulan, bir mesleğe yönelmeleri
büyük ölçüde engellenen ve sonra da kapıları ardına kadar açılan
üniversitelerde biriktirilen gençlerimizi nerelerde istihdam edeceğiz?
Bunun plânlaması yapılıyor mu?
Söyleyeyim:
Hayır, yapılmıyor!..
AİLE MESELESİ, OKUL
İÇİN DE DERT!
İşte okullar açılıyor…
Ailelerimizdeki çözülmeler ürkütücü boyutlarda.
Bu sütunda, boşanmaların ne büyük hızla arttığına, evlenme
arzu ve imkânlarının da ne büyük hızla düştüğüne dair rakamları uzun uzun
sıralamıştık.
Artık herkes biliyor bunları.
Her gelen Aile Bakanı da, nüfusumuzun büyük bir hızla
yaşlandığına vurgu yapıyor.
Ailelerimizin böylesine çözülmesi, 12 yıllık mecburi, 4
yıllık da aşağı yukarı mecburi eğitim yolcusu çocuklarımızla gençlerimizin
manev^ı bakımından gittikçe daha fazla
zorlanacaklarını gösteriyor.
Boşanmış ailenin çocuğu olmak ne demekmiş, onu siz bana
sorun!..
Evliliklerini güç bela sürdüren çoğu ailede de, ev içi
sohbet, dertleşme ortamı yok gibi.
Ellerde telefonlar, herkes kendi köşesinde, sosyal
medyasında.
Genç, nereye baksa bir olumsuz mesaj görüyor:
“Önümüzdeki süreçte büyük
gıda krizleri yaşanacak, küresel ısınmayı da geçtik küresel yanmaya geldik,
iklim değişikliği hepimizi perişan edecek, her yeri fırsatçılar sarmış, bu
toplumda birbirini kazıklayan kazıklayana, vay sen hain, vay sen satılmış, sen
yobaz, sen şu, sen bu!”
Genç böyle bir ortamda…
Bir de ev öyle ve okullar da bildiğiniz gibi…
Bizim gençliğimizin sıkıntıları var da…
Şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki, hak ettiğimizden çok
daha iyi bir gençlik var karşımızda!
Demek ki, birazcık gayret göstersek, plânlı programlı
çalışsak…
Ne muhteşem bir gençliğimiz olacak!