Mesleklerden önce ahlak gelir
Herkesin aynı davulcunun ritmine ayak uydurduğu bir dünyaya doğru eviriliyoruz. Bunu biliyor ve bilinçli olmaya çalışıyoruz.
Sir Alexander King, 1991'de yayınlanan The First Global
Revolution (İlk Küresel Devrim ) başlıklı Roma Kulübü'nün otobiyografik
anlatımının 118. Sayfasında şöyle diyor:
“Bizi
birleştirebilecek yeni bir düşman arayışında, kirlilik, küresel ısınma tehdidi,
su kıtlığı, kıtlık ve benzerlerinin tasarıya uyacağı fikrini bulduk….Tüm bu
tehlikeler insan faaliyetlerinden kaynaklanır ve ancak tutum ve davranışları
değiştirerek aşılabilir. Yani asıl düşman insanlığın kendisidir.”
Bu adamların dünya ile ilgili geçmişten bu güne bir
hesapları var. Ve insan düşmanı Malthusçu bir ideolojiye sahipler.
Malumunuz Covid-19
salgını, The Great Reset hareketi için gerekçe olarak kullanılmıştı. Bu gündemin
sağlıkla bir ilgisi yoktu. Dijital gözetim ve yapay zekâ aracılığıyla dünyayı
izleme ve kontrol etmeye yönelik uzun vadeli bir planın parçasıydı.
Bizi hayatımızın tüm alanlarını kontrol edebilen bir 'Sosyal
Kredi' kimliğine mahkûm edecekler.
Zamanla demokrasiyi
ortadan kaldırmak, ulusal sınırları silmek ve toplulukların bir grup seçilmemiş
lider tarafından uzaktan yönetilmesine izin vermek için sosyal sınıfların
yeniden örgütlenmesini içeren için tuhaf planları var.
Daha geçen ay Bill ve
Melinda Gates Vakfı ve Johns Hopkins Üniversitesi Sağlık Güvenliği Merkezi “Felaket
Bulaşma” adlı yeni bir pandemi tatbikatına ev sahipliği yaptı.
Hiç boş durmuyorlar. İnsanlığı bir düzene hazırlıyorlar. Bu
yeni düzen için toplumları içeriden çürüten, yozlaştıran, insani değerlerini ve
vasıflarını körelten tüm mekanizmaları devreye sokuyorlar.
Bugün toplum olarak yaşadığımız buhran ortada. Bir taraftan küreselcilerin hedeflerine,
hiç durmadan çalışma azimlerine ve geliştirdikleri sisteme bakıyorum diğer
taraftan kendi içimizde yaşadığımız seviyesiz siyasi tartışmalara…
Ne yazarı yazar gibi,
ne akademisyeni akademisyen gibi ne de siyasetçisi siyasetçi gibi davranıyor. Ne
liberali liberal, ne milliyetçisi milliyetçi, ne dindarı dindar, ne solcusu
solcu. Herkeste bir kafa karışıklığı ve zihin bulanıklığı…
Çocuklarımızın ileride meslek sahibi olmaları için
çabalıyoruz ancak onlara mesleklerden önce iyi birer insan olmalarını
gerektiğini öğütlemiyoruz. Okullarda disiplin var ancak ahlak eğitimi yok.
Onlara tek-tip
üniformalarıyla ve rahat hazır-ol komutlarıyla sınıflarına sokarak eğittiğimizi
düşünüyoruz. Sonra da dini, imanı para
olan menfaatperest kişilikler kaplıyor ortalığı.
Titiz, temiz, yükü omuzlayan, samimi insanları tenzih ederim
ancak torpil, iltimas, liyakatsizlik, hazır yiyicilik, hırs, kibir şeklinde
devam eden çok ciddi bir ahlaki yozlaşma yaşanıyor.
Bizim yirmi yıl
önceki haklı isyanımız; bugün niye şu makamda değilim neden ben de vekil
olamadım vs. şeklinde bir isyana dönüşmüşse oturup düşünmemiz lazım.
Hani isyan, ahlakın, merhametin, adaletin, ferdin hürlüğü
noktasında yürüyecek ulvi bir hareketti. Hani isyan mütevazılık ve dert sahibi
olmaktı. Ne oldu, nereye kayboldu bu duygu ve düşünceler?
Sevgili dostlar, bize
yetişmiş tahsilli akademisyenden, darphanede dava basan sanatçı, sendikacı,
yazar, gazeteci ve siyasetçiden evvel “dürüst insan” lazım. Önce ahlak sonra
meslekler. Makam değil dürüstlük yarışına giren kaliteli insanlar lazım bize.
Zira bizi parasızlık değil ahlaksızlık, seviyesizlik,
bilinçsizlik, körü körüne itaat ve kibir yıkacak.
Evet, Türkiye toplumu
bir sancı yaşıyor. Gerçekten çetin bir dönemden geçiyoruz. Ama sonuç ne olursa
olsun gelecek için umutlu olmak istiyorum.
Yeter ki sorumluluğunu bilen kaliteli, erdem, ahlak ve
vicdan sahibi, vatansever insanları itibarsızlaştırma yoluna gitmeyin.
Eleştiren, sorgulayan, yol gösteren insanlardan korkmayınız.