Dolar (USD)
35.36
Euro (EUR)
36.60
Gram Altın
2956.98
BIST 100
9830.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
08 Ağustos 2019

Meşhur ama meçhul bir ideoloji

Şöyle bir soru ile başlayalım; ‘Milli mücadele, Kemalizm ideolojisi ile kazanılabilir miydi?’ Ya da şöyle soralım; ‘Anadolu insanı Kemalizm uğruna cepheye şehit olmak için koşar mıydı?’ Buna verilebilecek net bir cevabımız yok.

Çünkü İstiklal Harbi’nin arka planı dindir, İslam’dır.

Buna rağmen, 10 Temmuz 1923’de Halk Fırkası, Türkiye, İslam kaldıkça barış yapılamayacağı algısını üretiyordu. Öyle ki iki hafta önce Lozan Anlaşması, konferansa fesli ya da kalpaklı giden Türk delegeleri tarafından bu sefer smokin ve silindir şapka giyilerek imzalanmıştı.

Anayasada din maddesini çıkarıp yerine ideolojiyi koyan Türkiye, bu kimlik ve bilinç bulanıklığını hala devam ettirmektedir.

Peki, İslam’ın yerine konulan nedir? Batıcı, pozitivist ve pragmatist bir ideoloji.

Ve bu ideoloji hala eğitim sisteminde ve devletin protokoler işleyişinde önemli bir yer tutmaktadır.

Batılılaşma esasen bir mağlubiyet ideolojisine dönüştürüldü. Mağlubiyet hissi öylesine kuvvetli ve derin nüfuz etti ki bu durum 20. yüzyılda kaçınılmaz olarak ciddi bir kültür kıyımını da beraberinde getirdi.

Resmî ideolojinin putlaştırıldığı ve ilmi sahada dahi eleştirilmesinin yasaklandığı hatta vatana

ihanetle özdeş tutulduğu ilginç bir ortam tesis edildi.

Bu ortamı 4.3.1992 yılında Sabah’taki köşesinde Çetin Altan şöyle özetliyordu. “Kemalizm, batılı bir görüntü arkasında durmaya çalışan ve bunu frakla zeybek oynayınca gerçekleşeceğini sanan, bize

özgü garip bir dikta düzeniydi. Bu yöntemle, değerli bilim adamlarından çok, hava atan önemli şarlatanlar yetişti.”

D. Mehmet Doğan’ın “Bir Savaş Sonrası İdeolojisi; Kemalizm” adlı kitabından öğrendiğimize göre “Kemalizm” adını taşıyan ilk kitabı 1936 yılında Tekinalp (Moiz Kohen) yazmıştır.

Mehmet Doğan, bütün cumhuriyet, devrim ve inkılap tarihi kitaplarında Mustafa Kemal’in hayatı anlatılırken onu bir fevkalbeşer/insanüstü bir konuma yükselttiklerini söylüyor.

Daha da ilginç olanı yazalım.

Bugün Mustafa Kemal ile ilgili biyografilerde genel olarak Osmanlı toplumunda yer etmiş Hz. Muhammed’in (a.s) hayatı ile ilgili eserlerin şeması tekrar edilmiştir.

Örneğin; Mustafa Kemal’in doğumu sırasında Osmanlı Devleti’nin ve dünyanın içinde bulunduğu durum, mahiyet itibariyle Hz. Peygamber biyografilerinde çizilenlerin bir tekrarı olarak kabul edilebilir. Yani, bir kurtarıcı Mesih beklentisi algısı veriliyor.

Her iki Mustafa’nın yetim kalmaları, birisini amcasının diğerini dayısının himayesi altına alması dahası Hz. Muhammed’e ”Emin” sıfatı ile Mustafa Kemal’e “Kemal” (olgun, mükemmel) sıfatlarının verilmesi durumu ile karşı karşıyayız.

Benzer bir motif de nasıl ki, Hz. Peygamber, davasından vazgeçmesi kaydıyla Mekkeli müşriklerin yaptıkları büyük teklifleri kabul etmediyse, Mustafa Kemal de kendisine yapılan makam ve mevki tekliflerini kabul etmeyerek Anadolu’ya yolculuğa çıkar.

Hz. Peygamberin Medine’ye hicreti ile de Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışı benzetilmektedir. Yani Mustafa Kemal’in Mekke’si İstanbul ise Medine’si Ankara’dır. Öyle ki "1919 ruhu” denilerek de buna atıfta bulunulmaktadır.

Mustafa Kemal’in Nutuk’unun sonunda yer alan ve “Ey Türk Gençliği” hitabı ile başlayan bölüm Hz. Muhammed’in “Ey İnsanlar!” diye başlayan Veda Hutbesi’ne tekabül ettirilmiştir.

‘’Elhamdülillah Müslümanım” deyişi ile “Ne mutlu Türküm diyene” cümlesi de dikkat çekicidir.

Hz. Muhammed (a.s) son peygamberdir ve en son mükemmel dini tebliğ etmiştir. Kendisinden önce gelen peygamberlerin tebliğlerini tamamlamıştır.

Mustafa Kemal de en son mükemmel modernleşmeciliği tamamlayan kişi olarak takdim edilmektedir. Yani peygamber dini tebliği tamamladığı gibi Mustafa Kemal de modernleşmeyi/batılılaşmayı tamamlamıştır.

Nasıl ki Hz. Peygamberin ölümünden sonra dönenler olmuşsa Mustafa Kemal’in ölümünden sonra da modernleşme hareketine karşı irticacılar çıkmıştır.

Peygamber ümmetine nasıl emanet bırakmışsa Mustafa Kemal de Gençliğe Hitabe’de elde ettiği neticeyi onlara emanet etmektedir vs.

Örnekler çok. Ayrıntıları kitapta bulabilirsiniz. Demem o ki; Kemalist ideoloji bir din gibi algılanmakta ve Mustafa Kemal ise Hz. Peygamber ile kıyas edilerek insanüstü bir varlık olarak takdim edilmektedir. Bu arızalı durumun bir çözümü yok mudur?