Meselenin özü: "Karatay Sözü"
Oldum olası hastaneleri sevemedim. İtiraf etmek gerekirse modern tıp beni hep korkutmuştur. Çok da gerekli olursa bilgisinden, vicdanından emin olduğum hekim dostlarıma giderim.
Modern tıp, bedenin disipline edildiği, itaate alıştırıldığı
bir kontrol mekanizmasıdır. Bunu sahte pandemi döneminde tecrübe etmedik mi?
DSÖ’nün
akla ziyan kısıtlama tedbirlerini -çok azı hariç- tüm dünya insanları
sorgulamadan uymadı mı? Doktorların büyük bir kesimi medya aracılığıyla korku
ve panik havası estirmedi mi?
DSÖ dışında alternatif bilimsel görüşlere de sansür
uygulanmadı mı?
Öyle ki Fransa’da Nobel tıp ödüllü Profesör Luc Montagnier, Almanya’da
dünyaca ünlü mikrobiyoloji ve enfeksiyon hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Sucharit Bhakdi, Türkiye’de
uluslararası üne sahip Profesör Canan
Karatay sansürlendi.
Bu insanların ancak çantasını taşıyabilecek kadar
donanıma sahip olan hekimler, iki yıldır ukala ve tehditkâr bir dille insanlara
korkudan başka bir şey yaymadı.
Canan Karatay’ın son kitabı “Karatay Sözü” iki yıldır yaşanan işte bu saçmalıkları işaret ediyor
ve anlaşılabilir bir dille de insan sağlığı üzerine çok önemli bilgiler
veriyor.
Canan Karatay Hoca, “Sureti haktan görünerek korku terörü ve panik yaymak kimin çıkarına
hizmet eder? Şirket karına mı yoksa halk sağlığına mı? diye soruyor.
“Ve küresel olarak uygulanan korku imparatorluğunu,
aklın almadığı baskıları ve kısıtlamaları pompalanmakta olan panik ortamını 79
yıllık ömründe görmedim, bilmedim, yaşamadım” diyor.
Çocuklar üzerinde aşı deneyleri yapan, “köpek gibi aşılanacaklar” diyen ve
sürekli olarak insanları ölümle korkutan ve her sözü bir diğeriyle çelişen
doktorlar günün her saati ekranlarda tutulurken
Canan Karatay Hoca’ya neden
sansür uygulandı?
Çünkü onun bazı soruları var.
Dünyanın bir noktasında birileri hayatta hiç
karşılaşmadıkları bir hastalık hakkında rahatlıkla protokoller çıkarıp uygulama
amacıyla dünyanın her ülkesinde insanları hastanelere yolladılar.
Hangi
bilgi, hangi görgü ve deneyimlere dayanarak tedavi protokolleri hazırladılar ve
uygulanmasını zorunlu kıldılar?
Yüzde
50 oranında yanlış ölçen bir test ile ve hangi bilimsel çalışmaya dayanarak,
hangi hakla evlerin kapılarının önlerine ne olduğu bilinmeyen 8+8 ilaçları
protokol diye bırakabildiler?
Milyonlarca insan o ilaçları içtikten sonra “etkisizmiş”
denilerek protokolden çıkardılar. Peki, milyonlarca insan o ilaçları boşuna mı
içti? Bunun vebali yok mu?
Canan Karatay Hoca’nın aşı konusunda da söyleyecekleri
var.
Bilimsel çalışmalardan da örnekler vererek “korona
virüslerinin neden oldukları enfeksiyon hastalıkları için senelerden beri aşı
geliştirilemediğini vurguluyor.”
“Tüm
grip virüsleri doğaları gereği sık sık mutasyona uğradıkları için zaten her kış
yeni grip aşılarının önerildiğini” ifade ediyor.
Kısacası Profesör
Stefano Montanari’nin de dediği gibi; “Hızla
mutasyona uğrayan antikor oluşturmayan korona virüse karşı aşı hiçbir işe
yaramaz. Ama 7 milyar insanı aşılarsanız muazzam paralar kazanabilirsiniz!”
Canan Karatay, maske için “eğer biz hastaysak takılması gerekir” diyor. Maskenin bizleri
SARS-CoV-2 virüs grip enfeksiyonlardan korumadığının da altını çiziyor.
En
önemlisi de maske takan kişiler kendi soludukları karbondioksiti nefes alırken
vücutlarına geri almış oluyorlar. Bu da kan oksijen
değerlerini düşürüyor ve tıp biliminde hipoksi denilen oksijen azlığına neden
oluyor.
Kısacası iki yıldır tüm dünyada büyük bir Kovid
dolandırıcılığı yaşandı. Günlerimiz saçma kısıtlamalar altında geçti. Zorlamalar, baskılar, tehditler,
genelgeler, cezalar, kavgalar daha neler neler...
DSÖ’ye biat etmiş, sözde bilimci, gerçekte yobaz,
fanatik militanlar da benim gibi sorgulayan yazarlara devlet düşmanı, Erdoğan
karşıtı, hain, komplocu vs dedi. Emin olun aynı şeyi Canan Hoca için de
yapacaklardı.
Düşünün, hala çıkarmaya cesaretleri yok!