Mesele vergi-maaş meselesi değil, gelir adaleti meselesi!
Biz, sırtlarını bir yerlere dayayarak “gazetecilik” yapmadık.
Hiçbir dünyevî güç odağına yakın olmadık.
Kimsenin adamı olmadık.
Hiçbir kapıya bağlanmadık.
Bundan dolayı da, “Ne İsa’ya ne Musa’ya” durumu olduğu çoğu zaman.
Şükürler olsun ki, yaranma gibi bir derdimiz olmadı.
Kendimizi bildik bileli, tasarrufa riayet ettik.
Bugün çalıştığımız işin yarın olmayabileceğini, her an kapının önüne konulabileceğimizi hesap ederek yaşadık.
Marka takıntımız hiç olmadı şükür; lüks arabalarımız olsun, şatafatlı mekânlarda yaşayalım, havamızı basalım gibi bir derdin içine de girmedik.
Birçokları gibi “gazeteciliği” kullanarak büyük maddi imkânlara ulaşmak, elbette çok zor değildi bizim için.
Böyle şeylere hiç tevessül etmedik, heves etmedik.
Şükürler olsun; bebekliğimizden itibaren “hastalıklar-ölümler” hep etrafımızdaydı, bize “ahreti” hatırlatan birçok vesile vardı.
Annesinin babasının ihmal ettiği bir bebek olmak da, bizde bazı psikolojik sıkıntılara yol açtı ama faydası da olmadı değil.
Şımarmamak ihmal edilmişliğin semeresi!
Bunca sıkıntı, tefekkür, bizi “sokaktaki vatandaşa” yaklaştırdı.
Burunları kaf dağında olanlara ulaşmak pek mümkün olmadığından, “alt gelir grubundan” nice vatandaş derdini bize açtı.
Bu memlekette “dayın” yoksa, yüzüne bakan olmuyor pek.
Biz kimseye “dayılık” yapmadık, sadece dinledik ve ortada haksızlığa uğranılmışlık durumu varsa, giderilmesine katkı vermeye gayret ettik.
Bu sayede, sokaktaki insanımız ile aramızda bağ oluştu.
Kırk yıl öncesinden tanıştıklarımızın büyük bölümü rahmetli oldu, onların çocukları ile hatta torunları ile arkadaş olduk.
Evdeki ninesi, dedesi ile birlikte bizi arayan okuyucularımız, takip edenlerimiz var.
“Reçel yaptım, bir kavanoz da sana göndereyim.” diyenlerimiz var.
Şükürler olsun.
Bu güzel insanlarla konuşmak, dertleşmek tabandaki sıkıntıları çok daha net bir şekilde görmemizi sağlıyor haliyle.
Yazdığımız yerler, dünya görüşümüz, duruşumuz ortada.
Okuyucularımızın büyük bir bölümünü, Ak Parti, Yeniden Refah Partisi, Büyük Birlik Partisi, Saadet Partisi, MHP gibi siyasetin “sağında” bulunan siyasi oluşumlara destek verenler oluşturuyor.
Saadet Partililer bize kızsalar da “eski günlerin” hatırına görüşmeye devam edenler oluyor.
“Sağ, muhafazakâr sağ, milliyetçi-muhafazakâr sağ” olarak nitelendirilebilecek çerçeve ağırlıkta yani bizde.
Kemalist sol kesimi de; çocukluk ilk gençlik yıllarıyla gazeteciliğe başlangıç dönemlerinde içlerinde yaşadığımız için tanıyoruz.
Ağırlık “sağ” tarafta yani; bunların çoğunu da ya her seçimde ya da birçok seçimde Ak Parti’ye oy vermiş olanlar oluşturuyor.
AK Parti’ye tercih edenlerin oranı, son yerel seçimde hayli düştü malûm.
AK Parti, 7 Haziran genel seçiminde ilk defa “tek başına hükümet” kuramayacak duruma düşmüştü, 1 Kasım’da durumu toparladı.
Bu sefer, 31 Mart yerel seçiminde ise ilk defa “ikinci parti” oldu, CHP’nin gerisinde kaldı.
CHP’nin oy artışından çok daha fazla, sandığa gitmeyenlerin sayısındaki artış yol açtı bu sonuca.
Sandığa gitmeyenlerin kahir ekseriyetini, AK Parti’ye oy vermişler oluşturuyor; bunu çok iyi biliyorum, zira birçoğu ile birebir görüşüyorum.
Seçimden önce, “sandığa gitmeyeceklerini” söylüyorlardı,
Bu konudaki kararlılıklarını ifade ediyorlardı.
Ben de sık sık “AK Parti kırgınları, küskünleri sandığa çekemezse, bu seçimde ağır bir mağlubiyet alır!” diye uyarıp duruyordum.
Ben uyardıkça da, kimi “ukalâ” tipler, “Sırf emekli maaşı istedikleri kadar artmadı, hayat pahalandı diye CHP’ye yarayacak işler yapanlar umurumuzda değil!” filan diyorlardı.
Anlatamadığımız mevzu bu işte!..
Sokaktaki vatandaş, “Emekli, dul, yetim maaşı artmadı, hayat pahalandı!” diye kızmıyor aslında...
Gelir adaletsizliğine kızıyor.
“Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar!” durumuna içerliyor.
Merhum Necip Fazıl Üstad’ın işaret ettiği “Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pul” taksimatına içerliyor vatandaş.
Bazı tarlaları suladıķça sula, bazılarını ise susuz bırak…
Buna üzülüyor.
Milli gelirin yüzde 80’ini yüzde 20’lik, yüzde 20’sini ise yüzde 80’lik kesimin almasına kızıyor.
Küsüyor.
Eli CHP’ye oy vermeye gitmediğinden, tavır geliştiriyor…
Mesela, son seçimde yaptığı gibi sandığa gitmiyor!..
X
Bu insanlara “vatanseverlik” derse vermeye kalkmasın kimse…
En zor durumlarda memleketine sahip çıkanlar bu insanlar.
15 Temmuz’da gözlerini kırpmadan tankların üzerine yürüyenler, önünde duranlar bu insanlar…
Fildişi kulelerden ahkâm kesen “ekran kuşları”na bakmayın, bana bakın!.
Ben bu insanları en iyi tanıyanlardanım, zira onlardanım!..
Vergi meselesi, maaş artışı meselesi, diğer meseleler…
Hep aynı kapıya çıkıyor.
Bu insanlar…
Sokaktaki vatandaş yani… ülkenin başından “plandemi” sıkıntısının geçtiğini, Ukrayna-Rusya Savaşı’nın, terörist İsrail’in yaptıklarının ekonominin üzerine yük bindirdiğini düşünemeyecek, bunu takdir edemeyecek kadar izansız değil elbet!..
Mesele fedakârlıksa, en büyüklerini “sokaktaki vatandaş” yaptı fedakârlıkların…
Yaptı ve yine yapar!
Mesele…
Merhum Necip Fazıl Üstad’ın işaret ettiği, “Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pul” taksimatında!..
Vergi düzenlemelerini hazırlayanlar, Temmuz maaş artışın oranını belirleyenler “tepkinin” sebebini görmezden gelirler ve adaletii biraz olsun sağlayacak adımlar atmazlarsa…
İşler gittikçe sıkıntıya girer.
İsteyen istediği kadar kızabilir, doğruları söylediğim ve bugüne kadar olduğu gibi “kamyon devrilmeden” ikaz ettiğim için!