Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 Eylül 2014

Mesele Çorba Falan Meselesi Değildi

Mesele çorba falan meselesi değildi bizim için. Sabah namazına nasıl kalkılır kitabını okumadan evvel de sabah namazına kalkıyorduk. Ama sonrasında tekrar rüya alemine dalıyorduk.Rüya alemiyle berabergüneşin ilk ışıkları günün anlamını tez elden buharlaştırıyordu. Fecr-i sadık vaktini fecr-i kazib ile karıştırıyorduk.

Bu sefer öyle olmadı işte. Şair Nurullah Genç'in "Fecr-i sadık vaktidir; uyan artık yiğidim" sözüne mazhar olmadan uyandık. Dostumuz Murat Müjdeci hocamızın müjdelemesiyle yola çıktık. Yola çıkarken şu sorulara cevap da arıyordum. Kendim için, senin benim, onun için. Sabah namazına nasıl kalkılır, camiye nasıl gidilir ve sonrasında erken kalkanın yol aldığı İbrahimu00ee kent nasıl düşlenirdi?

Sabah namazı ve namazı beklerken okunan cüz, bizi güne motive etmek adına yeterliydi. İlk durağımız Urfa'nın yeni ilçesi, kadim mahallesi Eyubiye. Sabır Peygamberinin çile çektiği, hastalandığı bir makam Eyubiye. Biz, orada sabrı öğreniyoruz. Biz, orada meşakkati öğreniyoruz. Biz, orada Hz. Eyyub'un yol haritasını öğreniyoruz. Neden Viranşehir'e gittiğini ve neden burada vefatına kadar yaşadığını öğreniyoruz. Sahi peygamberler tebliğle vazifeli değiller miydi?

Urfa'da iki büyük peygamberin yaşadığına dair oluşan inanç, bu şehri bu peygamberlerin şahsında bazı öğretilerle müşahhas kılmış. Ekseriyeti Kuranu00ee olan bu öğretiler arasında Hz. Eyyub, sabır ve direnç ile anılırken Hz. İbrahim de Nemrud'a karşı verdiği mücadele ve cömertlik sofrasının varlığıyla bilinir.

Biz,Eyyubiye'deki çorba evine giderken orada Halil İbrahim sofrasının cömertliğini, bereketinide gördük. Belki de Yunus'un dediği gibi "Çıktım erik dalına, anda yedim üzümüu2026"sözüne mazhar olduk..

Urfa Büyükşehir belediyesinin -sayısı giderek artan-bu çorba evlerini görünce ilhamın ve geleneğin Hz. İbrahim'den devam eden bir vakıf geleneği olduğunu öğreniyoruz. Zaten yeryüzünde ilk vakıf Hz. İbrahim'in vakfı değil miydi? Yardım etmenin, yardıma muhtaç insanları hatırlamanın ne kadar güzel olduğuna şahit olduk. Hatırlamak, hatırlanmak ve hatırlatmak güzel şeylerdir. Fakir fukara, garip gureba hatırlanıyor çok şükür.

Daha gün doğmamışken varmıştık çorba evine. Burada Murat Hoca ve ben vardık. Bir de bizimle beraber çöpçüler vardı. Şehrin bütün pisliğini temizlemişlerdi ki çorba içmeyi hakk etmişlerdi. Deliler vardı, sağına soluna bakıp mutluluk gülücükleri,mutluluk gelincikleri dağıtıyorlardı. Evsiz barksız insanlar vardı, Allah'a sığınmışlardı yuvasız kuşlar gibi...Muhacirler vardı,Ensar'ı bekler gibi bekliyorlardı. Çocuklar vardı, sabahın dördünde annelerinin kucağında olması gerekirken çorba evinde çorba içiyorlardı. Hayır, hayır ne içmesi! Ekmeklerini bandıra bandıra yiyorlardı. O kadar çabuk yiyorlardı kiürkek serçeler gibi kendilerine zarar geleceklerini düşünüyorlardı...

Ya bu çocukların anneleri, onları bilen yok şimdilik. En azından Hz.Ömer'in karşılaştığı manzara yok. Kazanının içinde çocukları uyutmak için taşları koyan Nine yok. Çünkü biz taş kalpli değiliz artık. Taşları yemek yasak diyordu İsmet Özel bir kitabında.Ve ekliyordu. "Eğer insanlar acınacak haldeyse, insanlar arasında zulüm, haksızlık, merhametsizlik, yozlaşma ve ihanet hüküm sürüyorsa bunun sebebi insanların sanki taş yermişçesine yedikleri bunca nesneden doğmaktadır."u2026

Kalbimizdeki ve midemizdeki taşları atıyorduk. Merhametle kucaklaşan bir günün ilk ışıklarıyla yapılan güzellikleri gördük. Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde "Hatırlayan güzelse hatırlanan da güzeldir."Demişti. Gül bahçesine giren ya gül olur ya gül kokar.Yaradan'ın affına ve şefaatine, cennetin en güzel köşesine mazhar olabilmemiz duasıylau2026