Mescid'deki Devlet
İbn-i Mukle ve İbn-i Bevvab gibi
bazı önemli erken dönem hat sanatçılarını saymazsak, yazı yani hat, kökeni
itibariyle çıkmış olduğu coğrafyada değil, Anadolu’da neşvü neva buldu.
Araplarla başlayan “yazı” yani “hat” süreci, Türklerle beraber farklı bir
boyuta taşındı. Peki bu ne manaya gelmektedir?
Orta Asya diye tabir edilen ama
aslında “Türkistan Coğrafyası” olarak bilmemiz gereken kadim ata yurttan
Batı’ya doğru vuku bulan “Büyük Türk Göçü” ile tarihin de akışı değişti. Kadim
ata yurdunda ilimde, sanatta, askeriyede, diplomaside vb birçok alanda oldukça
üst düzeyde bulunan ve Allah vergisi yönetme yeteneklerini birçok devlet
kurarak gösteren Türkler, bu göçle geldikleri ve yerleştikleri yeni yurtlarında
hem kadim geleneklerinden gelen zengin birikimlerini kullandılar ve hem de
buradaki daha önceden yerleşik düzende olan yerel topluluklarla da, hayata dair
her türlü etkileşime-iletişime çok kolay geçtiler.
Bunu şöyle de yorumlayabiliriz
ki, bu yorumda haksız da sayılmayız. Pratik ve pragmatik (faydacı) bir
yaklaşımla ama çoğu kez de içsel (deruni) anlamdaki demlenmiş yani oturmuş
karakteristik bir tavırla geldikleri bu yeni yerlerde çok kısa bir zaman içinde
baskın renklerini ortaya koymakla beraber, almaları gereken her şeyi de bu
rahat psikoloji içinde almasını bildiler. Bu “alma” emperyal bir düşünce ve
eylemden ziyade, doğal bir çekim gücüydü aslında. “Batı”yla en büyük farkı da
buydu bu kadim Millet’in.
Dini mekân tasarımlarındaki ilk
mabed uygulaması olan Medine’deki “Mescid-i Nebevi” oldukça basit, sade ve
amaca uygun olarak inşa edilmişti. Âlemlere rahmet olarak gönderilen merhamet
elçisi Hz. Muhammed (sav)‘in bizzat inşasında çalıştığı bu yüce mabed çok
amaçlı kullanıma hizmet ediyordu. Yani sadece bir mescid anlayışına göre değil,
devlet işlerinin, toplumsal konuların dahi konuşulduğu, karara bağlandığı bir
merkezdi aynı zamanda. Sahabe-i Güzin, bu mescide sadece namaz kılmaya
gelmiyordu. Bunun manası aynı zamanda şu idi: Din yani İslamiyet ya da başka bir
deyişle Allah (cc) sadece mescidde değildi. O her yerdeydi. Çünkü mülk
Allah’ındı.