Mescid-i Aksa: Filistin'in Kalbindeki Diriliş
Filistin, İslam dünyası için kutsal ve tarihi bir mirası barındıran bir coğrafya. Bu mirasın kalbinde, Kudüs'ün eşsiz siluetini süsleyen Mescid-i Aksa bulunmaktadır. Mescid-i Aksa, Müslümanlar için sadece bir ibadet mekânı değil, aynı zamanda tarihi bir hafıza ve direnişin simgesidir.
Haçlı Seferleri döneminde, Filistin toprakları acımasız bir
işgale uğradı. Mescid-i Aksa'nın Haçlılar tarafından işgal edilmesi, Filistinli
Müslümanlar için tarihî bir travma oluşturdu. Ancak bu zulüm, zamanla direnişin
ve özgürlük mücadelesinin tohumlarını da ekmişti.
Mescid-i Aksa, İslam dünyası için bir direniş sembolü olmuş
ve Filistinli Müslümanlar için bir birleştirici unsur haline gelmiştir. Bu
kutsal mekân, işgal ve zulme karşı duruşun, adaletin ve özgürlüğün simgesi olarak
Filistinli Müslümanların kalbinde derin bir bağ oluşturdu.
Filistin halkının gözünde Mescid-i Aksa, tarihin bir yankısı
ve geleceğin umududur. Ancak, tarih boyunca bu kutsal mekân defalarca tehdit
altında kalmış, işgal edilmiş ve tahrip edilmiştir. Filistinli Müslümanlar
için, Mescid-i Aksa'nın güvenliği ve onurunun korunması, sadece dini bir
sorumluluk değil, aynı zamanda tarihî bir hak ve hürriyet mücadelesidir.
Günümüzde, Mescid-i Aksa, Filistin halkının direniş ve
özgürlük taleplerinin bir simgesi olarak varlığını sürdürüyor. İsrail-Filistin
çatışması, özgürlük ve adalete duyulan hasreti daha da derinleştiriyor.
Filistinli Müslümanlar, Mescid-i Aksa'nın altında bir araya gelerek
tarihlerini, kimliklerini ve topraklarını savunma kararlılıklarını sürdürüyorlar.
Bu, sadece bir bölgesel çatışma değil, aynı zamanda tarihî bir direnişin,
adalet arayışının ve Mescid-i Aksa'nın altında yankı bulan bir özgürlük
hayalinin hikâyesidir.
Bir Halkın Hikâyesi:
Filistin'in Zorlu Yolculuğu
Filistin toprakları, tarih boyunca bin bir zorluğa göğüs
germiş, direnişin ve umudun beşiği olmuştur. Ancak, Osmanlı İmparatorluğu'nun
çöküşü ve Britanya Mandası dönemi, Filistin halkını kendi topraklarında yabancı
bir varlığın gölgesinde yaşamaya mahkûm etti.
Balfour Deklarasyonu'nun karanlık gölgesi altında,
Filistinliler, topraklarının parça parça alınmasıyla baş etmek zorunda
kaldılar. Birleşmiş Milletler'in 1947'deki paylaşım planı, Filistin
topraklarından sürülen ve evlerinden uzaklaştırılan binlerce Filistinli için
bir felaketti. İsrail Devleti'nin kurulması ise, Filistinlilerin tarih
sahnesinden silinmesine ve milyonlarca mültecinin yollara düşmesine neden oldu.
1948'deki İsrail-Arap Savaşı, Filistin halkı için bir
felaketin habercisi oldu. Evlerinden edilen binlerce Filistinli, trajedilerini
kucağında taşıyan bir toplum haline geldi. Ardından gelen Altı Gün Savaşı ise,
Filistin halkının umutlarını daha da paramparça etti.
Oslo Anlaşmaları, başlangıçta bir çözüm umudu gibi görünse
de, Filistin toplumu için beklenen barışı getirmedi. Batı Şeria'daki
yerleşimler, Gazze ablukası ve Kudüs'ün durumu gibi sorunlar, Filistin halkının
günlük yaşamını zorlaştıran gerçekler haline geldi.
Günümüzde, Filistin toplumu, yaşadığı zorluklara rağmen
direniş ruhunu canlı tutuyor. İsrail ile Filistin arasındaki çatışma,
Filistinlilerin topraklarına dönme ve bağımsız bir devlet kurma hakkını savunma
mücadelesini simgeliyor. İnsan hakları ve adil bir çözüm talepleriyle Filistin,
tarihi travmasına rağmen kendi kimliğini ve haklarını koruma kararlılığını
sürdürüyor. Filistin'in hikâyesi, bir direnişin, umudun ve adalet arayışının
öyküsüdür.
Aksa Tufanı
Erken saatlerde başlayan roket atışlarıyla birlikte, İsrail
ve Gazze Şeridi arasında artan gerginlikler yeni bir aşamaya evriliyor. İsrail
ordusunun duyurusuyla birlikte Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam
Tugayları, "Aksa Tufanı" adlı operasyonu başlattığını açıkladı. İlk
aşamada 5 bin roket ve havan mermisi fırlatıldığı belirtildi, bu saldırı
İsrail'in ihlallerine karşı bir tepki olarak tanımlandı.
Gazze'den İsrail'e yönelik roket saldırılarının yanı sıra,
Filistinli silahlı grupların İsrail'e sızmaya başlaması, olayları daha da
karmaşık hale getirdi. Siderot kentinde Filistinli grupların görüntülerde yer
alması, İsrail için şaşırtıcı ve endişe verici bir durum yarattı.
Hamas’ın İsrailli birçok kişiyi esir olarak alması ve
Gazze’nin çeşitli bölgelerine yerleştirmesi İsrail’in Gazze’ye yönelik şiddetli
ve etkili bir hava ve kara operasyonu yapmasına engel oluyor. Böylesi büyük bir
operasyonun MOSSAD’ın burnunun dibinde planlanması ve hayata geçirilmesi İsrail
açısından büyük bir zafiyet olarak nitelendiriliyor.