Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2961.78
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Nisan 2020

Mesafesizlik özlemi

Dünyayı kendi elleriyle karıştıranların bile kaçamadığı kaotik bir sürece bindik, gidiyoruz. Eski küresel güçler korona’nın hop oturup hop kaldırdığı dünyayı döndüremez halde. Küreden zerreye yeni güçler silsilesi dümen heyecanında…

Kendi kendini bile güdememiş kitlelere veya kendini güdebilmiş ve bu yüzden öfkeyi cezbetmişlerin dünyasına, bize gelirsek, hayatta kalmak için evde kalmak ya da çok çok hayati hareketlilik dışında olduğumuz yerde durmak zorundayız. Bilincin yürüyüş yapması olduğuna dair övgüler yağdırırdık ya hani durmaya, bir oraya bir buraya koştuğumuz hayatta? En çok düşünmeyi hareketlendirdiğini iddia ederdik ya. Çoğu zaman bir durup düşünmeye vaktimiz olmuyor diye yakınan biz, şimdi duruyor ve düşünüyoruz.

Şimdi duruyoruz.

Düşünüyoruz.

Ne olursa olsun yaşamın hızının kesintiye uğramış olması, bu ani fren özellikle büyük kentler olmak üzere hepimizi sarstı. Sarstı, mersti, koronaydı derken kırmızı ışıklara yakalandık. Zorunlu kamusal hizmetleri sürdüren kahramanlar dışında pek çoğumuzun dışarı hayatı söndü. Bekleyiş içimizde yükselen korna seslerine ara verecek kadar uzayınca etrafımıza baktık. Bir de ne görelim? Evimizmiş beklediğimiz yer. O hep bizi bekleyen sabit liman. Bizimmiş. Onunmuşuz. Aidiyetin mekan haliymiş. Özelmiş. Ne güzelmiş.

Sosyalleşmenin ilk adımını atmadan uzun adım atarmışız meğer. İlkönce kendi benliği ile sosyalleşebilse daha iyiymiş kişi. Derininde ne var ne yok bilmek, iç düzenlilikle dışa çıkmak başka bir şeymiş. Çoğu kere kendisiyle hiç konuşamayan, halleşemeyenlerin diğeriyle de kekeleyişi ondanmış.

İlk yakınlarımızdan ne kadar uzaklaşmışız. Aynı evde yaşamakla yaşamayı istemek, zorunlulukla gönüllülük arası gel gitlerin hesabı, yüzleşmeler, muhatap olma ve muhatap almalar, sorumluluktan kaçamama, kapıyı çarpıp gidememe, evde dönen hayat ve evin istediği emeği yakından izleyebilme, dahil olma gibi ne çok konu varmış gözden kaçan. Göz alıp başını çıkıp gidemediğinde bir gün görmezden gelir, hadi iki gün görmezden gelebilirmiş. Gözün görmediğini gönül anlatamayabilirmiş doğruca…

Madem duruyoruz. İyi düşüncelerle duralım öyle ya. Yarın bir gün yine bir dakika duramayacak kadar hızlanacağımızı hayal ettiğimiz günler için.

Yoksa bundan sonra eskisi gibi hız yapmadan mı yaşasak. Hızı ilerleme sanmaktan vaz mı geçsek? Doğru ilerlemeye engel gizli bir tökezleyiş olarak üstünü çizsek mi biraz? Aksine yavaşlığın; hayatın deriniyle beraber sığlık olsun anlamında bir sağlık olduğunu kabullensek mi?

Bir musibet bin nasihatten evladır ata sözündeki denklem ürkütücüdür. İnsan illa, en iyi deneyimleyerek öğreniyor demek ki. Özellikle onun hayatında iz bırakan bir deneyimlemenin diplomasını hakkediyor demek ki. Büyük mektep!

Yaşanmayan acı, imtihan olunmayan/deneyimlenmeyen konu üstüne konuşmaların hep kınanması gibi… Yaşanan bir acıya kadar herkes “zannediyor.” Konuştuğunda sadece zanlarını dile getirmiş oluyor. “Çoğu yalan” olanlarını. Sanırım ile başlayan her cümle bir o kadar sanmamla da başlanabilecek hükümleri barındırıyor. Tepe taklak olmaya çok yatkın hükümlere…

Velhasıl; çoğumuz ya çok mesafeli bir uzaklık ya da mesafesiz bir yakınlıktaydık. Mesafeliliği de mesafesizliği de abartmıştık. Fakat şimdi mesafe bize günümüzü gösterdi. Uzaklığın da yakınlığın da sarhoşluğundan aldı ve güncel yaşamımıza bir denge teklif etti. Madem ki dengeli, orta karar bir mesafe kuramıyor, ya sınırdan çok geride, ya da çok ileride kalıyorsun, öyleyse arayı daha da aç da yakınlık oranını yeniden gözden geçir, dedi. Uzak yakınlıklar ile, yakın uzaklıklar arasında, uzaklardan tamamen uzak, yakınlara da yakın olmayan bir aralıkta…

Dokunmamak, sarılmamak ta apayrı bir hikaye. Her şey normalken birbirimize olan dokunuşlarımız ruhlarımızla beraber miydi sorusunu hatırlatıyor. Amak-ı Hayal’de Aynalı der ya: “Dokunmak için kollar yetmez. Sarılmak için ruh lazım…” Bu mecburi mesafenin yeniden daha nitelikli yakınlaşmaya, sevginin hissediliş ve yaşanma biçimine yenilikler getireceği malum.