Meryem'in Yemenisi ve 'Bim'ci Kız'
Tanrıların, yarı tanrıların, ikonların, idollerin arasında.
Hemen her yaşta bir defterim oldu. Hep yanımda taşıdığım ve
nerede olursam olayım not aldığım bir defter…Çocukluğumdan beri böyleydi bu,
son yıllarda telefonu kullanıyorum ama bu yeniliğe ve pratikliğe direnip,
geridekini övüp, gericilik yapasım da gelmiyor değil içimden…Birkaç yaz evvel
baba evimde, gençlik yıllarımdan kalan bir defteri karıştırırken bir cümleye
karşılaştım. O dönem yazdığım öykülerin birinde geçiyor: ‘Hep bu filmler
mahvediyor insanın hayatını. Bu filmler olmasaydı eğer, herkes dünyanın en
komiği, en akıllısı, en güzeli, en aptalı olduğuna inanarak devam edebilirdi
hayatına.’
Geçen hafta iki arkadaşımla kahve içerken Bir Başkadır’ı
konuştuk. Erkek olan arkadaşım, dizideki karakterlerden Sinan’ın tuvalette
Meryem’in yemenisiyle yaşadığı fetişik tatmin sahnesinden rahatsız olduğunu
söyledi. Onu ciddi ciddi seksüel bir şey olarak algılamış. Oysa sosyal medyanın
yaygın kullanımından sonra benzer bir halin içine hızla düştü insanlık. Kırk
yaşını geçmiş olsam da bazı şeyler beni hayatta hala şaşırtıyor, hatta sanki
daha uzun yıllar geçirdikçe daha çok şaşırır oldum. Halbuki tersinin olmasını
umuyor insan.
Ben adını hatırlayamıyorum ama inanıyorum ki siz
hatırlayacaksınız hemen kim olduğunu, mevzu bahis konusu olan kişiyi…Bir gün
bir ufaklık arkadaşımdan mesaj aldım: ‘Abla Instagram’da bir kız var, mutlaka
izlemelisin, herkes o kızdan bahsediyor.’ Ne yapıyor, neci bu kız, dedim. Abla
Bim’e filan gidiyor, bir erkek arkadaşı var onunla kola içiyor. Kızı ezik diye
çok aşağılıyorlar.’
Böyle mesajlar geliyor bana ara ara insanlardan. Hakir
görülen var, yetiş. Linç edilen var, koş. Haksızlık edilen var, söyle. Şikayet
olarak algılamayın sadece bazen hayatımın dışına çıkıp bakınca garip
hissettiriyor.
Aslında bu yazının başlığı Sosyal Medya Meddahlığı olacaktı.
Öyle planlamıştım, biraz sosyal medya vasıtasıyla kişinin kendisiyle diyaloguna
dair bir şeyler yazacaktım ama öyle olmadı tabi, iş geldi başka bir konuya
dayandı zihnimde. Bir çeşit aciliyet arz eden bir fikre dönüştü.
Sosyal medya, insanlığın psikolojik zeminini ciddi anlamda
değiştirdi, aslında sanki tüm hayatın ve hayatı yaşama biçiminin psikolojik
zemini değişti. Bazen tüm teknik ve teknolojik gelişmelerin, bu zemin
değişikliğine, dolasıyla neliğimize dair daha kolayca gerçekleştirilen yıkıcı
bir müdahaleye adandığını düşünmekten kendimi alamıyorum.
Gerçek hayatta kendisine karşı dürüst olamayan insanlara
karşı dışımda öfke, içimde ciddi bir yazıklama, üzüntü ve hayal kırıklığı
hissettim hep. Sanki insanlığın onuruna hakaret edip, hepimizin insan olma
onuruna karşı suç işlediklerini düşündüm. Hala da böyle hissetmekten kendimi
alamıyorum ama onları artık galiba ve maalesef daha çok zavallı görüp, daha az
önemsiyorum. Kendisini kandırarak yaşamayı iyimserlik, iyi niyet veya
pozitiflik sananlar, sosyal medya vasıtasıyla sadece kendilerini değil,
kendilerini kandırma eylemini büyütüp, köpürtüp, taşırarak başkalarına da
inandırma aşamasına geçeli epey zaman oldu. Ve bu çılgınlık ilk tepe noktasını
gördüğü dönemde işte o Bim’ci çıkmıştı ortaya. O kadar gerçekti ki inanması
bile zordu. Sosyal medyanın tanrı, yarı tanrı ve ikonları içinde gayet sade ve
sıradan bir hayat sürüyordu. Bu tabii, inanılmaz geldi diğerlerine kolayca
inanmayı seçenlere…
Babam bazen şikayet ediyor, yazdığın bazı şeyleri anlamaya
entelektüel seviyem yetmiyor, belki biraz daha başka bir seviyeden yazmalısın.
Benim anlayamadıklarım varsa anlayamayan çoğunluktur. Bir gün birisi, bunu
yapmamın kendime ihanet olmadığına beni ikna ederse, söz veriyorum
değiştireceğim. Aksi halde hep o ‘bir kişi’ için yazmaya devam edeceğim.
Ben değişip o zamana erişine kadar, cinsel arzu (nesnesi)
olarak yüzeye çıkan her ruh haline cinsel arzu (ve cinsel nesne) olarak
bakmanın üstesinden gelmek için insan ruhuna dair yazılan çok sahifeler
var…Cinsel arzu olarak zuhur eden şeyin dibinde hakiki olana, tamam olmaya dair
duyulan sınırsız özlemin yattığına işaret edenler var. Bunları size hap gibi
vermem. Gayret edilmeden ele geçirilen hiçbir şeye kıymet vermeyecek zalim bir
çoğunlukla bir arada yaşadığımızı idrak edecek kadar dünyada vakit geçirdim.
Ama kör merhametim de bu yazıyı böylece bırakmama engel oluyor. Şunu vicdani
bir görev olarak söylüyorum: İnsanın yüzeye değişik formlarda çıkan arzularının
altında çoğu zaman tek bir gerçek arzu yatar: Hakikilik ve tamam olma arzusu.
Yani eksikliğin ve acziyetin ilanı. Ama dizimizde bunun başka bir görüntüsü
olarak, hakiki olana duyulan engel olunamaz çekim vurgulanmış.
Bu ontolojik hakikilik arzusu, insanı kamil insan da yapar,
katil de, tecavüzcü de, fetişist de. Sosyal medya, insanların belki de tersten
bir hakikat yolculuğu yapmasına da vesile olacak. Onca yarı tanrı, tanrı,
ikonun içinde nefes almaya çalışmak insanlık için kolay değil elbet bir gün
yorulacak insanlık tanrıların, tanrıcıkların, ikonların, idollerin tıknefes
dünyasından.
Son söz olarak, insanın kafasının dört duvar arasına sıkışıp kalması ne kadar can yakıcı ise, kendi ontolojik hakikilik duygusuna erişmek için bir yemeniyi koklamak zorunda olduğu bir yaşam tarzı sürmesi de bir o kadar trajik…